MİLLİ SİYASET = MİLLİ HÂKİMİYET!?

Ama nerde?!

Yıllardır yazıyoruz, çiziyoruz, konuşuyoruz ve her parmak basıp, çözümüne odaklandığımız “memleket meselelerinin” özünde; işte bu hakikat yatmaktadır..

Ne yazık ki 1,5 asırdır “ne milli siyaset ve ne de milli bir hâkimiyet” söz konusu olmuş değil…

Ülke ve millet “huzuru, mutluluğu ve güveni” tesis etmede, zafiyetler yaşıyor..

Çünkü müesses nizamın rotasında atılan her adım, hayata geçirilen her uygulama “hatalar zincirini” barındırdığı için; yanlışlar kümesinde dağlar oluştu!…

Ülke dış mihrakların hegemonyasına sokulmuştur, yani iradesine sokulmuştur. 

Maneviyatı öteleyen, maddeye tapan bir anlayış ağır basıyor!..

Çıkar ve menfaat var!

Sistem, insan temel hak ve özgürlüğüne aykırı..

Uygulama biçimi de, onu benimseyen siyaset de “milli olmadığı” için hâkimiyet-i milliye de tahakkuk etmiyor…

Etmesi için, en güçlü çıkar yolu milli bir siyasetin varlık göstermesidir…

Ranttan ve yalandan uzak durmalı…

Gerçekçi, milli ve yerli bir siyasetin icraatıyla ancak milli hâkimiyetin varlığı söz konusu olabilir?!

Yani, sistem topyekûn şekilde “milli iradenin” istek ve arzuları paralelinde kendini konuşlandırarak, yönetim mekanizmasını işletmelidir…

Yani milli inanç, milli kültür, milli tarih…

Aksi takdirde yakın tarihimizde olduğu gibi bugün de ve yarın da, “milli ve yerli” olamamanın, ağır faturalarına maruz kalınır…

Ne hazindir ki; olabilme adına samimiyet içeren bir şeffaflık olmadığı gibi “benimseyen” siyasi anlayış da yok!

İşte bu hal-i harap içerisinde; ne yazık ki söz milletin olmamıştır.

Söz ve anlayış, Lozan anlaşmasında yapılan sözleşme gereği oluşan siyasetin güdümünde olmuştur..

İngilizlerin yani haçlı veya Siyonist emperyalistlerin “rotasında” siyaset işlev görmüştür…

Eğer ki söz milletin olmuş olsaydı, batı ve batıla endeksli bir sistem anlayışı benimsenmemiş olsaydı, Hâkimiyet-i mutlaka günlük hayat akışlarına yansıyıp, kendini üstün kılardı..

Rüşvet, hırsızlık, soygun olmazdı!..

Devletin kamu kurum ve kuruluşlarının gücüyle, yolsuzluk yaşanmazdı?!

Kişiler, bu gücü “rantla” devşirmezdi…

Hak, hukuk, adalet tecelli ederdi..

Demokrasi,

İnsan hakları,

Özgürlük,

İnanç serbestiyeti, yaşamın her alanında filizlenip, dal budak olurdu!?..

Ama heyhat!

Ne yazık ki yüz yıldan beri, bu anlattıklarımızın gölgesinden bile geçilmemiştir.

İşte bundan dolayı diyoruz ki;

“MİLLİ SİYASET = MİLLİ HÂKİMİYET!?”

Bunun mefhumu muhalifi; milli olmayan bir siyaset, kendine her ne kadar millilik unvanı verdiriyorsa da gerçekçilik payına sahip değildir..

Vaki olsaydı, ülkenin politikası, siyaseti, böylesine çürümüşlük batağında debelenip, durmazdı…

Yaşanan hal, orta yerde!

Bunu da hemen hatırlayalım ki Milli Hâkimiyet, seçimlerden seçimlere sandıktan çıkan oy çokluğu demek değildir.

Milli Hâkimiyet, mutlak bir İslam esasından ibaret olmalıdır.

***

Sevgili okurlar..

AK Parti iktidarı, geç de olsa zaman zaman olaylara milli hâkimiyet adına neşter atıyor..

O kirli pis irini akıtıyor..

Oluşan yara da, tedavi altına alınıyor…

Ne kadar başarılı, o tartışılır..

Ama her halükarda, gelen giden iktidarlar içerisinde “milli olabilme” adına hamle geliştiren, “milli hâkimiyeti” tesis etme adına uğraş veren iktidar, AK Parti olmuştur..

Partinin lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır başı çeken..

Ve bunu gerçekten unutmayalım ki AK Parti içerisinde, “milli hâkimiyeti” tesis etme adına, cansiperane mücadele veren isimlerin başında da İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu geliyor…

Ülkede olup biten kirlenmelere, yeri ve zamanı gelince, neşter vuruyor, suç şebekelerini çökertiyor..

Keza Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ Bey de aynı şekilde.

Öyle inanıyoruz ki bu her iki bakan Cumhurbaşkanımızdan almış oldukları işari talimatların ışığında, yerli yerinde çok güzel faaliyetlerin altına imza atıyorlar…

* * *

Bakınız, Diyarbakır SÖZ Gazetesinin dünkü manşetten vermiş olduğu bir haber var.. Muhakkak ki dikkatinizi çekmiştir..

Manşet haberin başlığı şöyle..

“Yaz kararnamesinde 33 ile yeni başsavcı atandı.

YARGI’DA YAZ DEĞİŞİMİ”

HSK Kararnamesinde Diyarbakır’da merkez ve ilçelerde çok sayıda hâkim ve savcının yeri değişti.

Haber ara başlıklarla şöyle devam ediyor;

“YAZ KARARNAMESİ

Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK), Yaz kararnamesini yayımladı.

Kararname 5075 adli ve 351 idari hâkim ve savcıyı kapsarken, 33 ilin de başsavcıları değişti.

Diyarbakır’da Ağır Ceza Mahkeme Başkanları başta olmak üzere Bölge İdare Mahkemesinin hâkim ve savcılarında da büyük bir görev değişikliği yapıldı.”

* * *

Keza bugünkü Diyarbakır SÖZ Gazetesinde manşet haber ise; “KÖKÜNÜ KURUTUN” başlığını taşıyor…

Haberin içeriğini okursanız, her şeye vakıf olursunuz..

Bugüne kadar bu ülkenin başına gelen vurdumduymazlıklara, milli olmayan siyasetin neden olduğu; “şirretliği” görürsünüz…

Oy bezirganlıklarının neleri ve kimleri koruduğu!?..

Çünkü, gelen giden siyasiler, devekuşu misali başını kuma gömmüş ama vücut tümüyle dışarıda ve avcıya hedef oluyor..

Bu misalle yola çıkarsak.

Olup bitenler milletin dikkatinden kaçmıyor.

Bakınız, İçişleri Bakanı Sayın Soylu, dün gece yarısı Diyarbakır merkezli 10 ilde yapılan operasyonla uyuşturucu baronlarının köküne indi…

Onun için habere başlık olarak;

“KÖKÜNÜ KURUTUN” ifadesi kullanıldı..

Gönül arzu ediyor ki diğer tüm bakanlıklar da aynı bu şekilde çalışma gayreti göstersin de millet rahat nefes alabilsin.

Şu uyuşturucu meselesi…

Ne yazık ki öyle ustaca, gizliden gizliye çok önemli yerlere sirayet etmiş ki, akla ziyan bir hal söz konusu..

Hesap edin yıllardan beri devleti yöneten iktidar partisi olan AK Partinin Diyarbakır’daki Sur İlçe Başkanlığına atanmış bir gencin kokain şaibesi ortaya çıkıyor…

Ve hemen, o görevden el çektiriliyor..

Keza bir hafta önce MHP İl Başkanının 16 yaşındaki bir erkek çocuğa tecavüz gerçeği ayyuka çıktı.

Bunlar, yaşananlarda deveden kulak bile değil.

Aklımıza gelenleri söylüyoruz.

Oysaki yıllardan beri biz yazıyoruz ve diyoruz ki;

Doğu ve Güneydoğu Anadolu il ve ilçelerine; ahlaken mazbut, vicdanen sağlam, kalben müsterih olan bürokratları gönderin.

Kişisel rant peşine düşen, iştahları kabarık, iradeleri zayıf, yalaka, kendi kârlarını vatandaşın cebinde arayan bürokratları göndermeyin.

Siz bunları yaparsanız, bu coğrafyada suç ve suç unsurlarının önünü kesemezsiniz.

Allah’a şükürler olsun ki AK Parti iktidarı son zamanlarda geç kalmışsa bile yavaş yavaş bu söylediklerimizi gerçekleştiriyor..

Beklenen sonuçlar da elde ediliyor..

Hele hele Adalet Bakanlığının başta Diyarbakır’ımız olmak üzere şimdiye kadar atadıkları Cumhuriyet Başsavcıları arasında seçkin bir Başsavcı olan Mustafa Çelenk Beyefendinin çok başarılı çalışmaları takdire şayandır..

Suç ve suç örgütlerine yönelik yürüttüğü soruşturmalar sayesinde toplum rahat nefes almaktadır..

Huzur ve güven var…

Halk yüksek derecede memnun…

Ve dolayısıyla bu değerli insanın çalışma şerefi, hem kendisine, hem de bakanlığa aittir.

Ve tabi ki, iktidar partisine de artılar getirmektedir..

Basın olarak bizim müşahede ettiğimiz, yaptıkları çok önemli operasyonlar yerli yerinde yapılmış operasyonlardır..

Büyük çapta da sonuç elde edilmiştir.

Nitekim Diyarbakır Adliyesindeki olup bitenler, adaletin, hukukun izzet ve şerefine yakışmayan büyük çaptaki rüşvet olaylarına el konulmuştur..

İlgili ve sorumluları deşifre ederek, görevden aldırmıştır…

Denir ya, bundan daha güzel ne olabilir?

***

Değerli okurlar..

Uyuşturucu+fuhuş+kumar=ahlaksızlıktır.

Ki bunlar, ahlaksızlığın mevcudiyetidir.

Bu her üç unsur, nerdeyse gizliden gizliye toplumun her kesimine yayılmış durumda.

Gençlik ha elden gitti ha gidiyor tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Keza yukarıda ifade etmeye çalıştığımız Adalet mekanizmasında Diyarbakır Adliyesinde yapılan çok büyük düzensizlikler ve şaibeli haller, hatta özellikle meslek taassubundan meydana gelen bazı hak etmeyen meslektaşlarını himaye etme hali, gerçekten apayrı bir hukuki garabettir.

Hele hele yıllardan beri bünyesinde HDP tandanslı, hatta PKK avukatlarının barındığı Baro’ya da aynı şekilde bir el atılması da beklenmiyor değil.

Bize göre AK Parti, her şeyden evvel Adaletin şeref ve haysiyetini zedeleyen, mesleki sadece rant üzerine kurgulayan bazı baroların bünyesindeki mevcut avukatlık baronlarının varlığı, göz ardı edilmemeli..

Bunlar birer şebeke olarak, faaliyet göstermektedir…

Ki kimse de bunları inkâr edemez.

Hukukun temel üstünlüğü ve ana felsefesi; mazlumun hakkını hukukunu korumak yerine, tam tersine zalimlerin destekleniyor olma şaibesi, gırtlağa dayanmıştır..

İnkâr edilemez ve gelen şaibelerin haddi hesabı yoktur..

Bunun için daha bir hafta on gün önce Diyarbakır’da bir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının ceza almış bir PKK’lıyı tahliye etme kararı, hem de büyük bir meblağ karşılığında bunu gerçekleştiriyor olması, kabul edilir değil…

Bu skandalı ortaya çıkaran o kahraman Başsavcı Çelenk’i tebrik etmemek, kutlamamak, bize göre gaflettir.

Ve Adalet Bakanlığının da ayıbıdır.

Tabi nice değerli hâkim ve savcılarımızın varlığını da kimse inkâr edemez.

Ehil ve liyakatten şaşmayan, vicdanıyla hareket eden hâkimlerimizi ve savcılarımızı da her daim takdir etmek, ödüllendirmek gerekir bize göre.

En derin saygı ve sevgilerimle.