Bir hastane, bu kadar mı çöker?
Dün,
Çok sevdiğim bir dostun taziyesi vardı!
Ablasının,
Hakkın rahmetine kavuşması nedeniyle.
Malumunuz üzre,
Acılar ve sıkıntılar "paylaştıkça" hafifler, üstesinden gelinir.
Biz de,
Dostumuzun "acısını" paylaşmak üzere gittik!
Taziyelerin,
İnanç kültürümüzde "yer edinmişliği de", hiç kuşkusuz ki bu nedenledir?
Yanımda,
Yazı İşleri Müdürümüz Saffet Azbay var.
Taziye evi de gazeteye "yürüme" mesafesinde olduğu için, yürüdük.
Bu esnada, cep telefonum çaldı.
Arayan ismi bende saklı bir tanıdık.
"Susuzluktan" şikâyet ediyor.
Bir de, "elektriklerdeki" voltaj dalgalanmasının, elektronik cihazlarda yarattığı tahribattan dert yandı.
* * *
Anlattım,
Yazıp-çizdiğimizi.
Önümüzdeki günler de, bu durumun devam edeceğine ilişkin.
Taziye evine vardığımız için sohbeti kısa tutum.
İçerisi, kalabalıktı.
Sevgili dostumla "ölümün" verdiği acıyı kucaklaşarak paylaştıktan sonra, oturduk.
Dua vecibesini yerine getirip başsağlığı diledik.
Dostumun "hekim" olması münasebetiyle gelen-gideni de doğal olarak sağlık camiasındandı.
Sohbet gelişti, bizim son günlerde "Eğitim ve Araştırma" hastanesiyle alakalı, yazıp-çizdiklerimiz.
Ve "susuzluk" skandalı, hadisesi.
Konuşuyoruz.
* * *
Benden,
İki sandalye uzakta oturan bir şahsın "serzenişiyle" irkildim.
Daha doğrusu, ses tonunun yüksek haliyle.
"Orda insanlar ölüyor. Siz niye onu yazmıyorsunuz?".
Belli ki,
Canı yanmış bir kişi. Döndüm, tanıdık sima.
İsmini buradan vermek istemiyorum.
Tabi,
Mesleği de hekimlik olduğu için, "çekemezlik" bir algısı olabilir diye.
Sordum,
Nasıl "insanlar ölüyor? Orası hastane değil mi?"
Sandalyesini,
Alıp yanıma gelerek söylenmeye başladı.
Hadiselere,
Yakından vakıf olduğu yüzünden ve ağzından çıkan sözcüklerden anlaşılıyordu.
Öyle "çekemezlik" hal yok!
* * *
HEKİMİN İSYANI BU?
Benim,
Annem kalp krizi geçirdi.
Hastaneye götürdüm, burada ilgisizlik ve hekimsizliği gözlerimle gördüm.
Bakın,
Eğitim ve Araştırma Hastanesinin fiziki koşulları tartışılmaz bir şekilde mükemmel.
Teknik imkânları "tam değilse de" birçok hastanemizden ileride.
Ancak,
Hizmet ve sağlık açısından yetersiz!
Atıl duruma getirilen,
Bugün yarın "işlevsiz" hale geldi denilip, bir yerlere peşkeş çekilecek olan Sur ilçesindeki Devlet Hastanesi bundan daha iyiydi.
Ama burası,
Varlık içerisinde "yokluk" yaşayan bir hastane!
Acilde müdahale edecek doktor yok.
Bir tek, pratisyen hekim var.
O da, hangisine yetişsin.
Acilde nöbet tutması gereken "uzman" hekim yok!
Kayıtlar da var görünüyorsa da, "rapor" almış, mesaiye gelmiyor.
Annem,
Saatlerce müdahale edilmeyi bekledi.
Baktım olacak değil, aldım Fakülteye götürdüm" diyor.
* * *
Demek ki,
Bizim günlerdir bağırmamız, çağırmamız, yazmamız ve söylememiz boşuna değil.
Ciddi bir idare boşluğu ve zaafiyeti söz konusu.
Siz, Güneydoğu'ya hitap edeceksiniz.
Bölgenin tek acili olacaksınız.
Gelen-gidene bir tek pratisyen hekimle "sağlık hizmeti" vereceksiniz?
Olacak şey mi?
Somali mi burası.
Yoksa Afrika’nın geri kalmış, Ütopya’sı mı?
Orda bile, mutlaka acil serviste "branş uzmanı" bulunur.
Yani,
Eğitim ve Araştırma Hastanesi "vasat" bir halde!
* * *
Evet,
Bundan iki ay önce de dile getirmiştim.
Diyarbakır'da,
Sağlık sektörü "sağlıksız" diye.
Ve birçok veri ortaya koymuştum, sorgulanması noktasında.
Ama görüyorum ki,
Etkili ve yetkili zevat "bildik" yolda.
Aslında,
Sormak istiyorum şu hastanenin yönetimine.
Ve başındaki başhekim Prof. Dr. Yusuf Yağmur'a.
Görevi devraldığınız günden bu yana.
İki hastaneyi birleştirdikten sonra.
Pardon,
Göğüs Hastalıkları Hastanesinin de, Sur'daki Devlet hastanesiyle birlikte.
Birleşen,
Üç hastanenin "top yekûn" haliyle, hizmet alanındaki "gelişmişlik" halinizi "karşılaştırdınız mı?
Daha doğrusu,
O gün ile bugün arasında, "hasta sirkülasyonunuz" arttı mı, geriledi mi?
Cironuz yükseldi mi, düştü mü?
Öyle inanıyorum ki.
Hatta iddiada bulunuyorum burada artınızı ortaya koyacak bir cevabınız ve veriniz yok.
* * *
KAZANAN KİM OLDU?
Sizde, istatistik belki yok. Ama, elimde bir hayli veri var.
Şöyle ki;
Günlük hasta sayınız, yüzde 50 oranında düşmüş vaziyette.
Ameliyat,
Ve diğer tedavi hizmetleriniz de, aynı oranda gerilemiş.
Üç hastanenin,
Cirosunun bütünlüğüyle, bugünkü cironuz arasında, uçurum "cudi" dağı kadar.
Yani,
Hep gerileme, ilerleme yok.
Ki, bu kadar personel ve alınan yeni elemanlara rağmen.
Peki, gelir-giderin artması, hasta sayısının çoğalması gerekmez miydi?
Şayet,
Çağdaş ve modern bir "sağlık" hizmeti, veriyor iseniz.
Biz,
Ortadoğu'ya açılan bir bölgesel hastane olacağız, diyorsanız.
* * *
Maalesef.
Mevcudiyeti, ranta "kurban" edip, gittiniz.
İki varken, bir ettiniz.
Hekim,
Dostun ifade ettiği gibi hastanedeki "akçeli" işler "deşilirse" çok irin akar.
Deşeceğiz.
Bugün,
Sur içindeki "hastanenin" atıl hale gelmesinde kimin kârı var?
Ve kimler, kime rant sağlamak için peşkeş, misali senaryolar üretti.
Kim diyebilir ki "devletin" burada kazancı oldu.
Ya da Diyarbakır ahalisinin "hayrına" bir iş..
Veya;
Hastalar Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne eksiksiz yönlendirildi.
Diyebilir mi hepsi bize geliyor.
Hayır.
* * *
Bilinçli zaafiyetinizle, hastalarınızın yüzde 50'si "özel hastanelere" kaydı.
Dağkapı'daki,
Özel Hastaneler bayram ediyor.
İsimlerini sıralamak istemiyorum.
Onlar, Suriçi Hastanesinin kapısına kilit vurulacak günü bekliyor.
Anlaşma öyle idi.
2009, 2010 ila 2011 yılının ilk 6 aylık hasta sayısı ve gelir cirosuna bakın.
Hepsinde, yüzde 50'nin üzerinde bir artış var.
Ne kadar, akçeli iş kırdıklarını sağır sultan bile biliyor.
Yazık.
Ne diyelim, Diyarbakır'ın kaderidir.
Varlık içerisinde yokluk yaşaması.
Ve tabi ki, "koltuğu" kişiye özgü, uyarlayan anlayışın hakim olması.
Sahipsiz memleketin hali de böyle olur.
* * *
Aslında,
Hastanenin mevzu olabilecek çok fasılları var.
Hele şu alımlar, ihaleler, TMO üzeri satın alınan "anlaşmalı" malzemeler.
Doğrudan temin.
Tabi,
Kimin yetkili kimin alakalı, kimin "organizatör" olduğunu bilmeyen yok.
Veya, kim kimin nam-ı hesabına çalıştığını.
Kokular, burun kemiğini sızlatır halde.
Düşünüyorum,
Geçen yıl "hayli" müfettişler gelip-gitti.
Ne oldu onların raporları.
Hala da bitirilmedi mi, muhtevasıne işlem.
Yoksa yine siyasilerin hikmetiyle hasıraltı mı edildi.
* * *
SORUYA YANIT YOK MU?
Bu arada,
Yağmur'a aylar öncesi bir sorum olmuştu.
Hala da, cevaplamış değil.
Müfettiş raporlarına dahi geçti o sorum?
Tekrarlayalım o soruyu.
Belki,
Yeni etkili ve yetkililer haberdar olup ilgilenirler.
Durumu,
Keyfiyete bırakmazlar.
Sorum şu?
Sağlık Bakanlığı tarafından 4 milyon lira maliyetle, Ankara'da ihale yapıldı.
Hastaneye,
Radyoterapi cihazı alınması için. Cihaz alındı.
Bakanlık doktor ve teknisyen görevlendirerek, gönderdi.
Ve,
Bakanlık bu işlemle alakalı uyarı yapmasına rağmen.
Neden,
"Aynı cihazın" içinde bulunduğu, 8 milyonluk üç yıllık "hizmet" anlaşması ihale yapıldı.
Sizce,
Bakanlığa rağmen "neden" ne?
Cevabınız var mı?
Olur mu,
Olmaz mı, bekleyip göreceğiz. Ama şahsi fikrimizi sorarsanız, her hizmetinizde olduğu gibi.
Burda da,
"Bir arıza" hal var kuşkusu, bende oluşmuyor değil.
Velhasıl, batık bir durum.