ANLAMAK ZOR!
Sosyal medya'ya bakıyorum…
Bazı gazeteler.
Görselleri de var.
Meğer…
Ne kadar da çok "Hollandalı, Hollanda sevdalısı" var içimizde…
Şaştım kaldım…
***
Faşistliğin…
Alçaklığın…
İğrençliğin…
Ahlaksızlığın…
Terbiyesizliğin, rezilliğin, "en baba halini" yaşatan…
İtleriyle,
Atlarıyla,
Coplarıyla, "Nazi kafasıyla" saldırılırken…
***
Diplomasiyi.
Diplomatik dokunulmazlığı…
NATO müttefikliğini…
Avrupa Birliğine adaylığını…
Hepsini ayaklar altına alan…
Hele ki.
Bir Hanımefendi Bakana, siyasetçiye…
Rezilce.
Kepazelik sergileyerek; "gözaltına alma" girişimi.
Ki hepsi de, "kameralar" önünde yaşanırken…
***
Ne yazık ki!
Bir dönem; "İrlandalılar" gibi…
İçimizdeki;
Erdoğan düşmanları,
AK Parti iktidarı hasımları,
Gözü dönmüş şekilde; "utanç gecesinin" sözcülüğüne soyunmuş Hollandalılar…
Akla ziyan bir durum…
***
Gaflet mi?
Dalalet mi?
Cehalet mi?
Yoksa satılmış piyonluk mu?
Ne derseniz deyin!
İş tamamen; "kendi milletine" düşmanlıktır.
Ötesi yok.
Çünkü rezillikler silsilesi kesilmiyor…
***
Atılan bir mesaj var…
Deniliyor ki…
Ne çabuk unuttunuz…
Ey nankörler diye.
Aç, perişan, işsiz olduğunuz için, Hollanda'ya gittiniz.
Alman, Almancı, oldunuz.
Karnınız doydu...
Her şeyi unuttunuz mu?
***
İşte böylesi bir ahlaksızlık…
İşte böylesi bir iğrençlik…
İşte böylesi bir tıynetsizlik var…
***
Boşuna söylenmiş bir söz değil.
Ağacı kurutan.
Ağacı çürüten.
Ağacın içinden üreyen; "kurtçuklardır."
Eee…
Tarihte, "benzer" durum çok.
Ama ne acıdır ki.
Tarihsel bir şuursuzlukla, "hal-i vaziyet" yüksekçe, "hizipleştirme" yaratıyor…
***
Daha kısa bir süre önce!
İşte bu gaflet ve delalet içerisinde olanlar…
Ne diyordu.
1 Kasım seçimleri öncesi…
"Merkel, Türkiye'ye gelme…
Seçim'de Erdoğan'ın işine yarar…"
Öyle ya.
O dönemde de, Almanya ile pek barışık değildik.
***
Hele hele…
Bir paylaşım… Bir mesaj gördüm ki.
Okurken…
Tüylerim diken diken oldu…
Bunu atan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olamaz…
Adı, rumuzu, her ne kadar, "Türkçe" yazılı ise…
Bu ülkeden olamaz dedim…
***
Rezilce ifadeye bak…
Cumhurbaşkanına atfen diyor ki…
Esed…
Seçim için, içimizdeki Suriyelilere propaganda yapmak…
Onlarla buluşmak.
Salon toplantısı yapmak isterse…
Siz izin verir misiniz?"
***
Daha; iğrenç bir ruhla yazılan var…
DAEŞ lideri Bağdadi.
Gönüldeşleriyle "buluşmak" üzere Türkiye'ye gelirse…
İzin verir misiniz?
Aşağılık duruma bakar mısınız?
Diktatör seviciler.
Terörist seviciler…
Kan, gözyaşı, şiddet ve terörden "feyz" alanlar…
***
Bu nasıl bir ruh halidir ki?
Gözü dönmüş.
Kör bir taassupla…
Kendi milletine,
Kendi devletine,
Kendi ülkesine,
Kendi değerlerine bu kadar "düşmanlık ve hasımlık" kiniyle, saldırabiliyor.
Anlamak zor…
***
BİZLERİ KENETLEDİ
Ama!
Bunlara rağmen.
İçimizdeki, "hainlerin" aşağılık ruhlarına rağmen…
Hollanda'nın "utanç gecesi"…
Almanya'nın, "Nazi anlayışı…"
Bizleri…
İçerde oluşan "o hizip" halden döndürdü.
Birleştirdi.
Kenetledi…
AK Parti, CHP, MHP…
Ve diğer partiler; "hepsi" yekvücut tavır koydu.
Kabul edilemez.
Hesabı sorulmalı.
Her türlü; tavırda "birlikteyiz" denildi…
***
Hep ifade ediyoruz…
Bizi biz yapan…
Yerli.
Ve tabi ki "milli" ruhumuz ve değerlerimizdir.
Eğer, "bütünlükte" refleks geliştirirsek.
Tarihsel, "ruhu ve anlayışı" ikmale getirirsek…
Yedi düvele meydan okuruz!
Yeter ki; "kol kırılır, yel içinde kalırın" dışına çıkmayalım.
***
Çıkarsak!
İşte böylesi, sömürgeci ülkeler.
Bir İstanbul nüfusu dahi etmez olan.
Hollanda.
Ya da, Almanya böylesi "aşağılık" halleriyle; "bize racon" kesmezdi…
Çünkü tarihte, racon kesen hep biz olmuşuzdur.
***
TEPKİMİZİ KOYALIM…
Evet…
Misliyle mukabele etmeliyiz.
Aleni.
Açık ve göstere göstere; yapmalıyız.
Kırarak.
Dökerek.
Yakarak…
Yani onların faşizan hallerine, inmeden yapmalıyız.
***
İster bireysel.
İster toplumsal.
İster ulusal düzeyde olsun; "tepkimizi" boykotumuzla, gösterebiliriz…
Mallarını…
Ürettiklerini.
Markalarını…
Almayalım, giymeyelim, yemeyelim, binmeyelim.
Yerlimiz varken.
Neden, "elin gavurunun" kasasını, dolduralım…
Yapalım.
Yapalım ki, ibret-i âlem olsunlar.
Ders-i ibret alsın…
***
15 DAKİKA KURALI…
Eeeeyyy… ÖSYM…
Eeeeyyy… MEB…
Ve eeeeyyy, bilumum sorumlu zevat ve kurum…
Sizler…
Pazar günü yine "binlerce" öğrenciyi…
Yüz binlerce "aileyi…"
Uygulamalarınızla…
Hesapsız-kitapsız, dayatmacı tutumunuz yüzünden "peruperişan" ettiniz…
***
Sorularınız.
İçerikler.
Hangisi zor, hangisi kolay…
Ya da; "güncellik..."
Müfredat içerikli mi; "tüm bunlar", hiç kuşkusuz ki "eğitimcilerin, akademisyenlerin" tartışma alanı.
Bilimsellik onlarda.
***
Ama benim!
Üzerinde durmak istediğim.
Ki, yüzlerce telefon ve mail aldığım nokta; "sizin" hayat koşullarından bihaber olma halinizdir!
En büyük sıkıntı…
09.45 kuralınızda, "yaşandı" hem de vahim derecede.
Pek çok öğrenci "sınava" giremedi.
Gözyaşları içerisinde; "yalvardı-yakardı" ama kime?
Bir yıl; heba oldu…
***
Sınav kâğıdına; 10.00 diye yazacaksın.
Sonra…
Bir bildiriyle, beyanatla… İlk kez uygulamaya girerek; 15 dakika "erken kuralı" getireceksin…
Ve "yasaklı" şekilde…
Büyükşehir koşulları.
Başka ilden gelen öğrencilerin, kalma koşulları.
Trafiği…
Yolu, hayata dair "imkânlar..."
Hiçbirini, "görmeyeceksin", kaale almayacaksın…
***
Sonra da!
09.46'da,
09.47'de geldin; "kuyruğun" sonunda kaldın…
Sınava alamayız.
Hadi git işine diyerek; "bir yıllık" emeği, "bir dakikaya" feda ettireceksin…
Hak, hukuk, adalet ve nizam bu mu?
***
Sormak istiyorum…
15 dakika kuralına, takılan öğrenciler için…
Yani, "kural" hataları için.
Ki, sınav salonunda bile "tuvalet ya da ihtiyaç" giderme noktasındaki, yasakların varlığı…
Birçok öğrencinin "altına" etmesi dâhil…
Bunlar için; "katı kural" cezası, yaptırım dayatılıyorsa.
Öğrencilerin "hayatı" zehir ediliyorsa…
***
Diyorum ki; O zaman…
ÖSYM'nin.
Her gün artan "Skandallar" zinciri karşısında.
Topyekûn.
"Dibine kibrit" çakıp yakmak gerekir.
Kapıya kilit vurulmalı.
ÖSYM diye bir "kurum", olmaması gerekiyor.
Tabi ki, ilgili ve yetkili zevat dâhil…
Pazar günkü; YGS sınavı "çok fazla mağduriyetlere" neden oldu.
Ve tek sorumlu da; ÖSYM, MEB ve YÖK'tür.
***
ŞEHİT OĞLU…
Eeeyy; ÖSYM…
Şehit Köy Korucusu Naif Tayar'ın oğlu…
Kilaf Tayar…
Silvan'da ikamet ediyor…
Sınava Diyarbakır merkez Bağlar ilçesinde girecekti…
Silvan'dan Diyarbakır'a "sabahın" korunda gelirken…
Nasıl oluyor da; "nüfuz cüzdanını" unutuyor.
Ama yanında, "Şehit yakını" kimliği var.
Burada tüm bilgiler mevcut…
***
Ne hikmetse!
Tayar okulun içerisine alınıyor.
Polis, kontrolü yapılıyor.
Bekle deniliyor. Oyalama, dakikalar geçiyor.
Sonra.
"Kimliğin geçersiz, çık sınavdan" deniliyor.
Okul dışına.
Sınava; "polis olmak" için başvurmuş, hedefi bu.
***
Tayar…
"Mağdur oldum…
Mağdur edildim.
Hakkım gasp edildi." diyerek isyan ediyor.
Tüm hukuki yolları deneyecek.
Doğrusu.
ÖSYM'ye "pek hukuk" işlediğini söyleyemem.
Eğer işlemiş olsaydı.
Başta ifade ettiğim gibi; "kapısına kilit vurulmalıydı?"
Ama nerde?
Yıllar yılıdır; "Ali Babanın çiftliği” ve “özerklik” haliyle "har vurup harman" savuran bir kurum.