5 yılda ne değişti?

Hep umut ediyoruz!

Yarınlar aydınlık, gelecek huzurlu olacak diye.

Hiç te; ""umutları"" elden bırakmıyorum, bırakmıyoruz.

Tek teselli kaynağı.

Ama gel gör ki; umutla, tek teselli kaynağı olmakla, ""durum"" değişmiyor.

Değişmediği için de; ""aydınlık ta"", huzur da, ""ulaşılmaz"" kalıyor.

Tıpkı; yaşadığımız zamanın bize ""dayattığı"" karanlıklar gibi.

***

Çünkü resim, görüntü ve bunların DNA'sı olan veriler ""korkunç""!

Karanlığı bağıra, bağıra çağırıyor;

Geliyor diye.

Gelecek tablo giderek kararıyor.

Yaşadığımız coğrafya da; zaman ilerledikçe ""suçlular ve masumlar"" kavramları da yok oluyor.

Ya da biz öyle görüyoruz.

İster Ekonomi

Sosyal

Siyasal

Kültürel

Ve de hepsinin ""doğru"" icrasındaki merkezi teşkil eden Ahlak kavramı.

Bunlardaki; ""güven, istikrar ve güç"" kaybı.

İşte o yukarıdaki ""Suçlular ve Masumlar"" kavramını yok sayıyor.

Öyle bir şey yok ve olamaz, kabul edilemez diye.

Çünkü hepsi ""aynı"" harmana mahkûm edilmiş.

***

Bakınız bundan üç ay önceydi;

Ülkenin ""suç profiline"" ilişkin rapor kamuoyuna açıklandı.

Nerde ne var diye?

Bir ölçüde Milletin GBT'si, çıkarıldı.

Kim suçlu, kim masum?

Derece nedir diye?

Tablo korkunç ve karanlık.

Suç işleme oranı her geçen yıl ""artış"" göstermiş.

Bir önceki yılı aratır vaziyette.

Oran öyle yüzde 1 ila 2 değil.

Yüzde 15 ila 20 arasında fark atıyor.

Enflasyon canavarı gibi.

***

Suçların potansiyeline bakıyoruz.

Hangi suç hangi şekilde, kime ve neye karşı işlenmiş.

Sosyal mı?

Ekonomik mi?

Yoksa Siyasi mi?

Aslında hepsinde ""fark"" ortaya koyan bir durum yok.

Hepsinde durum aynı.

Şöyle ki;

Şahsa karşı işlenen suçlarda artış yüzde 26,1

Mala karşı işlenen suçlarda ise yüzde 43 artış var.

***

Bu veriler ""suç işlemede"" patlamayı..

Toplumda ise "ahalinin travma"" geçirdiğini gösteriyor.

Tabi ""travma""nın sosyolojik açısını; bilenler için söyledim.

""Toplum travma"" geçiriyor diye.

Yoksa ""toplum"" çıldırdı diyecektim.

Zaten toplum ""kendinde"" değil.

Yaşadığı ""zulmün"", gördüğü mezalimin, dayatılan despotizmin karşısında ""direnmeye"" çalışıyor.

Yarınlar belki ""aydınlık"" olur diye.

Ama... Nerdeeeeee...

***

Bir de suçluların ""ıslahı"" noktasında ilk basamak görülen cezaevleri.

Onların hali vahimden de öte.

Çığlık, çığlığa alarm veriyor; S.O.S diye.

Bittik, tükendik, hal-hacet kalmadı; yerimiz yok.

Tutuklu ve Mahkûm ""ağırlayacak"" durumda değiliz; bizden bu kadar.

Kapıları kapatıyoruz.

Neden; çünkü cezaevlerini ""tıka basa"" doldurduk.

Suçlu ve Masum ""kavramı"" dağılınca suç işleme de kolaylaştı.

Şuanda cezaevlerindeki doluluk oranı yüzde 98'i aşmış durumda.

***

Resmi bir istatistik.

Ülke genelindeki cezaevlerinde şuan barınanların sayısı 97 bin 462.

Toplam kapasite ise; 97 bin 969.

Yani 5 gün öncesine göre; 507 kişilik bir yer vardı.

Bu da ülkedeki ""suç oranına"" baktığımızda; günlük vukuat sayısıyla

Şuan ""fark kapanmış"", içerisi yüzde yüzü aşmıştır demek.

Bundan sonrası derseniz; işte orası meçhul.

 

***

Bakınız;

Nüfusun yüzde 30'ü 0 ila 16 yaş arasındaki kesimi kasıyor.

Yüzde 15'i de 50 ila üzeri.

Geriye kalan yüzde 55'te, bu kadar büyük bir ""sakıncalı"" potansiyelin olması; yarınlar için ""güven"" teşkil eder mi?

Etmez.

Nedeni de; ""ülkenin"" temel sorunlarının görmezden gelinmesidir.

""Havanda su dövme"" misali, iktidardan, muhalefete.

Sivil toplum örgütlerinden, resmi kurumlara kadar.

Kısacası, Yasama, Yürütme ve Yargı ""kendi mecrasında"" hala yürümüyor.

***

Yürüse de, "tarafgir" yürüyor.

Evet.

Demokrasi açısından; "önemli" hamleler yapıldı.

Ama velâkin.

İkmalde "eşitlikçi" bir yapı gelişmedi.

Bu da haliyle;

Ne toplumsal sorunlara, ne de bireysel haklara ""çözüm" getirtmiyor.

Sizce.

***

Evet.

Bu yazıyı tam da, 5 yıl önce gün olarak bugün kaleme almıştım.

Yani, tarih 25 Haziran 2008.

O gün;

Yazıya da başlık olarak "Balık baştan kokar" ifadesini kullanmıştım.

Sahi.

O günden bu güne, "umutlar" ölçeğinde.

Mevzuların "çözümünde",

Yaşamın "kalitesinde"

Erklerin "işleyişinde",

Ahalinin huzuru, mutluluğu ve yaşam kalitesinde değişen ne oldu?

Hiç.

***

Çünkü.

Biz hala "Demokratikleşmenin" olup-olmayacağı kaygısıyla boğuşuyoruz.

Yollar tıkalı.

Bir açılıyor, bir kapanıyor, "sıtma" hastalığı gibi.

Kimse; "güven" tesis etmediği gibi.

Karşılıklı samimiyet ve güven de yok.

Var olan; "yandaşlık" ya da "karşıtlık".

***

Öyle ki.

Meselelerimize "çözüm" zihnini işletmemiz gerekirken.

Bizim meşguliyetimiz.

Hadiseye "kim taraf, kim karşıt" onun polemiğindeyiz.

İçerik mi..

Getiri, ötürüsü nedir "önemli" değil.

İlla, "politik" mülahazayla, meseleyi sulandırmak.

***

İşte.

Demokratikleşme paketi,

İşte Çözüm süreci,

İşte, halkların, hakların talep uğraşı.

Dil, din, kültür velhasıl.

Yılların sirayetiyle kangrenleşen tüm mevzuular.

Can alıcı iken.

Gel gör ki, "limon" sıkılarak, sulandırılıp önemsizleştirildiği gibi.

"İtibarsızlaştırılıyor da".

Eee.

Haliyle, durum vaziyet yaşadığımız anın havası oluyor.

Değişen var mı?