Bölge ahalisi sizi "Allah'a havale ediyor"

Birey ve toplum için yaratıcı olmak.

Elzemi hayatı, "ehildendir"

Hele bir de var olan enerji eforunu, doğru mecrada kullanmak, O da yaşam için; "değerli" olduğu gibi, vazifedir.

Nitekim her nev-i hedefe ulaşmadaki, "yol haritası da" bu ikmallin rotasındadır.

Onun içindir ki, düşünürler hep der ki, "toplumlar" enerjilerini marifetli kullanmalı.

Aynı zamanda, marifetlerini de enerjiyle donatmalı.

İkisinin hayat nizamıyla; saçmalıklara değil, düşünmeye ve yaratıcı olmaya gayret sarf edilmeli.

Ki şu yaşadığımız yüz yıl; "bu hal-i durumu" dinamikleştiriyor.

Yeni gelişmeler. Ve insanlardaki "yaratıcılık" kabiliyetinin, artışı.

Onun için, olaylara, olup-bitene, çevremize özelliklen de; yarınlarımız açısından önem arz edici, vakalar.

İşte bunlara "dar bakış ve düşünceyle" değil, geniş perspektiften bakmalıyız.

***

Toplumsal, bakış bu minvalde ikmal olması gerektiği gibi, daha hassasiyeti ise "idareciler" içindir.

Pek tabi ki bu da; "Ehil" kişiyle mwkkades olur.

Kişilerin baskısı ve negatif etkisi altında kalmayan.

Hele hele; ayırımlara, haksızlıklara, "göz yummayacağı" gibi direnebilen.

Vicdan ile cüzdan arasında sıkışmayan.

Demokrasiye, demokratik ve sosyal bütünlük ilkesine, "eşitlikçi" bakabilen...

Toplumun menfaatini, kendi kişisel getirisinden üstün tutan zevattır, "yarına" yol güzergâhı inşa eden.

Boşuna söylenmiyoruz.

Ülke ve millet olarak; şuan için "ruhsal" dengenin geldiği, çizginin hassasiyetine, binaen diyoruz ki; toplum artık yoruldu, bağırtılı-çağırtılı, çekişmeli, vesayetçi, çatışmalı, ortamı yaşamaktan.

***

Herkes. Ama herkes, "etkin" kimlik, neye hikmet ediyorsa.

Renk, makam ve inanç, gözetilmeksizin; "huzur" istiyor.

Sükûneti, sakinliği ve bütünleştirici atmosferde, "yaşama" beklentisi, içerisindedir.

O nedenle;

Bireyden aileye, aileden cemaate,

Cemaatten, topluma, toplumdan devlet nizamına,

Devlet nizamından, dünya ikmaline kadar.

Hepsindeki, idari otorite ve liderler vasıfsal ehliyet sahibi olmalıdır ki, yarınlar güven teşkil etsin.

Aksi takdirde; gerçekleri görüp, anlamayan, geçmişin idrakine varamayan her kim olursa olsun "karanlığa" mahkûmiyeti, kaçınılmaz olduğu gibi, çevresine tahribatı da büyük olur.

Bu birey ile aile, Devlet ile ahali içinde, aynı "tehlikeyi" daha bir ciddiyetle ihtiva etmektedir.

Boşuna denilmiş bir söz değildir;

"Ağacı kurutan, meyvesiz bırakan içindeki kurt tur"diye!

***

Dedik ya, her işin "ehli" olması gerekir ki, "zaman nizamı" ve yaşam koşusu, doğru icra etsin!

Bakın, burada tarihe düşen bir notu aktarmak istiyorum.

Ki, "ehil" olmak ve emanete sahip çıkabilme, noktasında engin bir fikir ve akıl küpesi vermektedir.

Ki, bu anlayan için geçerlidir.

Fi tarihinde,

Fatih Sultan Mehmet, ünlü veziri İshak Paşa'nın "ehil olmayan" birini, önemli bir göreve getirdiğini tespit eder.

Ve ona müdahale ederken, şöyle der. Tabi bunu, "devlet-i âliye" adına söyler.

“Paşa, bu hatayı ikinci kez işlersen, sadece vezirliği değil, başını da alırım!"

İşte, Osmanlı'nın uzun ömürlü olmasının da sırrı burada.

500 yılı bulan "Devlet-i Al-iye" saltanatının, hikmeti "bu sorguda ve ehil vasfının" ilkesinden gelir.

Çünkü biliyor ki,

Devletin ve milletin "top yekûn" büyümesi, gelişmesi, "huzur ve güven" içerisinde var olabilmesi; "dürüst, liyakatli ve bilgili kişilerin devlet-i Aliye’nin idaresinde, yer almasıyla mümkündür.

Bu meyanda Peygamber Efendimizin bir ifadesidir. Akla hazine, kulağa da küpe bir ifade bu.

Efendimiz şöyle buyurur.

"Emanet herkese karşı gözetilir, herkesten alınan emanet sahibine geri verilir.

Vatandaştan, seçilerek şöyle veya böyle, devlet yönetimini teslim alan yöneticilerimiz de büyük vebal altına girmişlerdir."

***

Bugün, ülkeni ve devletin vaziyeti halindeki, “arıza” durum, bu keyfiyetin haslından değil midir?

Dikkat edin; hep millet olarak, bir muzdariplik içerisinde değil miyiz?

Siyasiler. Ve atanmışlar ölçeğinde.

Seçimlerde millet -ki emri vaki- önüne konulana verdiği oyla, o bireyi ve içerisindeki yapıyı, siyasal düşünceyi iktidar yapar.

Ama ne var ki, emaneti alan, seçilmişler, bağlı bulundukları siyasal oluşum.

Ve onların, "emir-komutasındaki" devlet görevlileri, bakıyorsunuz ki "o bilince" sahip değil.

Halka hizmet "hakka hizmettir" anlayışı yerine; "kendine hizmettir" düşüncesini icra ediyor.

Aslında, bu zahir ve arıza düşünceden kendisini, sıyırabilse.

Görecek ki,

Hem "halka hizmet hakka hizmet" düsturuyla, elde edeceği ehil hikmetiyle, iki yönlü bir kazanç elde etmiş olacak.

Hem, dünyevi, hem de uhrevi. Ama yok!

Ne varsa; gizli hesaplar, dünyalık düşünceler ve sair sebepler.

***

Dedik ya, Vezir İsak Paşa'ya, Fatih Sultan Mehmet "ehil olmayanı" atadığı için, bir dahaki seferde kelleni alırım uyarısının geldiğini.

Şimdi, benim bu tüm anlattıklarımın, bir dizi "kelimeleri" yan yana getirip, cümleleştirdiğim, yazının "asıl" muhtevasına gelirsek.

Sebebi şu; DSİ 10. Bölge Müdürü Turgay Özgür'ün, "ihanetlik değil de nedir" yazım ve atılan manşet habere "söylediği" söz.

Kendisine; bu meseleyi soran, bazı kent idarecilerine ifade etmiş.

Tabi, ehli cesaret sahibi olmadığı için, arkadan söylüyor.

"Yazılan doğru değil. Allah’a havale ediyorum."

El hak.

Allah'a iman, "hakka" iman olsa gerek.

Halka hizmet de, "hakka" hizmet olduğuna göre, "bizim" yaptığımız ne?

Senin, siciline işlenen ve ikmal ettiklerin nedir?

***

Bir kez daha soruyorum;

DSİ'nin 2011 yılı yatırım bütçesine aktarılan ödenek, 537 milyon lira değil mi? Doğru.

Bu paranın, 235 milyon lirası, yani ödeneğin yüzde 40'ına tekâmül etmiyor mu, ediyor? Doğru.

Bu para, "tenkis oldu mu?" oldu. DSİ 10. Bölge Müdürlüğünün, harcama yetkisinden çıktı mı, çıktı? Doğru.

O zaman, burada "hakkaniyete" uymayan ne, yok?

Diyorsun ki,

Toplulaştırma yapılmadı, 70 milyon lira.

Silvan Barajı şantiyesine, PKK yılın ortasında saldırı yaptı.

Burda güvenlik sağlanmadığı için, 100 milyon lira.

Şırnak barajı güzergâhındaki, Şırnak-Hakkâri karayolunun baypasının yetiştirilmemesinden dolayı, 65 milyon lira.

Bu gerekçeleriniz paralelinde eski para birimiyle, "çeyrek katrilyon" tenkis oldu mu, oldu?

Sizin, resmi beyanatınız.

Diyorum ki, kargalar inanır.

***

 

Hatırlatayım,

DSİ 10. Bölge Müdürlüğü'nün, son üç yıllık "ödenek" seyrini ve bu seyirdeki, "tenkis olan" para trafiğini.

Yıllara göre,

Ayrılan ödenek "artması" gerekirken, "tenkislerden" dolayı düşmektedir.

Ki Başbakan Erdoğan, her fırsatta dile getiriyor.

"GAP Acil Eylem Planı" ve bu planın projeye ekonomik refah getireceği gerçeğini.

Ama onun atanmışı bugünü, "görmüyor-duymuyor".

Bakın,

2009 yılı "ödeneği", 2010 yılından daha yüksek idi. Ama "tenkisten" dolayı aşağı çekildi.

2010 yılı için,

DSİ 10. Bölge Müdürlüğüne ayrılan bütçe, 629 milyon lira idi.

Her yıl tekerrür eden "tenkisle", ödeneğin yüzde 45'i kullanılmadan, geri gönderildi.

2011'e bakıyoruz;

Bütçe bu kez 100 milyon lira civarında, düşürülerek, 537 milyon liraya indirildi.

Bu paranın da, yüzde 40'ı tenkis oldu.

Bakalım, 2012 yılı ödeneği ne kadar olacak?

***

Dikkat diyorum. 537 milyon liradan daha düşük olursa şaşırmayın.

Ki, sürpriz olmazsa,

Başbakan Fatih Sultan Mehmet han gibi müdahale edip, "vezir İsak Paşa'nın" kellesini almaz ise, "düşük" gelecek.

Kaçarı yok.

Şimdi diyorsun ki,

"Haber doğru değil. Allah'a havale ediyorum."

Haber,

En baba "hakkaniyetiyle" doğru ki kendi resmi açıklamanda bile, bunu itiraf ediyorsun?

"235 milyon liramız tenkis oldu" diye...

Göreve geldiğinizden beridir;

Her yılsonu, "Diyarbakır'ın, Bölgenin hakkı olan yüz binlerce milyon liralar" tenkis oluyor.

Hikmet-i mucibesi nedir?

Emsaliniz var mı?

Ya da, ülke genelindeki diğer yatırımcı kuruluşlarından birini gösterin "sizden" daha fazla, milyonları tenkis eden kurum ve idareciyi?

Gösteremezsiniz. Ki eşiniz yok.

***

İşte şimdi ben de diyorum ki,

"Halka hizmet hakka hizmet" ilkesiyle,

Fakru-zaruret içerisinde olan, yatırıma susamış çorak topraklar gibi iş-aş bekleyen.

Sıcak, paraya hasret olan bölge iş adamı ve ticaret erbabına yaptığınız "hakkaniyetsizlik" değil de nedir?

Bölge halkı adına;

"Sizi hakkaniyete davet ettiğim gibi, Allah'a da havale ediyorum."

Tabi, "size" ehil diyeni de?

Hadiseyi;

Kurumsal muhtevanızı "kişiselleştirmek" istemiyorum.

Ben,

Bunları hakikat bilinsin diye söylüyorum.

Yoksa daha söyleyecek çok sözüm var. Dosyalar, defterler, projeler, etütler, rafta.

Gayem, bölge halkının, "üzüm yemesi", bağcıyı dövmesi değil.

Bunu böyle bilesiniz, sevgili(!) Müdür.

Hayırlı Cumalar.