BAHÇELİ GELİYOR
Duydunuz mu;
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Diyarbakır'a geliyor.
Maşallah.
11 yıl sonra, cesaret gösterip gelecek deniliyor.
Gelişindeki;
Hikmet sevgili Tevfik Diker'in dediği gibi "tansiyonu germe ve kendini mağdur etme" pozisyonuna düşürmek için mi?
Yoksa,
"Etkin" milliyetçiliğin artık "toplum" nezdinde, rağbet görmediği gerçeğinin farkına varılmasından mıdır?
Her ne gayeyle geliyorsa gelsin.
Elbette ki;
Diyarbakır ahalisi olarak "misafirperverliğimizi" en yüksek derecede göstereceğiz.
Yıllar sonra;
Başbakan'ın sürekli eleştirdiği "Gavur dağının" ötesine gidemiyorlardan olan Bahçeli'yi.
En samimi,
Duygularla "hoş geldin" diyecektir Diyarbakır!
Evet,
6 Haziran'da gelecek!
Her ne kadar; "program" net değil şeklinde MHP çevresinden söylentiler var ise de.
Bekleyip göreceğiz, gelişini!
* * *
Gelmeli.
Nitekim,
İl Teşkilatı üyeleri de, "seslenmişti" kendilerine, "gelin" Diyarbakır'a diye.
Bahçeli,
En son 2000 yılında Diyarbakır'a Başbakan Yardımcısı olarak gelmişti.
Gelişi,
Diyarbakır'da farklı algı oluşturmuştu.
Ve,
O gün İl Özel İdaresi'ndeki toplantı salonunda "tarihi bir görüntü de" objektiflere yansımıştı.
Şöyle ki;
Dönemin HADEP'li Belediye Başkanı Feridun Çelik'le tokalaşmış ve sohbet etmişti.
Hatta,
"Kürt Meselesi" artık, çözümde yol haritası buldu düşüncesi dahi, herkeste hâsıl olmuştu.
Ama ne mümkün.
Her siyasal iktidar gibi,
Her devlet adamı gibi,
Diyarbakır'a gelişte farklı, gidişte farklı amaç ve yüz, üstlenerek, "Kürt meselesi" çözümsüz kaldı.
Bilemiyorum,
Bahçeli'nin gelişindeki ana gaye nedir?
* * *
Eğer,
Türkiye'nin "Üniter" devlet yapısında samimiyse.
Eğer,
Türkiye'nin "bölünmesinden" yana değil ise.
Eğer,
Kürt'lerin "varlığına" ve sorunlarının çözümünde, MHP’de var diyorsa.
Diyarbakır'a gelmeli.
Ve aynı zamanda,
Gezi programına Büyükşehir Belediye Başkanlığı "ziyaretini" dâhil etmeli.
11 yıl önce,
Başbakan Yardımcısı olarak bugün de Parti Genel Başkanı olarak bu cesareti ortaya koysun.
Haydi.
Yoksa,
Az önceki ifade ettiğim "insanoğlu'nun" şüphecilik halinin, yararı ve zararı aynasında.
Bahçeli,
Diyarbakır'a "süreci" Merhum Alpaslan Türkeş'in Diyarbakır'a çeyrek asır öncesi geldiğinde yaşananları tekerrür ettirmek.
Yeniden;
Yaşatma gayesine yönelik bir "hamle mağduriyeti" yaratma, düşüncesi "gelip-gidene" kadar, mülahaza bulur.
* * *
ADLİ SİCİL KAYDI
Sabıkanız var mı?
Var ya da yok?
Önemli değil.
Ancak,
"soruya" cevap kanıt gerek.
Bunun için de;
Sizin Adliye'den "Adli Sicil Kaydı" almanız gerekir.
Ama;
Bunun için 5 lira ödemeniz lazım.
O niye?
Hizmet bedeli.
Tabi,
Adli sicil kaydı kâğıdı ve yazımı sana ait.
* * *
Sadece;
Mühür ve kayıtla ilgili tasdik döküm hizmete dâhil.
İyi de; 5 lira çok değil mi?
Çok.
Günde ortalama 100–200 kişinin başvurduğunu hesaplayın.
Hele,
ÖSYM, KPSS veya başka bir resmi işlemin yoğunluğu halinde.
Ehliyet,
İşe girebilmek.
Velhasıl;
Her işleme bir "Sicil kaydı" şart olduğuna göre.
Maşallah,
Darphane gibi, para akar.
* * *
Peki,
Bu para nereye gidiyor.
Makbuza göre;
Adalet Bakanlığı.
Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu.
Gereği,
Hikmeti ise;
(5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 17'inci maddesi gereğince).
Muhtevasın neye hikmet bilmem.
Ama bildiğim;
5 liranın bu dönemde bir "hayli" yüksek tutar olduğu.
* * *
Kolay mı;
5 liranın "kazanılması".
Ya da;
Çok mu masraf gidiyor şu "bilgisayar" dökümlü adli sicil kaydı verilmesi hizmeti.
Nüfus idaresinde,
Aile tablosu alınırken, bu kadar ödenmiyor?
Ne diyeyim?
Birçok vatandaşın tepkisi bu; "bu para çok para değil mi?" diye!
Galiba;
Keseye bir hayli "zor" gelmektedir ki, tepki çok!
* * *
Şüphecilik.
Evet,
Şüphecilik.
Modern tanımla "paranoyak" hal.
Çok kötü,
Ve beyni kemiren, akla ziyan bir hastalık.
Yeter ki,
Vücuda gelmesin.
Şayet gelirse kendi ekseninde kemirgen misali zihin bunaltır.
"Dönme dolap" gibi, ne doğruyu ne de yanlışı "netleştirmeye" imkân vermez.
* * *
Her şey zorlaşır düşüncelerde.
Yıkım aracı gibi. Buldozer misali;
Hadisenin "şekli" ve mekânı önemli değil, "sirayeti" yetiyor, onu ve ortamını yıkmaya.
Ne hazin ki;
Toplum olarak böylesi "dehşetli" hastalığın, pençesinde bulunuyoruz.
Ve giderek te,
"Bağımlılık" ve bulaşıcı hastalık, misali alan genişletiyor.
Onun için değil mi;?
Toplumsal "güvensizlik!" halimiz.
Kimse,
Kimseye güvenmiyor. Şüpheyle bakıyor.
* * *
Evet,
Şüphecilik.
Öyle bir virüstür ki;
Sosyal ve bireysel, ailesel "hayatı da" sirayetiyle aynı minvalde, çökertiyor...
Tabi;
Bu aynı zamanda "insani" imandan da eder.
Nitekim
Şuan ki "yaşam" şeklimiz de aynen öyle seyrediyor!
Diyeceksiniz ki;
"Şüpheci" olunmazsa o zaman "safdillik" olmaz mı?
Elbette öyle.
* * *
Ama,
Bizde "aşırıcılık" ve dayatmacı bir şüphecilik var ki maazallah.
Hiç kuşkusuz ki;
Her insan azda olsa şüpheci olmalı.
Ancak, Haddini aşmamalı. Dikkatli olmakla, şüpheci olmak arasında çok fark vardır
Biri doğruya götürür,
Biri ise Felakete
Velhasıl,
Şüphecilik değil, FERASET bizi doğruya götürür
Huzurlu,
Bir hafta sonu dileğiyle.