ANA YÜREĞİ KONUŞURSA!

Barışı konuşabilmek.

Yüreklerdeki, öfkeyi bitirmek.

Şiddete.

Çatışmaya, kavgaya, lanet getirmek.

Birilerinin, nam-ı hesabına, "kan" dökmek.

Ya da, "ötekileştirmenin" kaotik dümeninden kurtulmak.

Evet.

Bunları, konuşabilmek.

Ama nasıl ve kiminle!

Elbette ki,

Tarafların muhataplarıyla.

***

Hükümetler.

Siyasiler.

Milletvekilleri.

Akil insanlar.

Ve diğer etken ve oluşumlar.

***

Bunlar.

İşin icrasında olanlar.

Ancak.

Toplumsal mutabakat için, "yüreği" yanık olanlar da konuşmalı.

Yani, halk.

Yani buğurda, "bedel" ödeyen, kan veren, can kaybeden.

Onlar konuşmalı.

Ve onlar dinlenilmeli ki, "yol haritası" net olsun.

***

 

Ama biri var ki.

İşte o dinlenilmeli, yüreğine kulak verilmeli.

Anneler.

Hiç kuşkusuz ki.

Acıyı, kör ateşi ve hasreti "yüreğinde" yaşayan, "ana'dır".

O konuşmalı.

Çünkü Ana yüreği, "tüm yüreklerin de" üstündedir.

Öfkesi de, sevgisi de, şefkat üzerinedir.

***

Erkeğin.

Babanın, kardeşin bacının.

Amenna.

Onların da, yüreği ve hasenatı var.

Lakin bir evladı 9 ay 10 gün karnında taşıyan annedir.

***

Gecesini.

Gündüzünü.

Uykusunu,

Sağlığını "feda" edendir.

Öyle ki, evladı için gözünü kırpamadan ateşin üzerine gidendir.

Göğsüne kurşuna siper edendir.

Başkası mı, ne mümkün!

***

 

Önceki gece.

Tam da dediğim gibi; "yüreği yanık" anneler konuşuyordu.

Barışı,

Kardeşliği ve demokratikleşmeyi.

Kısaca, Güneydoğu'daki "kirli savaştan".

Ulusal bir tv kanalında idiler....

Çatışmada oğlunu kaybeden asker annesi Kudret Özbek…

Yanında, kızı.

Öcalan'ın hapis şartlarını protesto için kızı kendini yakan Nezahet Teke.

Kadın korucu Zeliha Doğan.

Ve Diyarbakırlı esnaf Nihat Salmış.

Tabi ki, siyasetçiler de.

***

İzledim.

Ve yüreği yanık anneleri dinledim.

Kim ne diyor?

Yüreklerindeki acının tarifi,

Hissiyat.

Ve tabi ki yarından beklentileri nelerdir diye?

Özelliklen de, "demokratikleşme" paketi neyi ihtiva etmeli noktasındaki beklentileri.

***

Düşüncelerin.

İfadelerin "üslup" haline.

Duygu körüğü.

Ya da başka bir zihin, mülahazası içerisine girmeyeceğim.

Sadece.

Onların, "duygularını" ifade eden sözlerini sizle paylaşmak istiyorum.

Kim ne diyor?

***

Asker annesi Özbek.

Diyor ki, çözüm sürecinin arkasındayım, barışında bayraktarıyım.

Ve ekliyor.

"Başka annelerin ağlamaması için buraya geldim.

Allah Başbakan'dan razı olsun."

Keşke daha önceden olsaydı ve abimde bu günü görseydi.

O da bizimle aynı düşünceleri paylaşacaktı. "

***

Evladını intihar eyleminde kaybeden Nezahet Teke.

"İhtiyacımız var" barışa diyor.

Yeter.

Ölümlerin, acıların olmadığı bir noktada buluşmak istiyoruz.

Bembeyaz bir sayfa açmak istiyoruz.

Dilimiz rengimiz farklı olabilir ama annelerin gözyaşlarının rengi aynıdır."

***

Kadın korucu Doğan.

Çocuklarına iyi bir gelecek kurmak istediğini söylerken.

Konumlarına da dikkat çekiyordu.

"Korucular da artık rahat etmek istiyor.

Masa başında çalışmak, ellerine silah yerine kalem almak istiyorlar.

***

Diyarbakırlı Esnaf Salmış...

Huzura,

Güvene,

İstikrara ve samimiyeti ihtiyacımız var.

Ticaret artsın.

İşsizlin son bulsun, yüzler gülsün.

Şiddeti.

Kaotik ortamı artık istemiyoruz, barış olsun.

***

Program sonrası.

Çok anlamlı ve değer ölçüsü olan bir hediyeleşme de oldu.

Özellikle Anne Teke'nin hediyesi.

"Barışı temsilen" yüreği yanık annelere "tülbent" hediye etti.

Ya asker annesi Özbek.

O da, Malatya kaysısını gönül birlikteliğiyle ikram etmesi; "İşte Türkiye halkı" bu dedirtti.

***

Diyeceğim şudur ki.

Sözlerin,

Düşüncelerin,

Renklerin,

Dillerin,

İnançların farklılığı olsa bile.

***

Şu bir hakikattir ki.

Tüm anaların,

Evlat üzerindeki "yürek" hassasiyeti birdir.

Değişmez.

İşte o yürekler.

Acıya da,

Yaşanan zulümlere de,

Kaybettikleri evlatlara rağmen haykırarak diyorlar ki; "barış olsun".

***

Barışın simgesi tülbent gibi.

Gelin, açılan yepyeni "beyaz sayfaya" sahip çıkalım.

Şuan ki esen barış rüzgârı.

Hiç bir dönemde, bu kadar "serinletici, ferahlatıcı" olmadı.

***

Güven var.

İstikrar var.

Çözüme inanmışlık var.

Onun için.

"Barışa" şartları inşa etmemeliyiz.

"Kırmızı" çizgiler ve tabular inşa etmeyerek.

Hele ki, Silahı.

Ya da güç dengesini.

Karşılıklı, "koz" olarak kullanma provokatifliğinden vaz geçilmeli.

 

***

Belki, klişeleşmiş, ifade olacak.

Ama.

Meramı anlatan bir söz.

Savaşın, "kaybedeni-kazanını" yoktur.

Lakin.

Barış'ın her daim "kazananı" vardır.

O zaman, "barışa" kenetlenen el ve yürekleri kopartmayalım.

Bilmeliyiz ki,

Bu el ve yürek koparsa, "kaybedeni" çok olacağı gibi.

Müsebbipler de, "yok" olup gider.