ABD MODELİ BAŞKANLIK MI?
Eee be Kemal…
Sen bir âlemsin ya…
Bir dediğin, bir dediğini tutmuyor..
Ne olacak bu halin?
CHP'liler ne diyor, bilmem..
Ama Adil Gür'e göre..
Ana muhalefetin başında kişi olarak;
"muhalefette" itibar yerlerde..
Kan kaybediyor..
Çünkü "tutarsız" bir siyaset icra ediliyor..
***
Eee be Kılıçdaroğlu..
Daha 48 saat dolmadı..
Çıktın..
Tarafsız bölgede bir çağrı yaptın..
Siyasal iktidara..
Tabi ki, Erdoğan'a özellikle "hodri meydan"
çektin..
"Başkanlık" sistemini konuşalım diye..
***
Öneri getirdin…
"ABD'deki gibi başkanlık sistemi getirecekseniz..
Buyurun getirin..
Konuşalım, tartışalım, Meclis'ten geçirelim.."
dedin..
Tıpkı, "dokunulmazlıkların" çıkışı gibi..
Naraları attın…
***
Çıkışını, Binali Yıldırım gördü..
Ve öneriye "hodri" meydan çekti..
Nasıl ki, Davutoğlu "dokunulmazlıklara” reste rest
dedi diye..
Yıldırım da, öyle yaptı..
Biz dedi..
Amerikan tipi başkanlık olsun diyorsanız ona da varız..
Buyurun görüşelim…
Her türlü zemine ve ortala hazırız.
Yeter ki; konuşalım!
***
Eee be Kemal..
Peki, sen bu karşı cevaba ne cevap verdin?
Çıktın omurgasız bir siyaset ürettin.
Çark ederek.. İki şartı öne sürerek dedin ki;
"Yıldırım'a soruyorum…
Bir.. Türkiye'de eyalet sistemini kabul ediyor musunuz?
İki.. ABD'de her eyaletin ayrı bir parlamentosu, kanunu
var..
Bunu kabul ediyor musunuz?
Bize sorsanız, biz kabul etmiyoruz.."
***
Ne diyelim..
Bir alemsin sen; eeee be Kemal!..
Öneriyi sunan sen..
Tartıştıran sen..
Kıvırtan sen..
Önerine "limon" sıkan sen..
Olmaz diyen yine sen..
Sormak istiyorum..
De bakalım..
Senin bu halin ne olacak?
***
Eee be, Kılıçdaroğlu…
Eee be CHP'nin elebaşı...
Bu saat itibariyle..
Omurgasız siyasi ahlaksızlığın yüzünden..
Artık..
Sözünün bir ağırlığı ve güvenirliği kalır mı?
Ya da samimiyetin…
Var diyen var mı?
Sanmıyorum…
***
MUHALAFET KAN KAYBEDİYOR
Adil Gür..
O'nun ifadesi bu..
Malum..
1 Kasım seçimlerini "en doğru" tahmin eden,
araştırmacı..
Son siyasi gelişmeleri değerlendirdi..
Partilerin "iç kavgalarından" siyasettin diline
kadar..
Bakalım.
Gür bu konuda nelere dikkat çekiyor..
KUTUPLAŞMA BİTERSE NE OLUR?
- Türkiye'de siyasi partiler kutuplaşmadan besleniyor.
Onun için iktidar da muhalefet de gerilim siyasetini
tırmandırıyor.
Çünkü seçmen sorgulamadan aidiyet duygusu içerisinde bir
tarafı seçiyor.
Yani hükümetin icraatlarını ya da muhalefetin
performansını sorgulayarak oy vermiyor.
Oysaki olması gereken tam tersi…
O nedenle günün birinde insanların önüne farklı bir yol
çıkar ise bu kutuplaşma siyasetiyle oy devşirmeye, oy kazanmaya çalışanlar
kaybeder.
- Halk kavga seyretmeyi sever ama kavga edenleri sevmez.
Neden sevmez çünkü bu ülkede her kavganın sonunda siyasi
krizler ekonomik yansımaları da beraberinde getiriyor ve vatandaşın cebinden
bir şeyler götürüyor.
Dolayısıyla, vatandaş buna sebep olanları da
cezalandırır.
Yeter artık der.
MUHALEFET 1 KASIM'DAN BU YANA ERİDİ
- İddialı bir şey söyleyeyim.
Yaptığımız araştırmalara göre MHP'deki bir lider
değişikliği AK Parti'den çok CHP'ye zarar verir.
Çünkü ülkede birtakım problemler var ama seçmenin AK
Parti ile arasında güçlü bağları hâlâ devam ediyor.
Oysaki CHP'de tabanda aykırı görüşler var.
Yani MHP'ye oy veren kadar milliyetçilik hassasiyeti olan
ya da HDP'yle ideolojik yakınlık duyan seçmen de var.
Bu partiye oy veren Alevi yurttaşlar var.
Böyle olunca da CHP tabanındaki mutsuz kitle çok daha
fazla…
Yani MHP'deki olası bir değişiklikte ya da oluşumda CHP
daha fazla zarar görecektir.
"YÜZDE 50 HÜKÜMET BAŞARILI DİYOR"
- Şunu net olarak söylemek mümkün…
Hiçbir muhalefet partisi şu an 1 Kasım'ın üstünde değil,
altında.
Parti ayrımı yapmadan söylüyorum, bugün seçim olsa hiçbir
muhalefet partisi 1 Kasım'da aldığı oyu alamaz.
Çünkü 'hükümet başarılı mı' diye soruyorsunuz, yüzde
45-50 civarında 'başarılı' diyen var.
'Muhalefet başarılı mı' diyorsunuz, başarılı bulanların
oranı yüzde 11-12' yi geçmiyor.
Oysaki yüzde 50 oy almış bir muhalefet söz konusu.
Yani orada daha mutsuz bir kitle var.
***
SİYASET İLMİ?
Zamanın birinde..
Çok ama çok eski bir zaman..
Medresede "ilim tahsili" yapan bir öğrenci
varmış.
Yıllarca hocasının her dediğini yapmış, her anlattığını
öğrenmiş.
Ve bir zaman gelmiş ki;
Öğrenci artık hocası kadar bildiğini ve öğrenciliğinin
bitmesi gerektiğini söylenmeye başlamış..
Öğrencisinin “Artık eğitimimi tamamladım.” söylemine;
“Hayır, son bir dersin kaldı.” diye cevap vermiş hocası.
“O da siyaset ilmidir ki; ilimlerin en zorudur, en
sonudur.
Onu öğrenmediğin sürece eğitimin bitmez.”
***
Fakat öğrenci, “O olmasa da olur Hocam.” diyerek
hocasından ayrılır.
Köy köy gezip, ilmi ile para kazanabileceği ve kendisine
öğrenciler bulabileceği bir yer aramaya başlar.
Yolculuğu sırasında bir Cuma vakti köyün birine ulaşır.
Hemen abdest alıp, camiye girer.
Bakar ki cami imamı yanlış dini bilgiler ile cemaati
kandırıyor.
Üstüne üstlük vakıf paralarını da kendi cebine
dolduruyor.
Namaz bitiminde avluda “Ey cemaat!” diye bağırır.
Ve konuşur;
“Bu imamınız yalancının tekidir.
Ben yıllarca ilim tahsil ettim, anlattığı şeylerin
doğrusunu bilirim.
Bırakın bu imamın arkasında durmayı.
Gelin benim ardıma geçin, ben size doğruları öğreteyim.”
**
İmam bakar ki, vaziyet kötü.
“Ey cemaat!” diye bağırır.
“Görmüyor musunuz bu dinsiz ne der?
Hemen gününü gösterin ona!”
İmamdan talimatı alan cemaat saldırır zavallıya.
Üst üste gelen tekmeler, yumruklar; kan içinde bırakır
talebenin vücudunu.
Güç bela kaçar o köyden.
Kaçarken de düşünür;
“Doğruyu söylediğim hâlde beni dinlemediler, bir
yalancının peşinden gittiler.
Cemaatleri yönlendirmek için acep ne gerekir?”
***
Böyle düşünürken aklına siyaset ilmi gelir.
Kitleleri yönetmek için o ilme ihtiyaç duyulduğunu anlar,
hocasına hak verir.
“Demek ki öğrencilik gerçekten bitmemiş” der ve hocasının
yanına gidip özür diler.
Kalan son dersi de almaya geldiğini söyleyip, tekrar
eğitimine başlar.
Vakit gelir, öğrenci siyaset ilmini de öğrenir.
Artık gerçek bir âlimdir ve öğrenciliği bitmiştir.
Aklında, bu ilmi bilmediği için dayak yiyip canını zor
kurtardığı köy vardır.
Hocasından hayır duası alıp, doğrudan o köyün yollarına
düşer.
***
Köye vardığında imamın yine yanlış bilgiler ile cemaati
kandırdığını görür, ama ses çıkarmaz.
Namaz saati gelir, camiye toplanılır.
Namazdan sonra “Ey cemaat, sizin ne mübarek bir hocanız var.”
der.
“Ben bir âlimim, köy köy dolaşır; yıllarca medresede
aldığım bilgilere yeni bilgiler eklerim.
Bundan sonra da bu köyde kalıp, imamınızdan ilim tahsil
etmeye karar verdim.
Gördüm ki, o çok mübarek bir zat.
Bence böyle bir hocanız varken kıymetini bilin.
Onun saçı, sakalı da mübarektir.
Yarın bir gün sizden ayrılmadan onun saçını, sakalını
alıp saklayın.
Ondan alacaklarınız işlerinizi yoluna sokar, size
iyilikler getirir.” demiş.
***
Hocalarının bir dediğini iki etmeyen cemaat, köylerine
gelen âlimin sözlerinden öyle etkilenir ki; imamın üstüne çullanıp saçından
sakalından bir tel almaya çalışır.
Yolunan sakal ve saçlarından ötürü kan içinde kalan imam;
anlar ki zamanında kendisini yalancılıkla suçlayan âlimdir bu.
“Onun olduğu yerde bana rahat yok.” diye düşünüp kaçar
hemen o köyden…
İmamlarının kaçtığını gören köylü, köylerine imam olması
için yalvarır âlime.
O da kırmaz köylüleri, yanlış bildiklerini düzeltene
kadar kalmaya karar verir onlarla.
Hayırlı Cumalar.