BİR ŞEHRİ YAŞATABİLMEK?

Bir şehir!

O şehir ki özgürce kendini yaşatıyor ve hissettiriyorsa!

Kadını. Genci. Kızı.

Yaşlısı. Erkeği. Çocuğu.

İşsizi, çalışanı, işvereni, bir bütünlük içerisinde ise!

Özgürce.

Ama kendi hür iradeyle; "kendisi" olarak yaşabiliyorsa.

Yanlışları gören. Haksızlıkları kabul etmeyen!

Karşı çıkmayı bir sorumluluk bilinciyle icra ediyorsa.

O şehri "yaşatan ve yaşayanı" olarak bir kültür yeşertmişse.

***

En önemlisi!

O şehir "barışa" değer verip sahipleniyorsa.

"Barış" bizim kültürümüz, yaşam membası diyorsa.

Sanatın. Kültürün "değer" olduğunun farkında ise!

Dilin ve dinin "insan" için özgürlüğün olmazsa olması kabul ediyorsa.

Yoksulun zengine. Zenginin, fakire "muhtaç" olduğunun idrakindeyse!

Bir yıl değil. Binlerce yıllık zaman dilimiyle "var olabilmenin" savaşını vermenin, şiarına sahipse!

Doğasına. İnsanına. Hoşgörü ve demokrasi kültürüyle, sahip çıkıyorsa.

***

Bereketi. Cömertliği. Misafirperverliği.

Kucak açan. Ve kucaklayabilmeyi bilen ve günlük yaşamına sindiren ise!

Dostluk kurmada, ağırlamada haz alıyorsa.

STK'larıyla. Dernekleriyle. Örgütlü meslek gruplarıyla.

Kanaat önderleriyle.

Seçileni. Atanmışları. Görevlendirmişleriyle "şehir" için, örgütlü bir ağa kurabilmişlerse.

İşte. O şehir, yaşanılır bir şehirdir!

***

DİYARBAKIR ARTIK KENDİSİNİ KONUŞUYOR?

 

Peki, kadim şehir Diyarbakır.

Tüm bu anlatım. Ve değer ölçülerinin "tartısında" yaşanır mı?

Elbette ki yaşanır. Ki bugün, dünden daha "cazip" ve kucaklayandır.

Çünkü. Barışı da,  Kültürü de Demokratik değerleri de "daha bir hazla" sahiplenip yaşatıyor.

Hafta sonu gördük; Demokratik İslam Kongresi.

Her ne kadar, "İslam" ifadesinin önüne hiçbir ekin gelmemesi gerektiği gerçeği orta yerde ise de...

***

İki gün süreyle; Akademisyenler, din adamları, siyasetçiler, herkes "mevzuu'nun" bir yerinden, söz edip fikir beyan etti.

Ama ortak mesaj şu oldu; "Ümmet Birliği".

Diyarbakır işte bu "Ümmet birliğini" İslam'a dahil olduğu tarihten buyana, ayakta tutmakta.

Kesintiler yaşatılmak istendiyse de, başarılı olunamadı.

Özgür-Der'in de, bir etkinliği vardı.

Ortadoğu. Ve Barış süreci.  Oradan da çıkan mesaj benzerdi "birlikte yaşamak".

Ama İslam’ı "çerçevede!

 

***

Ve dün, Dicle Üniversitesi'nde bir etkinlik vardı.

Değişen Ortadoğu Düzeni. Türkiye'deki Barış Süreci.

Burada da, akademisyen ve siyasetçiler konuştu.

Mesaj aynıydı. Ortadoğu'da dengeleri değişiyor deniliyorsa da aslında taşlar yerine oturuyor.

Kürtler için.

Prof. Dr. Hüseyin Bağcı'nın ifadesiyle. Hal-i hazırdaki, Ortadoğu yapısında…

Kürtler.

Kürdistanlılar artık "aktör" olarak sistem içerisinde yer almaya başladı.

Yani, Kürtler. Sadece Güneydoğu'yla değil. Ortadoğu'ya entegre olup, sınırdaki komşularla "yeni ittifaklar" gelişecek.

Süreç bunu zorunlu kılıyor.

Olması gerektiği içindir.

***

PEYGAMBERLER DİYARI?

Bir önemli organizasyon daha var.

O da; 15–16 Mayıs tarihinde, icra edilecek.

Peygamberler sempozyumu!

Ve Peygamberler diyarı Eğil'i tanıtma günü.

Konferans, sempozyum ve kongrelerle birlikte "kültürel" zenginliğin tanıtımı.

Dün İl Valisi Mustafa Cahit Kıraç bilgilendirme yaptı.

Yanında Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç.

Kimlerin katılacağı. Sempozyum ve tanıtım nasıl icra edileceğine ilişkin.

***

Kıraç'ın şu sözleri.

Yaşanır bir şehir için, "inci" taneleri gibiydi.

Şöyle diyor;

Diyarbakır bu günlerde hem yerli hem de yabancı insanlar tarafından ısrarla ve arzu ile ziyaret edilmek isteniyor.

Kenti gezdiğinizde değişik yörelerden bu simaları görmek mümkün.

Bize ve Diyarbakırlılara düşen görev bu naif ve güzel ortamı gölgeleyecek davranışlardan kaçınmamız lazım."

Evet!

Diyarbakır'ı tüm değerleriyle yaşatmak.

Ve ona gelebilecek saldırıları da ekarte etmek zorundayız.

Çünkü bu şehrin yaşanıyız ve yaşatmamız gerekin bir şehir, Diyarbakır.

***

ENGELLİLERİMİZ İÇİN?

Üstat ne güzel ifade etmiş şu sözü.

"Bir birini seven insanlar için engeller bir tatlı tebessümden ibarettir"

Aynen de öyle.

Hiç kuşkusuz ki, hiç bir engel Allah’a kul olmamıza engel değildir.

Engelli olmak.

Ya da engelliye acımak.

Ve ya da ona yardım etmek, elbette ki suç değil.

Ama!

Toplumların onları bünyesinden ayırması, kenara itmesi suçtur ve insanlık ayıbıdır.

***

Adımlarınızın biçiminin ne önemi var mühim olan yürüyüşümüzle sevgi ve dostluk köprüsünü geçmektir.

Asıl engelliler, karşılarına çıkan engeli geçemeyenlerdir.

Engellerimiz ya da işlerimiz olabilir.

Bunlar sevgiye asla engel olamaz.

Engelli olmak bir kusur değildir.

Engeller yaratmak bir suç ve kusurdur.

Onun için.

Engelli insanlara saygı, insanlığa saygıdır.

***

YAŞAYANIYLA YAŞAYAN BİR ŞEHİR

Velhasıl, bir şehri güzelleştiren.

Yaşanır hale getiren.

Engellisiyle, engelsiziyle yek vücut vaziyette bütünleştiren temel unsur.

Dediğim gibi; " o şehrin" yaşayan insanlarıdır.

Bir şehri yaşamak istiyorsak.

Sorumluluk ve özveri bilincini her daim "üstün ve yaşanır" kılmamız gerekir.

Aksi takdirde.

Ne o şehir yaşanır bir şehir, ne de o şehrin yaşayanı bir insan diye değer görmez!

Onun için; kacak açan olmalıyız, kapatan değil.

***

BÜYÜKTİMUR'LA GÜNDEM.

Evet.

Unutmadan, bu akşam program var.

Saat 23.00'te,

Uzay-Söz Tv ortak yayınıyla, Büyüktimur'la Gündem.

Bu akşam herkes susacak, "Engelli" kardeşlerim konuşacak.

Çünkü söz onların olacak.

Sizleri programa bekliyor, soru ve önerilerinizle birlikte.