BU GECE KADİR GECESİ!
...Ve
Kadir gecesi’ne nail oluyoruz bu gece!
Mübarek, bin aydan daha hayırlı.
Yüce Allah’ın,
Biz mü’min kullarına “en büyük” lütuf ve ihsanlarından biridir bu gece!
Hiç tartışılmaz o gece de;
“Kadir Gecesi’dir”
İşte o gecenin günündeyiz!
Her ne kadar;
“Gün” noktasında kesin bir takvim yok ise de.
Diyanet’in hükmüyle hep, Ramazan-ı Şerif’in 27’inci günü, kabul edilir.
***
Kadir Gecesi.
Hiç kuşkusuz ki;
Bu gece, bizlere günahlarımızdan arınmamız,
Çokça sevap kazanarak yüce mertebelere erişmemiz için sunulmuş büyük bir fırsattır.
Hikmeti de;
Sadece Hz. Peygamber (s.a.s.) ve O’nun ümmetine mahsus bu mübarek gece, bin aydan, yani 83 küsur seneden daha hayırlıdır.
Bir ömürden de ötedir!
***
İşte,
Bu müstesna geceye en önemli değer ölçütü kazandıran da.
İnsanlara;
Dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını gösteren.
Beşeriyeti karanlıklardan çıkarıp, aydınlığa kavuşturan,
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “yeryüzünü” nurlandırdığı gece olmasıdır.
Çünkü Kur’an-ı Kerim gibi;
İnsanlık için bir hidayet rehberi olan kitabın böyle bir gecede inmesi ayrı bir önem taşımaktadır.
Geceye müstesna bir şeref kazandırdığı gibi; “inananlarına da”, af ve mağfiret fırsat olmuştur.
***
Kur’an-ı Kerim’in hükmüyle;
Her kim bu gecenin faziletine iman ederek ve mükâfatını sadece Allah Teâlâ’dan bekleyerek, “geceyi” idrak ederse “geçmiş günahları mağfiret edilir.”
Doğrusu;
Kadir gecesine özgü bir ibâdet “şekli” yoktur.
Ancak, Din âlimlerinden tavsiyeler vardır.
O da şudur?
Bu müstesna gecede;
Yatsı ve teravih namazının cemâatle kılınması.
Sonra da evde nafile namaz kılınması...
Kur'ân okunması, istiğfar edilmesi.
Dua edilmesi...
Ve yatmadan önce son namaz olarak da “vitir namazının” kılınması.
Bunlar önerilir “gecenin” feyzine nail olabilmek için!
***
Üstadın ifadesiyle;
Yüce Rabbimizin bizlere hidayet kaynağı ve yol gösterici olarak göndermiş olduğu kitabımızın mesajlarını iyi anlamalıyız.
Prensiplerini de harfiyen hayatımıza tatbik etme gayreti içinde olmalıyız.
Ki, hakkın, hakkaniyetin “yanında” olabilelim.
Hükmü cezaya değil,
Hükmü, af ve mağfirete nail olabilelim.
Evet,
Bu duygu ifadeleriyle, Kadir Gecenizi tebrik eder.
***
Gecenin,
Özellikle coğrafyamızda, “yaşanan kardeş” kavgasının,
Hizipleşen atmosferin,
Dayatılan şiddetin, kan ve gözyaşının,
Beri yanda,
İslam dünyasındaki “kaotik” ortamın son bulması,
İlimize,
Bölgemize,
Ülkemize ve İslam âlemine “barış, kardeşlik, huzur ve mutluluk” getirmesi,
Hayırlara vesile olmasını,
Yüce Yaradan’dan temenni ederim.
Kadir geceniz; mübarek olsun!
***
İÇKALE VE SORUMLU VATANDAŞLIK!
Geçtiğimiz Perşembe günü,
Ayşegül Serim adlı okurumdan aldığım mailden bugün söz etmek istiyorum.
Tarihi İçkale.
Ve tabi ki Hazreti Süleyman Cami’yle alakalı, “izlenimler” anlatılıyor.
Tabi, bu izlenime vesile olan da,
Bir önceki hafta sonu burada dile getirdiğim, “İçkaledeki bazı hukuk dışı” uygulamalar.
Yazımdan etkilenerek “bir de yerinde göreyim” demiş.
Yani “sorumlu vatandaşlık” örneği sergilemiş!
Gitmiş İçkale bölgesine;
Bir arkadaşıyla, gezmiş-incelemiş ve görüşmelerde bulunmuş.
Sonra da;
Gördüklerini de, kaleme döküp mail yoluyla “benle paylaşmak” istemiş!
***
İlgiyle yazıyı okudum.
Yazı, muhtevası samimi duygular içerdiği gibi.
En önemlisi de; “sorumlu” vatandaşlık örneği sergilemesi, “takdir’e şayan”.
Düşündüm;
Siz sevgili okurların da Ayşegül Sarim’in “izlenimlerine” vakıf olması gerekir.
Çünkü ders-i ibret’ içeriyor, mail ve anlatılanlar!
Bundan dolayı yazıyı buraya aktarmak istiyorum.
Tabi bir önemli gaye de;
Sorumlu ve etkili zevat’ın bir kez daha “dikkatini” bu mevzu ya çekmek.
***
En önemlisi, o yazımda muhatap olarak gördüğüm,
Müze Müdürlüğü
Ve İl Kültür Müdürlüğü neden halen “duyarsız ve hadiseye” ketumlar.
Mevzudan, “Be haberdarlar mı?” ki, konuşmuyorlar!
Ama diyeceksiniz ki, “yaptıkları işten haberdar olmazlar mı?”
Bilemiyorum.
Takdir sizin!
***
Bakalım,
Ayşegül Serim, neler anlatıyor.
İçkaledeki izlenimiler neler ve neye vurgu yapıyor?
Sansüre uğratmadan, aynen aktarıyorum!
Evet, söz Serim’in.
“-Sevgili Ömer abi.
Bugün (09.08.2012 GÜNÜ)kutsal Hazreti Süleyman türbesini ziyarete gittim.
Çıkışta geçen günkü İçkale yazınız aklıma gelince arkadaşımla gel bir gezinelim dedim.
Önce bahsettiğiniz taşlarla ilgili bölüme gittim.
Gerçekten orada Surlara ait olduğu belli olan bir sürü taş vardı.
Orada çalışan birileri vardı.
Onlara kim olduklarını ne iş yaptıklarını merak ettiğimi söyledim.
Onlarda gayet kibar bir şekilde restorasyon işçileri olduklarını firma adına çalıştıklarını belirttiler.
***
Başka firma veya çalışan var mı diye sordum.
Onlarda düne kadar Müze müdürlüğü işçilerinin çalıştığını gülüşerek söylediler. Neden güldüklerini sordum.
Önce sustular sonra “yazık yazık” dedi birisi.
Biz burada saat 07.30 da başlarız 1 saat yemek yaklaşık 1 saat sabah ve öğlen çayı sonra 5 gibi paydos.
Başlarında sürekli mimar ve yardımcısı restoratör olduğunu ve ellerinden geldiğince ciddi ve özverili çalışıp kazandıkları parayı hak ettiklerini söylediler.
Ama düne kadar yanı başlarında çalışan ve müze elemanı olan birçok elemanın aynı saatte başlayıp 10’dan önce işi bırakıp gittiklerini belirttiler.
Ve bunun uzun zamandır böyle olduğunu ancak her nasılsa bişekilde işlerinin bittiğini söylediler.
Sonra içlerinden biri müze işçilerinin tüm günlük işlerinin kendilerinin 1 saatte yaptığı iş kadar olmadığını söyledi.
Ama bunun onlara yapılmış bir haksızlık olmadığını aksine müzenin buna göz yumduğunu bununda devlet için kayıp olduğunu belirttiler.
***
Bunları dinlerken acaba sizin yazınızda değindikten sonra işin durdurulduğu veya tamamlandığı sorusu aklıma geldi.
Her şekilde olan olmuş ve kamu kaynağı ciddi bir şekilde kötüye kullanılmıştır.
Bu sırada taşları merak ettim.
Gerçekten aynen sizin yazdığınız gibi taşların arkeolog eşliğinde seçilerek götürüldüğünü ifade ettiler.
Hatta bazıları bu taşların ……….... tarihi bir işletmeye -kahvaltı salonu olabilir mi- götürüldüğünü ve orda kullanıldığını iddia ettiler.
Yani anlayacağınız iddialarınız ya da haberiniz gayet ciddi.
***
Çıkışta yine eli kolu kesik gençlere rastladım bahçe gibi biyerde.
Sanırım o bölgenin gençleri.
Belki bir yanlışlık olur diye parka oturduk arkadaşımda bu sefer onlarla sohbet etti. İfadeler aynı olmakla beraber.
İsteseler işçilerden resim bile temin edebileceğimizi belirttiler.
Çok uzatmak istemiyorum ancak ciddi bir durum var.
Hele Müzenin yazınızdan sonra işi bırakması enteresan.
Konunun peşini bırakmayacağınıza eminim.
İyi çalışmalar dilerim.”
***
Serim’in,
Anlattıkları ve gördükleri bunlar.
Sonuç itibariyle,
Bir kez daha, söz ve cevap, etkili ve yetkili zevatta.
Bekleyip-görelim.
Kafalar, gömülü yerden çıkıp, “hakikati” görecek mi?
Yoksa “şaibeli hal-i vaziyetin” çarkı dönmeye devam edecek.
Ahali de,
Siyasiler de,
Mülki amirler de, “seyr-i âlemde mi” kalacak!
Göreceğiz!