Acıları kalpten, yüreğimizi yaktı
Bilmem ki, nerden başlayayım!
Nutkum, tutulmuş.
Beynim "sis" bulutları içerisinde.
Aklımda git-gelleşen binlerce soru.
Bir facia.
Bir katliam, yaşadık ve yaşıyoruz.
***
Soma!
Karanlık tünelin, kara kömürü.
Ve bu karanlıkta "ekmeği" için, mücadele veren işçi!
Bir trafo patlaması mı?
Yoksa farklı bir sabotaj mı?
Her ne ise.
Yaktı, yıktı, toprağa gömdü kendi dehlizine, yüzlerce bedeni.
***
Evet, dün gece saat 21.30 itibariyle; 274 insanımızı yitirdik.
Ki hala, ulaşılmaya çalışan 100'e emekçi bulunuyor.
Onlar için de her geçen saat umutları tüketiyor.
Çünkü.
Yüzlerce metre derinlikte.
Binlerce metre alandaki tünelde nefessiz!
***
Ne oksijen var.
Ne ışık var?
Ne de ses, nefes alamıyorsunuz kaldığınız yerde.
Bir tarafta yangın, diğer yandan sizi sarmış olan, kara bulutlar.
Ölüm ve zehir kusuyor; "Karbon monoksit" gazı.
Yaşarken.
Evet, yaşarken, diri diri, "nefessiz" kalıp gömülüyorsunuz kaldığınız yere.
Acıların bin bir çeşidini yaşamış şekilde!
***
Siz.
Ya da yıllarca omuz omuza çalıştığınız arkadaşınız.
Mesai arkadaşı.
Ya da akrabanız. Belki de, ikiz kardeşiniz!
Tek çare, Kelime-i Şehadet getirmek.
Çünkü yaşam ve ölüm arasındaki zaman dilimi; "saniyelerden bile az".
İşte, Soma'daki facia da bu.
***
Gelinen nokta!
274 ölü.
100'e işçi halen madenin derinliğinde.
Hal-i hazırda, Allah'tan umut kesilmez.
Ama umutlar da giderek tükenmekte.
Uzmanlar artık ölüm kaçınılmaz diyor geriye kalanlar için.
***
İşte sevgili okurlar.
Bu tablo karşısında, kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Söylenecek söz yok.
Deriz ya sözün bittiği yer.
Ne söylense, ne ifade edilse veyahut ne önerilse de.
Faydasız.
Ağlamanızda, haykırsanız da, isyan etseniz de.
Ne öleni geri getirebilirsiniz, ne de böylesi ölümleri durdurabilirsiniz?
***
Ama şu yapabiliriz?
Her musibetten ders alarak.
Yani, ders-i ibret.
Ve en önemlisi de, bu öylesi acılarda, facialarda "kenetlenebilmek".
Acıları yekvücut vaziyette, "paylaşabilmek".
Empati yapıp, "duygudaşlığı" yaratabilmek önemlidir.
Ne yazık ki, Soma faciasında kısm-i bir "siyaset" bezirgânlığı söz konusu.
Bunu da, "yaşanan" gerilim yaratıcı vakalar üzerine söylüyorum.
***
Elbette ki.
Her olayın bir sebebi vardır.
Lakin doğanın tabiatına aykırıdır, çünkü sebepsiz hiç bir hadisenin vuku bulması imkânsızdır.
Onun için.
Soma'daki Maden Facianın da mutlak bir nedeni vardır.
Hal-i hazırda, trafo patlaması deniliyor.
Kimi katılıyor, kimileri de, trafo patlamasıyla böylesi bir facia oluşmaz.
Farklı düşünceler var.
***
Tabi, bir ihmal olmuş mudur?
Yoksa denildiği gibi "her türlü" tedbire rağmen böyle bir hadise yaşanmıştır.
Doğrusu, şuan için "tespiti" mümkün değil.
Bunu zaman ve yapılacak tahkikatlar gösterecek.
Belki de, hiç bir şekilde "sebep" gün yüzüne çıkarılmaz.
Saklı tutulur.
Öyle ya, burası Türkiye dediğimiz için "her şey olabilir?"
***
Birçok yaşadığımız hadiseler.
Elim kazalar.
Bombalar ki, Roboski faciası.
Her kafadan bir ses çıkar.
Ki adet haline geldi meselelere "ideolojik" bakmak.
Bu mevzuuya da böyle bir bakış icra edilir. Ki edilmeye başlandı.
Sonuçta "nedeni, niçini, nasılı kim" öğrenilmeyecek?
***
Onun için.
Hep benzeri elim vakalarda ifade ettiğim gibi.
Terk etmeliyiz!
İnsanların acıları üzerine "siyasi" emeller beslemeyi.
İstismar edilmemeli.
Fırsata çevirme çirkefliğine gidilmemeli.
Çünkü böylesi "atmosferler" hakikatlerin daha bir "karanlığa" gömülmesine neden olmaktadır.
***
Bakınız!
Olayın üzerinden geçen zaman 48 saat geçti.
Halen 100'e yakın işçi toprak altında kurtarılmayı bekliyor.
Bunun için;
Sendikalar, Hükümet, Muhalefet, Akademisyenler.
Odalar.
Uzmanlar el birliği" yapması gerekirken.
Acıların paylaşılması için; "yaraların" sarılması için ortak payda geliştirmeleri gerekirken, "sokağı" ateşliyoruz.
***
Tepkiler.
Eylemler.
Elbette ki olmalı. Ama demokratik çerçevede olmalı.
Yakarak, yıkarak, dökerek değil.
İstanbul'da, Taksim'de yaşananlar, "olması" gereken tepkisel eylem değil.
Fırsatçılık, provokatif eylemlerdir.
Aslında, her şeyin özeti ve ifadesi, "sağ olarak" kurtarılan o genç işçinin sedye üzerinde ağzından çıkan iki sözcüktür.
"Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin."
Ne yazık ki!
Öylesine bir sürecin ve siyasi hırçınlığın cenderesindeyiz ki!
"Baştan aşağı" kirlenmiş vaziyetteyiz.
Fikren, zihnen ve bedenen!
***
Madenler.
Elbette hep var olacaktır.
Ki varlıkları İnsanoğlu’nun varlık tarihine kadar uzanıyor.
Şimdi yapılacak olan.
Tarihsel bir ders-i ibretle;
Madenci emekçilerin "maddi ve manevi" sorunları ile birlikte…
Maden ocaklarının "güvenliği" en hassasiyetiyle, tartışılmalı, çözüm üretilmeli.
Ki yeni "Soma'lar" yaşanmasın diye.
***
Soma'ya karşı, Diyarbakır'ın tavrı'na gelirsek.
Dün, peş peşe verilen mesajlar.
Kurumların, dayanışma göstergeleri.
Ve şu mesaj;
"Soma'nın acısı yüreğimizde" sözüyle birçok şeyi anlatmaya yetiyor.
Evet, bu yara hepimizin yarası ve acısı.
Bizi millet ve insanlar olarak kenetleyen de, acı ve sevinçtir.
Soma acısı da, bir kez daha bizleri kenetlemiş oldu.
***
Sonuç itibariyle;
Bu elim olayda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum.
Ailelerine, yakınlarına.
Ve tabi ki, 76 milyon Ülke insanına başsağlığı.
Yaralılara da acil şifalar dilerken.
Diyorum ki, Başımız Sağ olsun.
Her ne kadar, "ateş düştüğü yeri yakıyor" deniliyorsa da, bu ateş hepimizi yürekten yakmıştır.