BALIK BAŞTAN KOKMAZ MI?

 

Ne diyorduk?

Ki hala; ne diyoruz?

Hal-i hazırda yaşadıklarımıza dair.

Hendek-barikat…

Bomba, canlı bomba, silah, tuzak…

Ölümler…

Şehitler… Evinden-barkından olmalar…

***

Evet, olup-bitene sloganımız neydi?

Demiyor muyduk?

Nerede bu devlet?

Nerde, askerin, polisin istihbaratı?

Nerde, Milli istihbarat?

Nerde, devlet "teşkilatı"?

***

Makam sahipleri için de…

Nerede Valilerimiz?

Nerede, Emniyet Müdürlerimiz?

Nerede, kaymakamlarımız?

İl ve ilçe teşkilatları…

Ey ahali…

Ey şehrin kanaat önderleri ve STK'ları…

Neredesiniz diye, söyleniyorduk…

***

Hiç mi görmediniz…

Hiç mi fark etmediniz?

Hiç mi, "ne oluyor-ne bitiyor" diye sormadınız mı?

Bu kadar silah…

Bu kadar, bomba…

Bu kadar mühimmat nereden geldi?

Eli silahlı örgüt üyeleri, nasıl bir sızma başarısı içerisinde oldu?

***

Peki,

Aleni ve bariz olan zafiyetler zincirinden..

Oluşan kaotik ortamdan..

Yaratılan "iç savaş" ortamından, şimdi kimi sorumlu tutuyoruz..

Daha doğrusu; "vebali" kime atıldı..

Görünen o ki; "günah keçisi" Valiler oldu..

***

Dün yazdım..

İflas mı, yanlış mı diye?

Malum..

Operasyonel faaliyette yetki; "Valilere" verilmişti..

Ki bu yetki…

Çözüm süreci evresinde "sivilleşme" olarak sunulmuştu…

Ballandıra, ballandıra da anlatılmıştı…

***

Şimdi…

O yetki "alındı", eskiye dönüldü…

Mardin'de.. Şırnak'ta, Hakkari'de…

Yani, "gerek görülen" yerde bu yetki el değiştirilecek..

İyi mi, kötü mü?

Gerekli mi, gereksiz mi; "o bilahare tartışılır"

***

Sonuç itibariyle…

Oluşan genel kanı ve verilen yetki değişim kararı…

Sorumlu…

"Valiler" denilip, işin içerisinde sıyrılır olundu…

Dün Tamer sormuş…

İyi güzel de; Belediyeler, başkanlar nerede?

***

Eee.. Haklı…

Yine bağırıp-çağırmıyor muyuz?

Demiyor muyuz?

Hendekleri,

Barikatları, çukurları, kim hangi iş makinesiyle yaptı?

Taşı, kumu, kim taşıdı?

Belediyelerin iş makineleri bu uğurda, az mı, çaba gösterdi?

Yani…

Yani’si şu…

Valiler olup-bitenden kabahatli ise; Belediyeler nerde?

***

Ki her Valiyi suçlamak…

Ki her belediyeyi suçlamak…

Zan altında bırakıp; "darağacına" çekmek yargısız infaz olur…

Ki insafsızlığın da, ceberut kültürünü yaşatır…

Ama.. Dedikodusu olan…

Şaibe altında bulunanlar da; "göz ardı" edilemez…

***

Aslında…

Sorumluluk noktasında bir arıza-i durum varsa..

Ki var olduğundan; herkes hem fikir..

O zaman şu hakikati, sorgulamak gerekmez mi?

Deriz ya "Balık baştan kokar" diye…

Peki, hiç mi, bu "baştakilerin" sorumlulukları yok?

Emir-komuta zinciri..

Devletteki hiyerarşik yapı; "sordurmaz mı" mevzunun erbabı kim diye?

***

Velhasıl…

Gelinen aşama noktasında…

Tek suçlu, Vali…

Tek suçlu Belediye başkanları…

Tek suçlu, şu veya bu kurum demektense…

Süreci "kumpasa" çeviren zamanı…

Ve yetkili-etkilileriyle birlikte, topyekûn görmek lazım…

Ki herkes berisine dönüp; "olup-bitene" baksın…

***

Yoksa…

Herkes birbirini suçlamaya kalkarsa..

Bizde, "ayıklama ya da yeni suç ve suçlular" üretmeye gayretine girersek..

Oluşacak "bulanık ve tozlu" havada, hakikatler görülmez hale gelir..

Gerçek zanlılar, kaçar gider…

Elek üstü olanlar kalır ki…

"Körün yakaladığı" duruma düşülür…

***

ARTİST'E BAK…

Gezi aktörü…

Kuyruk acısıyla yandaş medyasına mülakat vermiş..

Onlar da, "pazar" manşeti yapmışlar..

Allı-pullu yaparak…

Artist Tarık Akan…

Demiş ki…

"Erdoğan gittiğinde çocukları ve yakınları çok acı çekecek"

Yani "hesapları" sorulacak demiş?

Vay be…

Artist Tarık Akan…

***

Neyse… Ağzımı bozmayayım…

Senin gibiler…

Konuştukça, çanak organizasyonlardan "rol" aldıkça…

Artist, artist söylendikçe…

Ne sen…

Ne ağababaların…

Ne de, siyasi cenahın…

Siyasi kulvarda, "arpa boyu" kadar yol alamaz…

Ki vaziyet ortada…

***

Çünkü bu ikmallerinizle,

"Erdoğan'ı" güçlendiren…

Mağduriyet karinesine güç veren…

O'nu mazlum duruma düşüren…

Halk nezdinde, "sevgi" körüğü oluşturan, sizin "anti-demokratik" düşünce üreticiliğinizdir..

Demokrasi dışı, "çözüm" arayışınızdır..

Yani artistliğinize biçtiğiniz rolü, yanlış bir senaryoda oynuyorsunuz…

 

***

 

SİYASETTE ÖZÜR DİLEMEK?

Ne diyoruz…

Özür dilemek de bir erdemliktir..

Ne yazık ki…

Mevcut siyasi kültürümüzde bu "erdemlik" yok…

Hatta söz konusu bile değil…

***

Gören.. Duyan.. Bilen var mı?

Ben, kendimi bildim bileli..

Bir siyasetçinin..

Ya da bir parti liderinin…

Yaptığı, söylediği, uyguladığı bir "yanlıştan" dolayı, özür dilediğini…

***

Ya da…

Pardon… Kusura bakma…

Affedersin…

Kastım, öyle değildi…

Böyle, söylemek istememiştim…

Yani "keşke" diyerek başlayan bir pişmanlığa rastlamış değilim..

***

O'nun için de…

Kılıçdaroğlu gibi siyasilerden..

Bel altı operasyonlarla liderlik almış olanlardan; "erdemlilik" beklemek…

Ya da, "Birilerinin önüne yatmaktadır" sözünün çirkinliği, rezilliği karşısında "özür beklemek" abesle iştigal olur…

Çünkü siyasi kültürü "Şüyuu vukuundan" beterdir.

 

SEÇMENİ O'NU İSTEMİYOR?

ORC Araştırma Şirketi, 7-9 Nisan tarihleri arasında 7 Haziran ve 1 Kasım'da CHP'ye oy veren seçmenlerle anket yaptı.

Anketten Kılıçdaroğlu ve parti yönetimiyle ilgili çarpıcı sonuçlar çıktı.

Buna göre CHP'li seçmenler Kılıçdaroğlu'nu başarısız buluyor…

Yüzde 59….

CHP'liler partilerinin temel değerlerinden uzaklaştırarak mezhepçi bir parti haline getirildiğine inanıyor…

Yüzde 55…

Bazı milletvekillerinin terörist cenazesine katılması ve terör örgütü üyelerine destek açıklamaları partilileri oldukça rahatsız ediyor..

Yüzde 90…

CHP'liler bu vekillerin partiden ihraç edilmesini istiyor..

Yüzde 72…

Yani özetle; Kılıçdaroğlu'na seçmenden "çifte kırmızı kart" çıkmıştır..