Barış.. Barış..Barış.. Ve inadına yine barış..

El hak.

Tek istek, tek temenni. Sadece, Diyarbakır için değil.

Bölge için değil, ülke içindir. Hatta Ortadoğu coğrafyamız içindir.

Tek istek ve tek temenni; Barış. Barış ve Barış.

Ve inadına yine barış.

Malumunuz üzre, bugün misafirimiz var.  Devletin, başı. Yani, Başbakan Erdoğan.

Pek tabi ki, müştemilatıyla birlikte, Diyarbakır'a geliyor.

Hoş gelmişler.

Saygı, sevgi ve muhabbetle, kucaklıyoruz.

Çünkü Diyarbakır'ın "kültüründe" bu değer, ölçüsü var.

***

Evet,

Başbakan Erdoğan "iktidarda" olma sürecinde, 10'üncü yılını geride bırakıyor.

3'üncü döneminde! Kendi tabiriyle, "ustalık" dönemi.

Çıraklık-kalfalık geride kaldı.

Bu zaman dilimi içerisinde, çok kez geldi-gitti Diyarbakır'a.

Her gelişi de önemli ve aynı zaman da "beklenti" yüklüydü.

O tarihlerdeki, gezileri, "genel itibariyle" seçimlerle alakalıydı.

Mitinglerdi.

Ama bu kez gelişi öyle değil.

Daha bir farklı.  Partisinin il kongresine katılmak ve bazı açılışlarda bulunmak üzere geliyor.

***

Her ne kadar, seçim mitingi ve seçimle alakalı bir organizasyon değilse de.

Özü itibariyle; gelen kişi Başbakan Erdoğan olunca.

Yapacağı konuşmanın "seçim mitingi" havasında olmayacağını düşünmek, abesle iştigal olur.

Zaten kitleleri bu kadar etkili şekilde arkasına almasının nedeni de; "Kendi şahsiyetidir".

Gelelim; Diyarbakır'da "gelişleriyle" alakalı heyecan var mı sorusuna.

Doğrusunu isterseniz öyle "pik yapan" bir heyecan yok.

***

Ama bu değildir ki;

Diyarbakır, Başbakan'ın gelişiyle "heyecan" içerisinde değil.

Her ne kadar heyecandaki düşüklüğü;

Bazı çevreler son günlerdeki "şahin" açıklamalara bağlıyor ise de.

Barış dili değil-savaş dili kullanıyor diyorlar isede..

Ama ben böyle düşünmüyorum.

Bana göre başbakandan açıklama yapması beklenen konuların sıradan hale gelmesidir.

Gündemdeki konular zaten halkta bir usanç yaratmış durumda.

Halkın gündemi,

Birilerinin "ekseriyetle" söyledikleriyle tamamen farklıdır.

***

Bunu nerden çıkardım. Gelişen kanı nerden, derseniz?

İfade edeyim; halktan gelen "nabızdan" ve konuşulanlardan çıkarıyorum.

Dün; gün itibariyle Cuma olması münasebetiyle gerek, "Cami"de olsun.

Gerekse de; cadde ve sokaklarda esnafın, ahaliyle olan hasb-i halimde olsun.

Başbakanın gelişiyle ilgili "heyecan vardı"..

Ama bu, öyle "seçim dönemindeki" heyecan değil..

Lakin;

Halkın gündemdeki konuları konuştuğuna da şahit olamadım.

***

Ki haber merkezindeki arkadaşlarım da, "kentin nabzını" tuttu!

Vatandaş;

Varsa yoksa barış, kardeşlik, ekonomi, gırtlağa vuran borçlar ve tabi ki işsizlik diyor.

Ahali, "bunu" konuşuyor, buna çözüm istiyor.

Diyor ki;

Önce akan kan dursun, barış ve huzur gelsin, ardından da iş ve aş imkânı sağlansın.

Bir önceki yazımda da ifade etmiştim.

Başbakan Diyarbakır'da bu mahalde mesajlar verecek.

***

Tabi,

Biz Kürtlerin "kanayan" hadiseleriyle alakalı, "sürpriz" açıklama beklemiyor değilim.

Bekliyorum.

Ancak bu "sürprizin" olabilirliğiyle ilgili, fikrimi son satırlara bırakmak istiyorum.

Öncelikle Ekonomi üzerinde durmak istiyorum.

Hükümetin bölgeye yönelik yatırım yapma niyeti ve girişimi ortada.

Tartışılmazdır.

Çok şey yapıldı, bunlar inkâr edilemez.

Eskiye göre bölge inşaat halinde.

Başbakan ve hükümet işlerin zamanında tamamlanması, yatırımların engellenmemesi hususunda da hassas.

***

Peki, kurumlar öyle mi?

Maalesef öyle değil. Onlar halen eski hantal yapının esiri.

Bunların başında DSİ geliyor.

DSİ aslında bölge için çok önemli bir kurum.

Bölgeye GAP hayat verecekse DSİ’nin fonksiyonu tartışılmaz.

Ne var ki bu kurum "işleyiş ve yönetimsel" anlamda beklentilerin çok uzağında.

İşte dün yazmıştık, "yapılmak istenen yatırımlara bile engel oluyor" diye!

Tenkis edilen 232 milyon lira.

Ve bürokratik işlemlerle, "yatırıma" takoz olmak.

Ne diyeyim; bu anlayışla işsizlik nasıl bitecek, istihdam nasıl yaratılacak?

Elbette ki, Sayın başbakan ve kabine üyelerinin bu hantal,

Bölgenin gelişmesine pranga vuran kurumun yöneticilerini gözden geçireceklerdir.

***

 

Gelelim; Başbakan Erdoğan'ın bugün yapacağı sürprize.

AK Parti’nin etkili-yetkili isimleriyle görüşmelerimiz oldu.

Başbakan daha önce;

Kürt sorunuyla ilgili tarihi söylemlerde bulunmuş ve açılımı başlatmıştı.

Ama artık iş farklı.  CHP’nin de Kürt sorunuyla ilgili hazırladığı "proje" ve rapor var.

Düne kadar yoktu.

Yani koz sadece AK Parti’nin elinde değil.

BDP ve MHP’nin tavrı belli.

Özellikle MHP klasik söylemlerinden vazgeçmiyor.

Onun için çözüm için beklenti diğer 3 partidedir.

Bana göre başbakan;

Haziran’dan sonra Kürtlerin talep ve istekleriyle alakalı çok farklı ve çözüme dayalı bir çıkış yapacak.

Bunu da bugün açıklarsa şaşmamak lazım.

Bu da;

CHP’nin Meclis Başkanı Cemil Çiçek'e sunduğu "Kürt Raporu" ve AK Parti’nin yaptığı açılımların ötesinde olacaktır.

Bekleyelim ve görelim.

***

Dün ilginç bazı gelişmeler de yaşanmadı değil, yaşandı.

Özellikle; STK'lar cephesinde.

Başbakan'ın gelişiyle alakalı; bazıları aleyhte, bazıları da lehte açıklamalar yaptı.

Tabi bir de;

Selahattin Demirtaş’ın ‘Başbakanı dinlemeye gitmeyin. Tavır koyun’ açıklaması!

Burada garibime giden olay;

Demirtaş’ın kendi seçmenine değil AK Parti seçmenine yönelik mesajlar vermesi.

Bunun karşılığı olur mu, olmaz mı, onu hep birlikte göreceğiz.

Ancak şu hakikati da görmek lazım;

Başbakanı dinlemek isteyen gider, karşı olan zaten gitmez.

***

Dedik ya;

STK'ların dün iki farklı "düşünce üreten" açıklamaları oldu.

Özellikle; BDP'ye yakınlıklarıyla bildiğimiz, STK'lar.

Başbakandan, beklentilerinin olmadığı, düşüncesini savunurken, şu ifadeyi kullanmaları pür dikkat istedi.

"Bari çocuklarımız iyi komşu kalsınlar."

Yükle bir söylem.

Aleyhteki açıklamaya Bakan Mehdi Eker’in tepkisi oldu.

Eker, bunların Diyarbakır halkını temsil etmediğini söyledi.

Tabi bir de;

Bir başka STK grubu da, Başbakan'a "övgü".

Ve Diyarbakır'ın misafirperverliğini ortaya koyan; "düşüncelerle" açıklama yaptı.

***

 

İşte öğleden sonra;

Ard arda gelen "karşılıklı" açıklamalar ne diyeyim, "ortamı" gerdi.

Ne yazık ki;

Halka örnek olması gereken ve örgütlü toplum vasfına sahip olanlar maalesef ateşe körükle gitmeyi tercih etmeleri, düşündürücü.

Neye hizmet? Sahi, Başbakanı kötü karşılamak Diyarbakır’a ne kazandırır?

Aksine kaybettirir.

Şöyle bir geçmişe bakalım; yıllardır kullanılan bu yöntem hiç sonuç verdi mi. Hayır.

Bilakis; "gerilim yaratmaktan" başka işe yaramadı.

Benim beklentim.

Ve kent halkından istediğim şudur ki, başbakanı Diyarbakır’a yakışan misafirperverlikle karşılamasıdır.

***

Günün bir diğer garip ve sisli olayı da BDP Lideri Selahattin Demirtaş'ın "tehdit" mermisi!

Demirtaş, basın mensuplarıyla konuşurken, "arkasında" bir M–16 mermisi bırakılıyor.

Bu mermi kısa süre içerisinde haber bültenlerine, ajanslara ve sosyal paylaşım sitelerine flaş "haber olarak" geçti.

Ne yazık ki; Demirtaş ve Güldan Kışanak anlık tepki koyarak, işi hükümet ve başbakana bağlamaya çalıştı.

Sert ifadeler kullanarak, "bu tehditler bizi yıldırmaz" dediler.

Ancak, çok geçmeden işin gerçeği anlaşıldı.

Yerel yayın yapan, Kanal 21 Televizyonda çalışan kameramanın cebinden düşmüş!

***

Ne diyeyim; Ben bu "ani gelişen" meseleyi sorgulamak istiyorum.

Özelliklen, İşin gerçeğini öğrenmeden bu kadar panik yaratmaya gerek var mıydı?

En önemlisi... O mermi medya mensubunun cebinde ne gezer.

Ve bu kadar önemli bir siyasi liderin açıklama yapacağı yere nasıl düşer?

Şahsen bunun bu kadar basit bir olay olmadığını düşünüyorum?

***

Şöyle ki;

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Diyarbakır'a gelecek.

Tam da, gelişinin arifesinde.

Hele hele; Başbakan ve AK Parti ile çekişme halinde olan BDP.

Ki BDP'nin Genel Başkanı Demirtaş'ın açıklama yaptığı esnada; "bu mermi" fark ediliyor.

Bu kadar ayrıntı tesadüf mü?

Bilemiyorum.

Velhasıl, Başbakan Erdoğan bugün Diyar-ı bekirimizde olacak.

Misafir olmaları münasebetiyle;

"Hoş geldiniz" diyoruz.

Ve diyoruz ki; Barış. Barış ve Barış. Ve inadına yine barış!

Gel, barış güvercinini Diyarbakır'da uçurt.

Ed-i bes'e de.

Anaların "yüreğine" bir daha kor ateşi dönmesin.

Silahlar sussun.

Barış ve kardeşlik temennisiyle, çağda, demokrat, özgürlükçü ve hakların tanımıyla, "eşitlikçi" bir hayat ikmaliyle, "yarınlar" mutlu olsun.