BOMBALARIN ÜRETİM MERKEZİ?
Deniliyor ki…
Midyat'ı "kana bulayan" bombalar…
Yani "bomba yüklü" araç, Lice kırsalında
hazırlanmış..
Burada "bombalar" yerleştirilmiş..
Ateşleme mekanizması burada yapılmış..
Emir-komuta burada verilmiş..
"İntihar" saldırısını yapan örgüt üyesi burada
motife edilerek "canlı bomba" olarak eylem alanına sürülmüş..
***
Pek tüm bunları kim diyor?
Ben demiyorum..
Ulusal gazetelerin "manşet" haberleri..
TV'lerin "ana haber" bültenleri..
Spikerleri..
Güvenlik uzmanları..
Emekli istihbarat elemanları diyor..
***
Dayandıkları kaynaklar..
Kendi ifadelerine göre "istihbarat"
servisleri..
Askerin..
Polisin..
Ve MİT'in "istihbarat" servisleri ve raporları
bunu diyor-muş..
Tespitleri bu yönde-imiş…
***
Hatırlatıyorlar…
Ki, daha önceki benzer saldırılarda da bunları ifade
ettik.
Ankara'da, 5 ay içerisindeki "üç bombalı"
saldırı..
İstanbul'daki "patlamalar"
Ağrı..
Diyarbakır'da peş peşe yaşanan saldırılar..
Batıkent kavşağı..
Ve hemen ardında, Dürümlü köyündeki katliam..
***
Özetle..
Son, iki yıl içerisindeki "intihar saldırıları"
başta olmak üzere..
Bomba Yüklü araçlarla yapılan saldırılarda da..
Şu denildi..
Otomobil.. Minibüs.. Veya kamyon..
Şu ilden çalındı..
Ama, "Bombalar, patlayıcılar", Diyarbakır "kırsalında"
yüklendi..
Ki hepsinin ana adresi olarak da; "Lice"
gösterildi…
***
Hal böyle olunca..
Der demez..
Güvenlik zafiyetine..
Gaflete, delalete..
Bu nasıl, "istihbarat" ve terörle mücadeledir
ki..
Her şey "ulu orta" bilinmesine rağmen…
İstihbarat raporlarına geçmesine rağmen
"üstesinden" gelinemiyor..
Üretim merkezi kurutulamıyor..
***
Düşünün..
Bir iki kilo bombadan söz edilmiyor..
Binlerce kilodan..
Tonlarca; "patlayıcıdan" bahsediliyor..
Vezneciler katliamı..
Yüzlerce kilo..
Midyat katliamı..
Yine yüzlerce kilo patlayıcı kullanıldığı söyleniyor.
***
16 köylünün katledildiği Dürümlü köyü..
Patlayıcı yüklü Kamyon..
Verilen rakam; 15 ton patlayıcı…
Dile kolay..
Silvan yolunda patlatılan bomba..
Karakola yönelik saldırı..
Yani, en basit bir saldırıda dahi "yüzlerce"
kilo patlayıcının kullanıldığından bahsediliyor.
***
Ve tüm bu patlayıcılar; "tek merkezden"
geliyor..
Lice..
Bir dönem, "uyuşturucuyla" anılırdı..
Merkezi diye..
Hani bir söz var ya, "adı çıkacağına canı çıksın.."
Adı çıkmış, bir kere.. İnmez 9'dan sekize..
Şimdi, "Patlayıcı üretme, yükleme" merkezi
olarak anılıyor..
***
Ulusal.. Ve Uluslararası..
Gazete manşetlerine..
İstihbarat birimlerinin raporlarına..
Polisin.. Askerin.. MİT'in bilgisine göre..
Lice kırsalı..
Ki kaç kilometrelik alan olduğu herkesin malumu..
Sanki, örgütün "kurtarılmış bölgesi" gibi..
Burası "patlayıcıların" membası..
***
ANA BAYİ GİBİ ÇALIŞIYOR-MUŞ?
Bomba üretiminde kullanılmaz üzere gerekli tüm maddeler..
Yani, ham maddeler burada toplanıyor..
Bir işin profesyonel elemanları tarafından
"Bombalar" işleniyor..
Patlayıcılar "düzenek" haline getiriliyor.
Patlatılacak "araçlar" buraya getiriliyor..
Tonlarca, "Patlayıcı" burada, yüklenip-monte
ediliyor..
Zaman ayarları burada yapılıyor..
***
Sonra ana bayi misali…
Yüklü "patlayıcıyla" eylem yapılacak bölgelere
servis ediliyor..
Tabi özel "siparişler de" kabul ediliyormuş..
Ve tüm bunlar..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin "topraklarında"
yapılıyor.
Hem de, "iç bölgede"..
Sınırdan yüzlerce kilometre içerde,
"yapılıyor.?"
***
Bunlar yapılıyor..
Türkiye'nin "karayolları" kullanıyor..
Polisin.. Askerin.. Güvenlik ekiplerinin
"kontrolü" altındaki, güzergahlarda "geçişler" yapılıyor..
Velhasıl..
Vaziyet denilenlere göre böyle bir profil ortaya
çıkarıyorsa..
Sahi, "söylenecek ne söz kalır?"
***
Aslında, söylenecek söz var..
Son cümle olarak..
Ama ben demeyeceğim..
O'nu siz..
Kendi "düşüncenizle" harmanlayıp söyleyin..
Ama sakın..
"Burası Muz Cumhuriyeti" demeyin..
Çünkü, "klişeleşmiş" bir, tanım yeni bir
"misyon" şart..
***
KİM ÇÖZÜMDEN YANA DEĞİL?
Müdavim bir okur..
Bir önceki yazıma istinaden sormuş..
Önce yazıyı biraz hatırlayalım..
Sonra sorusunun muhtevasını aktaralım..
Demiştik ki…
Çözüm sürecini "baltalayan, çözümsüz kılan"
samimiyetsizlikti..
Güvensizlikti..
Tarafların "akıl mekanizmasındaki" üst akla
odaklı, işleviydi..
PKK'da.. Kandil'de.. İmralı'da..
HDP'de..KCK'da..
AK Parti istediği kadar "çözümü" masaya
getirsin…
"Çözümden" yana tavır koyamazlar..
Çünkü, "yapı ahtapot" misali..
Çok kollu, çok derin mekanizmalara sahip, "üst
akıl" istemediği müddetçe, "terör" hep yaşanır..
***
Okur.. Bu değerlendirmeye şöyle bir soru ikmal ediyor..
Diyor ki..
AK Parti "çözüm istemiyor ki?"
Tabi bir dizi "argüman" kullanıyor..
Örnekler taşıyor..
Son olarak, "dokunulmazlıklara da" atıfta
bulunuyor..
Ancak, görünen o ki, "bazı hususları" gözden
kaçırıyoruz..
Ya unutuyoruz..
Ya da işimize geldiği gibi; "üç maymunu"
oynuyoruz..
***
Hakikati "gizlememeliyiz.?"
AK Parti savunucusu değilim..
Ancak yanlışlarını dile getirdiği gibi, doğrularını da
savunmuşumdur..
Öncelikle..
AK Parti hükümeti…
2007 itibariyle…
İki kez, "barış adına, çözüm adına" PKK ile
"dirsek temasa" geçmedi mi?
"Silahlar bırakılsın.. " diye…
***
Hatırlarsak...
Önce, OSLO görüşmeleri..
3'üncü 'gözün' himayesinde..
Ki bu görüşmelerde bir hayli mesafelerde alındığını
biliyoruz..
Sonra, he oldu?
Her zaman olduğu gibi bekoavanlar "deşifre"
etti, medyaya servis edildi..
Oslo diye bir şey kalmadı..
Silahlar tekrar başladı, Silvan'da 11 asker şehit
edildi..
***
Sonra…
İkinci adımlar atıldı..
Kandil-İmralı-HDP ve Ankara..
Vaziyet..
Oslo'daki gibi, belli bir kıvama kadar geldi..
Artık, "örgüt silah bırakıyor, bölgeden
çekiliyor.."
Türkiye Cumhuriyeti de, "demokratik" adımlarını
atıyor..
Öyle ki, haftada bir kaç kez "görüşme" masası
oluşturuldu..
***
Akil heyetler devreye girdi..
Bölge.. Ülke insanıyla istişarelere gidildi..
Ki, iki buçuk yıl gibi bir zaman işlem gördü..
Halkta..
Kürt’ünden Türk’üne kadar..
Türkiye'nin her karış toprağında; "barışın,
kardeşliğin, huzurun, güvenin, istikrarın" rüzgarı, esmeye başladı..
Ekonomik ve sosyal "hayat" gelişti..
Ki, özellikle Kürtler huzurlu bir yaşamın ereksiyonuna
kavuştu.
***
Ama ne oldu?
Kobani'yle, Suriye'deki değişimle, "masa" yine
devrildi..
Ne silahlar sustu..
Ne silahlı unsurlar, Türkiye'den çekildi..
Ne de, "terör" saldırıları sona erdirildi..
Ne de, 7 Haziran "seçimlerindeki" siyasi
değişkenlik bir emek getirdi..
Ne 1 Kasım'daki sonuçlar; "çare" olarak
görülmedi..
Siyaset, "şiddetin" kulvarında kendini ikmale
getirdi.
***
Ve sonuç..
Öz yönetim..
Öz Savunma..
Hendek ve barikat'la..
Kobani gibi bir "sonuç" çıkabilir, beklentiyle,
şehirler "yaşanılmaz" hale geldi..
Ve bugün, 6-7 aydır Kürtler bu acının
"ortasında" yanıp-ölüyor..
***
***
Hep ifade etmişimdir..
Bugün de, ifade ediyorum…
Siyasal iktidar..
Kim olursa olsun..
A veya B partisi hiç fark etmez..
Ki 1991'den beri, söylüyorum..
Kürtlerin…
Haklarının,
Kimliklerinin,
Dillerinin,
Gelenek ve göreneklerinin,
İnançlarının,
Hatta ve hatta güvenliklerinin,
Refahının,
Ekonomik gelişmesinin,
Huzuru,
İstikrarı..
Tüm bunların temini noktasında, "PKK" hiç bir
gerekçe olamaz..
Ne pozitif..
Ne de negatif anlamda..
Çünkü, PKK'dan bağımsız bir, "mevzuu" olduğu
gibi..
***
Bilinmelidir ki..
Meselelere odaklı, "inkar ve asimilasyonun"
sonucudur, PKK..
Bir duayenin ifadesiyle..
Kürtlerin "hakları" şarta-şurta, ön koşula
bağlanamaz diye..
Aynen de öyle..
İşte burada, "hükümete" eleştiri okları
yöneltebiliriz..
"Baldıran zehri" içerim dedin..
Ama, "halkın beklentilerini", PKK'nın
"aksiyonuna" kurban ettin..
***
Sonuç itibariyle…
Masayı devirmede bir sorumluluk yüzdesi düşünülüyorsa..
Etki-tepki sonucuyla..
Yüzde 80'ni, PKK-KCK ve HDP'nin yüzündendir..
Geriye kalan da, Siyasal iktidar ve mekanizması
yüzündendir.
Gelinen nokta iki hedefi gösteriyor.
Ya, Silahı "benimseyip" ölümü seçmeye devam
edeceği.
Ya da, Siyaseti benimseyip "ayakta" kalmanın
mücadeleni vereceğiz..
Alternatifi yok..
Ve herkes için; bu son "kaçınılmazdır.."