BİZ, DİYARBAKIR İÇİN NE İSTİYORUZ?!

 

Evet…

Biz ne istiyoruz?

Bizim derdimiz nedir?

Dillendirdiğimiz…

Yazıp çizdiğimiz…

Israrla…

Ve bıkmadan, ifade ettiklerimiz…

Bedel ödediğimiz…

Sorup-sorguladığımız…

Pozitif…

Negatif…

Velhasıl kelam; Diyarbakır’la alakalı; meramımız nettir?

Bugün değil…

Yıllar yılıdır…

Ki bu gazete yayın hayatına girdiği, andan itibaren…

Kalemin dili, vücut bulduğu tarihten buyana...

Tek hedef…

Tek amaç…

Ve ana stratejisi, temel ilkesi hep şu oldu?

Diyarbekir…

"Yaşanabilir" bir kent olsun!

***

Huzur…

İstikrar…

Güven…

Ve tabi ki, "sosyo-ekonomik, kültürel" zenginlikten nasiplensin!

Değerleriyle…

Gelenekleriyle…

İnançlarıyla…

İbadetleriyle…

Tarihiyle…

Bağrında yeşertip, büyüttüğü "medeniyetlerle!"

Şanıyla…

Şerefiyle…

Birlik ve bütünlüğüyle…

Dayanışmasıyla…

Beşeri üstünlüğüyle anılsın!

Peygamberlerin…

Sahabelerin…

Evliyaların…

İslamiyet’i Anadolu'ya yayan "ilk kapı" olma vasfıyla kendini idame etsin…

***

Surlarıyla…

Camileriyle…

Medreseleriyle…

Kiliseleriyle…

Havralarıyla…

Dicle Nehriyle…

On binlerce yıllık "tarihsel dokusuyla", konuşulsun!

***

Artık…

Şiddetle…

Terörle…

Kan ve gözyaşlarıyla…

Faili meçhul cinayetlerle…

Katliamlarla…

Bombalarla…

Mayınlı tuzaklarla…

Yargısız infazlarla…

Terörün hain yüzüyle…

Devletin ceberut anlayışıyla değil…

Ter-ü taze bir nizam…

Samimi…

Şeffaf…

Hoşgörü…

Hukukun üstünlüğü…

İnsan hakları…

Ve özgür bir hürriyet tanımıyla, "kendini" bilsin yaşasın!

***

Barışla…

Kardeşlikle…

Yekvücut bir, "birliktelikle" varlık göstersin…

İdeolojik kamplaşmayla…

Potansiyel suçlu olmakla…

Birilerinin "emir komutasıyla", kendi kanına girmesin…

Ne bir partinin boyunduruğunda…

Ne de bir iktidarın, ezilmişliğinde…

Siyasilerin…

Milletvekillerinin…

Parti teşkilatlarının, "hoyratça" cirit attığı alan olmaktan çıksın.

Yolsuzluklar…

Usulsüzlükler.

İhale peşkeşliği…

Rüşvet…

Adam kayırma…

Daha nice ahlaksızlıkların, "fütursuzca" icra edebilinecek, Şehir diye görülmesin…

Sahipsizlikten kurtulsun…

***

Atanmışlar da…

Seçilmişler de…

İş çevreleri de…

Odalar da…

Diğer oluşumlar da…

Şehrin olumsuzlukla inşa edilen, algısı üzerine senaryolar üretmesin…

İcra ettiği, "rant senaryolarına", kamuflaj yapmasın…

***

Yeter diyoruz…

Diyarbakır…

Yaşanabilir bir kent olsun…

Çocuklar…

Yarının büyükleri…

Nesil…

Okulunda,

Sokağında,

Aile yuvasında, "huzur ve güven" içerisinde olsun…

Korkmasın…

Endişe içerisinde olmasın…

Şefkatle…

İstikrarla "okuluna gidebilsin!"

Okulu da…

Sokağı da…

Mahallesi de…

Çağın tüm nimetleriyle, donatılmış olsun…

Sporunu yapsın…

Oyununu oynasın…

Dersini çalışabilsin…

Eğitim ve öğretimle başarı grafiğini yükseltsin…

Tinercisiyle…

Esrarcısıyla…

Torbacısıyla; "boğuşmasın, ağına düşmesin!"

Yarına güvenle baksın…

***

Gençler…

İş, aş, istihdam imkânıyla kendini güvende hissetsin…

Yarına daha "geniş bir çerçevede" bakabilsin…

Kahve köşelerinde…

İllegal örgütlerin dergâhında…

Şu veya bu, "akımın", oluşumunda "terörizmin" batağına düşmesin.

Daha sosyal…

Daha kültürel…

Daha etkin yaşam kulvarı içerisinde, üretken olsun…

Bu şehrin…

Siyasetinde…

Yönetiminde…

Yerel mekanizmasında; "söz sahibi" olsun!

Yetki olsun…

Hizmetkârım diyerek, görev üstlensin…

***

Yaşlısı…

Emeklisi…

Kadını…

Dulu, yetimi…

Ben bu şehrin "mutlu" insanıyım diyebilsin…

Parkında…

Yeşil alanında…

Sur çevresinde; "hayatın var olduğunu" görebilsin…

Orada yaşam, alanı bulsun…

Ama…

Hırsız ve kapkaçsız…

Üçkâğıtçısız…

***

Evet…

Diyarbakır için, istediğimiz…

Valisi de…

Belediye Başkanı da…

Kamu kurum ve kuruluşları…

Siyasileri…

Parti yöneticileri…

Milletvekilleri…

Ben…

Ya da biz, diyerek bu şehrin hayatına bakmasın…

Bizler…

Bu kentin yaşayanı bizler; diyebilsin…

İdeolojilerle…

Siyasal fikirlerle…

Birbirini alt etmeyle…

Üstünlük girdabı içerisinde, "şehre pranga" vurulmasın…

***

Sağlıktan, trafiğe…

Ekonomiden, sosyal ve kültürel alanlara kadar…

Sportif faaliyetleri…

Futbol…

Basketbol, voleybol, atletizm…

Karate, tekvando, judo…

Ve daha nice, alanlar…

Hele ki, altyapı, üst yapı…

Velhasıl kelam…

Diyoruz ki, Diyarbakır…

Güneydoğu'nun İncisi…

Güneydoğu'nun Paris’i…

Peygamberler, sahabeler diyarı olarak anılsın…

Ciğeriyle.

Karpuzuyla.

Meftunesiyle…

Bumbarıyla…

Kaburgasıyla…

Albeni bir "hayata sahip şehir" diye, görülsün…

***

Ne; PKK'nın…

Ne; FETÖ'nün…

Ne de, başka bir örgütün "zemin bulduğu" şehir olsun…

Özetle…

Bizim gayemiz…

Hedefimiz…

Beklentimiz…

Ve iliklerimize kadar savunduğumuz…

Savunmada, ısrarla, dile getirmeye çalıştığımız…

Diyarbakır…

7'den, 70'ine…

Yaşayan tüm kesimleriyle…

Yekvücut şekilde…

Bu şehirle anılmaktan…

Bu şehirde yaşamaktan…

Bu şehrin bir ferdi olmaktan "mutlu ve huzurluyum" diyebilsin…

Hissetsin…

Bizim tek gayemiz bu!

Bunu savunmamız…

Bunu beklememiz "suç ise!"

Biz bu suçun her türlü "cezasına" razıyız!

Can vermek dâhil…

***

Ama!

Bu şehri "yaşanılmaz" kılanları da hasmıyız!

Dün olduğu gibi bugün de…

Her kim ise…

Makam, mevki, düşünce gözetmeksiniz!

Karşısındayız…

Kimse…

Bu şehrin kanını emmesin…

Bu şehrin rantını kendisine, cebellezi edemez…

Parasını da…

Gelir-giderini de, "har vurup, harman savuramaz!"

Hele ki…

Göz boyamayla…

Çiçekle…

Böcekle…

Kurgulu ziyaretlerle…

Makyajlı…

Jöleli mankenvari pozları servis etmekle…

En basit, "beşeri diyalogu..."

Büyük bir maharetmiş gibi; "pohpohlamakla…"

Ne bu kent ahalisi kanar…

Ve ne de, bu kendin sevdasıyla bütünleşenleri aldatır…

Ki zaten, hal-i âlem meydanda…

***

Onun için…

Diyoruz ki…

Yeter artık, Diyarbakır "sömürülen" bir şehir olmaktan kurtulsun…

Gelen gideni aratmasın…

Bütün meramımız bu!