Çatışmanın rantı!…

 

 

Mevzuu belli… Yeniden "keşfine de" gerek yok.

Çözümü de… Ki yıllar yılıdır "hep" mülahaza ediyoruz..

Lakin işin gelip dayandığı "hakikati" hep göz ardı ediyoruz…

Mesele iç meselemizse… Çözümü de; "Parlamenter" bir sistemin "içtihadında" ise…

O zaman; "bu kafayı kuma" gömmenin anlamı ne?

Hele ki "karnından" konuşmak…

***

80 yıl değil… Yüz yıl ve ötesi var…

Kürtler açısından… 29… Belki daha fazla olabilir…

Sisteme karşı; "kıyamı" var…  İnkâra, asimilasyona, "yok etmeye" karşı…

Dilini.. Dinini.. Örf ve âdetini… Geleneğini..

Kimliğini… Varlığına dair; dayatılan ceberut anlayış…

Zulümkârlık… Tekçi egemen devlet anlayışının yarattığı tahakküm…

***

Tarih.. Ve yaşatılanlar hep aynı… Tekerrür etmiştir…

Ama ne hazindir ki; "çözüme dair" yol seyri, hiç de icra edilmiş değil..

Hep silah, çatışma ve "güvenlik" anlayışını öne çıkaran, devlet egemenliği…

Dün de bugün de… Ama Kürtler de… Türkler de…

Ve Türkiye coğrafyasında yaşayan; "tüm halklar"…

Şu hakikatin farkında evet, Kürtler bu ülkenin "asli unsurlarıdır" Amma velâkin; "hep ötelenip, üvey evlat muamelesi" görmüştür…

"Sınıfsal eşitlik şart" diyor…

***

Yine!... Siyasal iktidar… Ki kısmi olarak, devlet zihniyeti de…

Gördük, çözüm sürecinde "nelerin olabileceği" nelerin, değişime uğrayabileceği…

Silahla değil, siyasi kulvarda "nasıl kazanımlar" elde edilebileceğini…

Ne var ki… Tüm bu "olumlu" gelişmelerin seyri ve kazanımı orta yerde iken…

Yeni "kazanımlar" için, yol haritaları ortaya konulması gerekirken…

Meselenin "siyasi kulvarda", devletin değişen "zihniyetinde" barışçıl ve uzlaşmacı "zemine" oturtulacağı beklenirken…

***

Ancak! "Tüm hayalleri, beklentileri, kazanımları" yakıp-yıkan bir sürece girildi…

Hendek.. Barikat.. Ve operasyonlar…

7 Haziran öncesi.. Gelinen şu an ki, zaman dilimi… Hep kan ve gözyaşı!

Şimdi… Tekrar soruyoruz… Ve işin sonunda gelip, dayandığı nokta…

Taraflar… Siyasi alanın "aktörleri" ve lider kadrosu…

Neden "tekçi" ve "at gözlüğüyle" olan bakış açınızı değiştirmiyorsunuz…

***

Evet, neden meseleyi "Parlamenter" zemine çekmiyorsunuz?

Silahı değil…Siyasi "barışçıl" bir mücadele yöntemini, "mülahaza" konusu etmiyorsunuz?

Meclise…Anayasal "çerçevenin" alanına getirip, irdelemiyorsunuz…

Yani, sorunu neden "şiddetten" arındırmıyorsunuz?

Ya da, "arındırmaya" dair irade ortaya koymuyorsunuz?

Deyin…

***

Şu hakikati herkes çok iyi biliyor..

Özellikle.. "Savaşın" rantından, kazanım elde edenlerin var olduğunu..

Ki bunu… Hem siyasi zeminde, hem de silahlı ve askeri alanda görüyoruz… Yani zıt kutuplar…

Kimse şunu inkâr edemez…

Devlet içerisinde… Güvenlik mekanizmasının işlem, kuvvetinde… Şiddetin.. Silahın.. Operasyonun…

Çözümde "ilk koşul" olduğuna dair, dayatma içerisinde olduğunu…

***

Yine.. Kürt cephesinde.. PKK.. HDP.. Ve diğer bazı bileşenlerde…

"Silah ve şiddeti" Savunan..  Ve bununla, "hakların" elde edilebileceğine inanan var…

Kendi alanlarında; "güçlüler?"

***

Özetle.. Silahı ve şiddeti benimseyenler.. Dikkat edin…

Geliştirilen "korku" imparatorluğuyla.. Hem "rant" egemenliğini elde tutuyorlar… Hem de, idari mekanizmada, "dediğim dedik" noktasında…

Ancak.. Şu gerçeğin de farkındalar…

Meselenin; "bu seyir içerisinde" çözülemeyeceği.. Çözümün de mümkün olmadığını biliyor…

Israrcılığı…

"Eldeki egemenliğin", kendilerinden alınmaması…

***

Hiç kuşkusuz ki bu kesimle meselenin çözüme dayalı "istişaresi" zor…

Üstadın ifadesiyle.. "Silahın olduğu masada, kim haddine ki, konuşma cesareti göstersin?"

Mümkün mü? Değil…

Öyle ise!.. Bu egemen yapının; "beslendiği" alanı zayıflatman gerekir…

Yani ona sürekli "mama" olan, zemini ortadan kaldırman gerekir…

O da, şiddeti, terörü, ırkçılığı, inkârı, tehdit elini…

Toplumsal "mutabakatı" ortadan kaldıran etkenleri..

***

Tüm bunları…

Demokratikleşmenin, Siyasallaşmanın, Parlamenter zeminin "güçlü ve iradeli" işleyişiyle "arındırabilirsin.."

Siyasetin "dilini" uzlaşı ve barışı ifade eden, alanda güçlendirmeli…

İnsanı.. Bireyi "öne" çıkaran… Hakkı.. Hukuku. Adaleti..

Beşeri "özgürlükleri" sağlayan, Anayasal güvenceye alan..

Diliyle, diniyle.. Kimliğiyle "varlık" statüsü, elde eden, edebilen stratejiler üretilmeli…

***

Ve bu hamleleri de… İlk icra eden, siyasal iktidar olmalı…

Hani bir söz var… "Sana rağmen" diyerek meseleyi "barışçıl zemine" çekmeli...

Sonuç itibariyle her şey ulu orta yerde, yeniden keşfe gerek yok…

Reçete belli; tedavi "siyasi alan" ilacı da, "meclis çatısı.."

GAZETECİLER GÜNÜ!

Dün, "Çalışan gazeteciler" günüydü…

Ne yazık ki, "kutladığımız" bir günü "kutlayamıyoruz"

Olup bitenler malum…

Şiddetin, terörün azdığı…

Kanın ve gözyaşının, sel olup aktığı..

İnsanların, evinden, barkından edilerek, muhacir hale getirildiği...

Demokrasinin…

İnsan haklarının…

Özgürlüklerin askıya alındığı…

İnkâr ve asimilasyonun dayatıldığı...

"Yaşamın" her alanını, güçlerin egemen yaratılıcılığıyla, prangalandığı…

***

Bizlerin…

Basın emekçilerinin; "yalnızlaştığı" ve kimseye yaranamadığı…

Hak, hukuk ve adaletin; "silahların" namlusunda, görüldüğü…

Kirli ve karanlık bir savaşın; "girdabında" hakikati görebilmenin mücadelesini vermemiz gerekirken maalesef…

İşte tüm bunların vaki olduğu bir dönemde; "GAZETECİLER GÜNÜMÜZÜ…" kutluyor diye ifade ediyorum.

Umut ve temennim odur ki;

Bir kez daha;

Eşit ve özgürlükçü yaşam; "barış ve huzurun" daimliği için diyoruz..

Ateşten "gömleğin" yakıcılığı altında…

Tüm meslektaşlarımın, ÖZGÜR VE HÜR BİR ÇALIŞMA ORTAMI İÇERİSİNDE, günümüz her şeye rağmen, kutlu olsun…

İyi ki varız!

***

Buarada, Diyarbakır Form'a da teşekkür ediyorum…

Dün, günümüze binaen yerel ve ulusal gazete ile tv'lerin temsilci ve çalışanlarını bir araya getirip, buluşturdu..

Moda'daki kahvaltı ikramı..

Ve ardından; gezi…

Tüm bu grif yapıdan "bir an olsun" bedenen ve beyinen uzaklaştırma, imkanı yarattılar..

Bu jestlerinden dolayı, katılım gösteren meslektaşlar adına, teşekkürler Form Diyarbakır..