BARIŞTAN SAVAŞ'A SÜRÜKLENMEK!
Neden;
Çözümden,
Çatışmasızlıktan,
Barıştan,
Kardeşlik projesinin, "kalıcılığından".
Daha çok özgürlük.
Demokrasi.
İnsan hakları,
Kürtlerin talep ve isteklerinin "yasal" zemine taşınması gibi başlıkları taşıyan "hayati" mevzuular için.
***
Ülke.
Millet.
Devlet "üçgeninde" hem fikirlik içerisinde iken.
Sosyal.
Siyasal.
Ekonomik.
Ve Kültürel "travmaları" rehabilitte etmek için "heyetler" oluşturulurken…
***
Kürtlerin.
Türklerin,
Lazların,
Çerkezlerin,
Arapların,
Sünni’si, Alevisi "tüm din ve kimliklerin" kardeşçe; yaşaması için.
Ötekileştirmenin olmadığı,
Asimilasyonun yaşatılmadığı,
İnkârın,
Ve red politikaların terk edileceğinin "hedeflendiği…"
***
Silahların "toprağa" gömüleceği,
Şiddetin,
Öfkenin,
Kinin,
Nefretin "sonlandırılıp" kucaklaşmanın "doyumuna" ulaşılacağı.
Anaların ağlamayacağı,
Babaların,
Bacıların,
Kardeşlerin "gözyaşlarını" dökmeyeceği,
Sevenlerin.
Eşlerin "dul" kalmayacağı,
Evlatların öksüz olmayacağı,
***
Ölümlerin,
Cenazelerin,
Tabutların etrafında "ağıtların" yakılmayacağı,
Ne askerin,
Ne gerillanın,
Ne de herhangi birinin "ölmeyeceği, öldürülmeyeceği" güvencenin oluşacağı.
Kimsenin "acılar" üzerinde politika üretmeyeceği.
Üretene de "güvenilmeyeceği" demokratik dersin verileceği.
***
Kimliklerin "yasal" güvence alınacağı,
Fikirlerin,
Dillerin,
Dinlerin kendine özgü "özgürlük alanları" bulacağı.
Tartışacağı...
Kimsenin,
Kimseye üstünlük sağlayamayacağı "herkesin" eşit olacağı.
Hakkâri ne ise,
Edirne de "herkes için" aynı anlam ve yaşam alanı olacağı…
***
Yani!
Bin yıllık "tarihi" geçmişin, kutsiyetiyle.
Yeniden; "O tarihi" şan ve şerefle; "tüm kimlikler" kardeşçe el ele kol kola yürüyeceği.
Askerin,
Polisin,
Koruyucunun,
Elinde silah bulunan gerillanın,
Ve diğer etkenler dâhil; "birbirine" silah doğrultmayacağı, hedef seçmeyeceği…
***
Cezaevlerinin boşalacağı,
Dağdakilerin "ovaya" ineceği,
Her meramın,
Her istek ve beklentinin,
Sorunların,
Kanayan mevzuların tek çözüm adresinin Meclis olacağı.
Silahın değil,
Siyasetin "konuşacağı" çözüm üreteceği, mutabakata varılacağı mekanizma olacağına hem fikir olurken.
***
İmralı.
Kandil…
Ankara. Ve Avrupa'daki oluşumla.
Tüm mekanizmalar; "koordineli" bir trafik içerisinde olurken.
Heyetlerin görüşmesi,
Raporların tanzim edilmesi,
Yol haritalarının, belirlenmesi için "yuvarlak" masa etrafında toplanırken,
***
Öyle ki.
Tarihsel bir karenin oluşturduğu; Dolmabahçe sarayındaki görüşme.
Orda imzalanan;
"Demokrasi" kavramıyla başlayan 10 maddenin mutabakatı sağlanırken.
Ve bu sorun.
Artık bir "devlet" politikasıdır, uzlaşması sağlanmışken.
Yasalar düzenleme yapılmışken.
***
Hele ki.
7 Haziran seçimlerinde "bunla" ilgili, ilk adım atılırken.
Seçmenin.
4 Eğilime "sahip" siyasi partilere.
"Tek partili" yönetim değil; "çok partili" koalisyonlu yönetim derken.
HDP'ye.
Artık Meclis'te "söz sahibisin" al sana; Yüzde 13'ün üzeri oy varken.
***
Ötesi!
Ortadoğu "alev" topu gibi yanarken.
Suriye.
Irak ve Mısır'da; "küresel, emperyal" güçlerin; sinsice oyunları devam ederken.
Kan gövdeyi götürürken.
Petrolün,
Yer altı zenginliklerinin "rantına" süper güçler, örgütlerin "piyonluğuyla" sahip olmanın gayretinde bulunurken.
***
Sınırda.
Suriye'nin; "demografik" yapısı değişirken,
Ders-i ibret alınması,
Kulağa küpe edilmesi gereken; "bize karşı" olabileceğini düşünmemiz lazım iken.
Buna göre; "ortak akıl" ortaya koymamız gerekirken.
***
Maalesef.
Ne yazık ki; bugün "çözümden savaşa doğru" sürükleniyoruz.
Sanki "yukarıda" söz ettiklerimiz.
Yapılanlar-edilenler.
Taahhütler, sözler imzalar, dokümanlar "hiç olmamış" gibi.
Sanki 1980-90'lardaki durumdan "ders-i ibret" alınmamış gibi.
Sanki ölen 60 bin insan "bu ülke vatandaşı" değilmiş gibi.
Bugün "başa" dönülmüş vaziyette; "çatışır" noktaya geldik.
Neden?
***
Evet; neden "çatışma" körüğü.
Aslında.
Bu durum; "Perşembenin gelişi Çarşamba'dan bellidir" sözüyle.
Geliyorum diyordu.
Ama muhataplar noktasında; bir görmezlik, umursamazlık, samimiyetsizlik söz konusuydu.
Ki silah konuşmaya başladı.
***
Peki; kim ne diyor?
Yani tarafların bahanesi nedir.
Aslında.
Ortaya konulan "gerekçeler" var, yok değil.
Ama "mevzuu" üzüm yemek değil; "bağcıyı" dövmek olduğu için.
Herkes kendi meşrebinde gerekçe gösteriyor.
***
PKK… KCK. Kandil ne diyor?
Diyor ki.
"Bölgede yeni barajlar yapılmasın.
Kalekollar inşa edilmesin.
Güvenlik yolları inşa edilmesin.
Sınırda hendekler kazılmasın. Duvar örülmesin…"
***
Cemil Bayık.
"Halkımız. Bu seçimde Türk devletinin.
Ve Hükümetinin.
Türkiye'yi demokratikleştirme,
Kürt sorunu başta olmak üzere tüm sorunların çözümüne dair mesaj vermiştir.
Ama bu mesajın aksine, uygulamalar yapılmakta. Hayata geçirilmekte…"
Yani özet ifadeyle; "oyalanıyoruz."
***
Peki.
Hükümet ne diyor?
Silahlar "hala" elde.
Gerilla güçleri hala ülke sınırları içerisinde.
Çatışmasızlık değil; "çatışmalar" devam ediyor.
PKK bölgede; "adam kaçırıyor, yol kesiyor, vergi alıyor."
***
Kalekollar bölgenin güvenliği.
Barajlar.
Ülkenin sosyo-ekonomik zenginliği için.
Enerji kazanımı için.
İstihdam yaratmak için.
Yatırımlar… Havaalanları. Yol… Hepsi; bölge insanına hizmettir.
Örgüt neden buna karşı?
***
Aslında!
İşin tek cümlelik tanımı var.
O da ilk günden itibaren ifade etmekteyim.
Çözümde,
Taraflarda,
Ülke ve toplumda bir eksiklik var; "o eksiklikte" şudur.
"SAMİMİYET yokluğu."
Yani "samimiyetsizlik" söz konusu.
Güvensizlik. Güvenememe!
***
Sonuç itibariyle.
İnsanları,
Bölgeyi,
Ülkeyi yekvücut şekilde "olup-bitenler" endişeye sevk ediyor.
Sınırdaki karışıklık,
Kafalardaki bulanıklık "çatışmalı" evreyle, kötü sonuçlar inşa edebilir ki.
Bunun altından "kimse" çıkamayacağı gibi enkaz herkesi altına alır.
***
O'nun için!
Tırmanış gösteren "çatışma" eğilimi sonlanmalı.
Kalıcılığa "zemin" yaratılmamalı.
Akıllı bir politika üretilmeli.
Bu milli mesele.
Kısa dönemli koalisyonlu "iktidarların" hevesliliğine "kurban" edilmemeli.
***
Dün itibariyle başlayan hükümet turları.
Koalisyon formüllerinde.
AK Parti ve MHP.
Böylesi bir ittifak; "siyasi dengeleri" alt üst edeceği gibi.
Mevcut "çatışma" atmosferini daha bir körükler.
Ortaya; "savaş hükümeti" çıkar ki.
Geri dönüşü zor olur.
Tehlikeli bir düzlemdeyiz; "duyguların, dış etkenlerin" etkisine girmeden; hakikatleri aklıselim irdelemeli, görmeli.
Yoksa!
Yoksa bugüne kat ettiğimiz tüm yol ve emekler; "uçmuş" olur.