ADALET TECELLİ EDERSE!
Ah ki, ah!
Hukuk "guguk" olursa.
Adalet, "sınıfsal" düşünürse.
Demokrasi "üstünler" için varlık gösterirse.
Sosyal Devlet, kapitalizme hizmet ederse!
Ki hal-i vaziyet malumunuzdur.
***
Sahi o zaman,
O ülkede, Milletin, Devletin "yekvücut" yapısından, söz edilebilinir mi?
Sanmıyorum!
Ya ne olur? Varsa-yoksa "sınıfsal" çatışma arenası olur.
Hazırda, yaşadıklarımız!
Aslında.
Yaşadıklarımızın, yaşatılanların, olup-biten ve körüklenen hadiselerin "tek erozyon" noktası vardır.
O da eşitlikçi "özgür ve bağımsız" adaletin işlevsiz oluşudur.
Politize olmuşluk. İdeolojik fikriyatla, "çifte standartlık" seyrinde bulunması veyahut ta bulundurmaya zorlanması?
***
Yani; Yasama, Yürütme ve Yargı mekanizması!
Eşit bir seyir icra etmiyor! Tek çizgide değiller.
Farklı.
Ülkemizde!
Özellikle, Güneydoğu bölgesinde.
Ki en önemlisi, Kürtler için!
Ne yazık ki vahim bir aksiyonla; "enva-i" adaletsizlik dikte ediliyor.
Hukuku, "guguk" yaparak!
Şöyle; 30 yıllık çatışmalı sürecin ikmaline baktığımızda, "verilecek" binlerce örnek var.
***
İşte, son yıllarda sıkça muzdarip olunan durum, "Uzun tutukluk" hali…
Özellikle; KCK ve Ergenekon davalarında.
Şöyle bir duygudaşlık yapalım! Ya da varsayalım!
"Siyasi" görüşünüz ne olursa olsun, önemli değil.
Düşüneceğiniz. Empati yapacağınız kişi için de önemli değil.
Önemli olan; "toplumsal" ölçüt.
***
İsterseniz!
O'nu yakınınız olarak görün. Sevdiğiniz biri de olabilir.
Şu veya bu suçtan cezaevine düşmüş! Tabi ki, "elinde silahı olan, teki çeken" biri değil.
Sadece, "siyasal" söyleminden dolayı, cezaevinde.
Ki, medeni-çağdaş devletlerle "insanlar" düşüncelerinden dolayı cezaevine atılmaz!
Türkiye burası diyelim.
Siz, adaletin "tecellisi" için ne beklersiniz?
Hiç kuşkusuz ki, tez elden davası görülsün.
Suçlu ve suçsuzluğu "ispat" edilsin. Beraat mı, ceza mı, neyse verilsin dersiniz!
***
Ama yok.
Bakıyorsunuz, üzerinden aylar geçiyor.
Sonra, yıllar geçmeye başlıyor.
Bir iki, üç, dört beş diyerek, ömür tüketiliyor!
Ne dava sonuçlanıyor. Ne cezaevindekine kesin bir "ceza" verilmişlik oluyor.
Hiç bir gelişme yok davada.
Git-gel misali. Tahliyeler de, istemler de, "klasik" cümlelerle hep reddediliyor.
***
Ancak. Cezaevinde olan, günleri, ayları, yılları kovalıyor.
Hak, adalet tecelli edecek diye.
Ama yok.
Biliyorum.
Gerildiğinizi hisseder gibiyim!
Ki öylede olur insan. Der demez böyle adalet mi olur, böyle hukuk mu olur diye!
Doğru olmaz!
***
Evet.
Yılları "deviren" uzun tutukluluk hali.
Ve adaletin, "tecellisindeki" zafiyet…
Ne yazık ki böyle seyir yaptığı için, bu yönde tepkisel duruş çok.
Ya bir de bu istikamette, "çifte standart" kalınma hali var ki bu da "toplumsal" tepkinin körüğü olmuyor değil.
Kırılma noktası.
***
Şimdi gelin.
Özellikle, CHP'li Mustafa Balbay' tahliyesi üzerinden!
Ve tabi ki, Biri bağımsız, 4'ü BDP'li 5 tutuklu Milletvekiliyle alakalı, "yargının" verdiği hükmü konuşalım!
Malumunuz üzre; Balbay Ergenekon'dan tutuklu idi.
Ki davadan ceza almışlığı var, 18 yıla yakın.
Yani, Darbe davasında yargılanıyordu!
Her ne kadar, Ceza davası Yargıtay'da onay için bekliyorsa da.
4 yıl 77 günden sonra tahliye oldu.
***
Tahliyesinin yolunu da; Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurusuna verdiği karar oldu.
"Uzun tutukluluk" süresiyle ilgili.
AYM haklı, buldu. Bu haklılık üzerine yargılandığı İstanbul 13. Ağır ceza Mahkemesi "tahliye" kararı verdi.
***
Bu tahliye!
Ve AYH'nın kararı, pek tabi ki, Mahkemenin de "hükme" uyması.
Toplum'da hele ki, "benzer dava" tutuklular için, "umut" oluşturdu.
"Uzun tutukluluklar' için.
Nihayet, adalet "tecelli" edecek, hukuk "hukuksal" kimliğine kavuşacak diye algı oluştu!
***
Ve tabi ki; gözler benzer durumda olan, KCK'lı tutuklu Vekillere çevrildi.
Karar, emsal teşkil ediyor diye.
Tahliye kararı onlar için de, verilmesi gerekiyor denildi.
Nitekim hukukçular da, Anayasa profesörleri de, "aynı görüşü" ortaya koydu.
Kısacası genel tahmin ve beklenti "KCK'lı Vekillerde tahliye" olacak diye!
***
Peki, oldu mu, olmadı. Tabiri caizse "yargı" ters köşe yaptı.
Vekillerin tahliye talebi red edildi.
Nasıl ve hangi hükümlere göre, red edildi derseniz.
Özetle.
5 Ağır Ceza Mahkemesi Gülser Yıldırım ve İbrahim Ayhan için!
Tahliye talebine ilişkin, incelemesi şöyle oldu.
Ki Savcı, mütalaasında, ikisi için de tahliye istedi.
Ancak savcıya rağmen mahkeme "tahliye" talebini yerinde görmeyerek reddetti.
Tabi ki, 2'ye bir! Yani oy birliğiyle değil, oy çokluğuyla!
***
Önemli bir ayrıntı.
Bu karara, "itiraz" hakkının oluşu.
Peki, nereye bir üst mahkeme olan, 6 ağır ceza Mahkemesine!
Ama dikkat.
Çünkü 6 Ağır Ceza Mahkemesinde de "tahliye istemi" vardı.
KCK tutuklusu; Faysal Sarıyıldız, Selma Irmak ve Kemal Aktaş için!
***
Akşam saatlerinde onlar için de karar verildi.
"Tahliye istemine" red diye!
İlginçtir.
5. Ağır Ceza Mahkemesinde, Savcı tahliye istiyordu.
Burada, "savcı" tahliyeye karşı çıkıyor.
Yine, 2–1 oy çokluğuyla "tahliyeye" red veriliyor.
6. Ağır Ceza mahkemesinde ise, "oy birliğiyle".
***
Biliyorum. Sizin de, kafanız karıştı!
Nasıl oluyor da, bu kadar farklı "istem ve işlem" olur diye!
Doğrusu, bende sizinle aynı durumdayım.
Bakalım, "üst mahkemeler" ne diyecek?
Gerçi 6. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı belli.
Bu karardan döner mi, dönmez mi bilmem.
***
Ancak kamuoyunu derseniz.
Durum; "hayli su götürecek" cinsten tepki sahibi.
Hayal kırıklığı. Çifte standart diyorlar.
Hiç kuşkusuz ki; Hukuk dünyanın medeni ülkelerinde herkes için eşit olur.
Toplumsal "algıda da" bu böyledir.
Ne var ki Türkiye’de bu pek geçerli gözükmüyor.
Uzun tutukluluktan dolayı birilerini bırakıyorsun.
Birilerine de hayır, "zindanda" kal diyorsun.
Ben açıkçası bu kararın "topluma" yansımasında, iyi sonuç vereceğini sanmıyorum.
***
Çünkü..
KCK'lı tutuklu vekillerin "tahliyesi" veya cezaevinde bulunması!.
Özellikle; "bireysel" bazda önem arz etmiyor.
Önem arz eden!.
Savunulan ve içerde olunan "siyasal" düşünce ve akımdır.
Denilen şudur;
Kürtler için "zindan" reva görülüyor, özgürlük değil..
Nitekim!..
Dünden beridir, "sosyal medya'da" bu konuşuluyor..
Türkler'e var,
Kürtler'e yok diye!
***
İşte;
Bu durum kimin işine yarar derseniz?
Çözüm süreci arifesinde, elbette kaos planlayıcılarının işine yarar.
"Hizip" atmosfer üretmek.
Biliyoruz ki bu noktada halen "aktif olan karanlık eller" bulunuyor.
Yerel seçimler öncesinde hükümeti zor durumda bırakmak, toplumsal gerilim yaratmak.
Şunu da net ifade edeyim.
Bu iş kesinlikle hükümetin lehine değil aleyhinedir.
Nitekim AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik de kararı eleştirdi ve çifte standart olarak değerlendirdi.
Şimdi hükümete düşen gerekli yasal düzenlemeleri yapması.
Hem haksızlığı gidermek hem de kendisine uzatılmak istenen hançerli oyunu bozmak.
***
Aslında şu hakikati herkes net görmelidir.
Toplumun yumuşak karnı, "Kürt sorunudur".
Ve tabi ki "çözümsüzlük" hal-i vaziyetidir.
Hesabı olanlar bunun üzerinde hesaplar yapılıyor.
Bu oyuna dikkat edilmeli.
***
İKİ TAZİYE!
Buarada.
Dün iki taziye ziyaretinde bulunduk.
İlk ziyaretimiz herkesi acıya boğan polis memuru Ali Polat için Hanililer yas evinde emniyet müdürlüğü tarafından kurulan taziye oldu. Ali Polat’ın yürek yakan bir hikâyesi var.
Aslında beden eğitimi ve spor yüksekokulu mezunu bir antrenör ve spor gönüllüsü.
Yoksul bir ailenin evladı.
İki yıl önce eşini kaybetmiş.
Hayata sporla tutunmuş.
Sosyal proje kapsamında çalıştırıcı olarak Diyarbakırlı yoksul çocukları spora kazandırma gayretindeydi.
Çim hokeyinde bu anlamda önemli işler başardı.
Bu çocuklardan takım kurdu; Emniyetspor.
Yoksulluk sarmalında büyüyen biri olarak aynı kaderi paylaşan çocuklara spor aracılığıyla hizmet etmek amacındaydı.
***
Kader işte.
Kur’anı Kerimde ifade edildiği üzere ecel geldiği zaman bir saniye ne öne ne de arkaya alınmaz.
Trafik kazaları veya başka bir sebep, adı üzerinde sadece sebep.
Her ölüm acıdır ama gençlerin ölümü daha acıdır derler.
Hz. Ali der ki ‘ne mutlu o insana ki doğduğunda insanlar gülsün, öldüğünde de insanlar ağlasın’
Ali’nin arkasında da insanlar hele ki emek ve hizmet verdiği çocuklar ağladı.
Mekânı cennet olsun.
Bir diğer taziye ziyaretimiz Diyarbakır’ın saygın ailelerinden Odabaşı’na oldu.
Sevgili Süleyman Odabaşı ve kardeşleri anne acısı yaşadı.
Onların acısını da paylaştık.
Ölenlere Allah'tan rahmet..
Ailelerine, sevenlerine de sabr-ı cemil dilerim.