Caydırıcılık olmayınca, İnsanlığı kaybettik!
Özgecan Aslan!
Evet, "sahnesi!"
Vahşice "katledilmesi"
Ve cani 'faillerin" varlığı…
Yeni değil…
İlk olmamıştır…
Öyle, görünüyor ki "son da" olmayacak!
***
Çünkü!
Ne toplum,
Ne ülke,
Ne devlet mekanizması,
Ne siyasal iktidar,
Ve ne de, A'dan Z’ye olan yapımız!
"İnsani" değil…
***
Söyleniriz…
Sokağa çıkar tepki koyarız.
Yazarız…
Çizeriz, "manşetlere" taşırız.
Biraz da olsa toplumsal; "duyarlılık" yaratır
gibi oluruz…
Ama sonra!
İşte, ne varsa bu sonradaki "arıza-i durumda"
var…
***
Unuturuz!
Hadise "ateş düştüğü yeri yakmakla" kalır.
Tıpkı, Özgecan'ın akıbetine uğrayanlar gibi…
Münevver Karabulut…
Ya da, Diyarbakır'daki Fatma'nın katledilmesi…
Üç çocuklu, Çermikli anne!
Ve hemen her gün;
Gazetelerin "3. sayfalarına" yansıyan,
cinayetler.
***
Söyleyin!
Evet, söyleyin bakalım; "sonra" değişen ne?
Bugün!
Halk sokakta…
Türkiye tabiri caizse "ayakta" tepki koyuyor…
Yurdun dört bir yanında…
Yine bildik şekliyle herkes hadiseyi kınıyor…
***
Baksanıza!
Cumhurbaşkanı,
Başbakan,
Aile fertleriyle,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı…
Muhalefet,
Tüm siyasi aktörler "lanetliyor" olayı…
Dedikleri; "Özgecan" acısını paylaşıyoruz…
***
Peki, sonrası!
Yok.
Buyurun, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma
Şahin.
Diyor ki; "Hadim edilsin."
İyi güzel, hoş da..
Sen bakandın, Münevver Karabulut'un
"paramparça" edildiğinde..
O gün de konuştun!
"Hadim.. Hadim.. Hadim.." diye.
***
Ne yaptın?
Dediğinle kaldın.
Yani lafı-güzaf!
Elinde tutan mı oldu?
Ya da bu yasayı "getirdin de", Meclis mi karşı
çıktı.
Erkekler mi, ayaklandı…
Yok…
Demek ki, hadiseye bakış "laftan" öteye değil.
***
Şimdi!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı…
Ayşenur İslam…
Diyor ki, "böylesi suçlara idam düşünüyorum?"
Peki, elinden tutan mı var?
Yok…
Haydi…
Yarından itibaren "yasayı" hazırla, meclise
getir?
***
Nasıl olsa!
Kamuoyu da,
Parlamento da,
Parti liderleri de; "aynı çizgide" mevzuya
öfkeli…
Hani bir söz var…
Ki bu mevzu da "şer" bir mesele…
"Her şerde bir hayır vardır" sözüyle…
Bu durum "yeni acı ve vahşetlerin" yaşanmaması
için, fırsat olarak icra edilebilinir..
***
Ama!
Biliyorum ki; "havanda su dövmeden" öteye
gidilmeyecek?
Çünkü…
Siyasetçilerim.
Ülke idarecilerimiz "milli bir siyaset"
üretmiyorlar.
Melez olmuş bir anlayış var…
***
Eee…
Durum böyle olunca da…
“Balık baştan kokar” misali..
Mevzu; "insani" noktadan uzaklaştığı için de
bugün Türkiye, "enva-i" canilik içeren, hadiselerle boğuşup duruyor…
***
Lakin "yasalar" caydırıcı değil.
Lakin "eğitim sistemi", insani ve milli değil?
Lakin ahlak, örf ve adet, gelenek ve görenek;
"yozlaştırıldı?"
Lakin batılılaşma sevdasıyla; "değerlerimizi"
kaybettik…
***
Kimine Demokrasi,
Kimine Laiklik,
Kimine Sosyalizm,
Kimine Kemalizm,
Kimine Şeriat,
Kimine Hukukun üstünlüğü,
Kimine Bağımsız Adalet
Yani enva-i kavramlar yükleyip durduk “hayat
felsefesine”…
Ama hiçbirini sadakat noktasında, hayata geçirmediğimiz
için benlik kaybına uğradık…
***
Bakın!
Olayın faillerine…
Baba, oğul ve yanında çalışan biri…
Üç kişi; 'hunharca" bu cinayeti işliyor…
Karabulut cinayetine bakın…
Aynı…
Diyarbakır'daki cinayete bakın aynı…
***
Yani; "hastalık ve sosyal travma" belli!
Keşfi de, reçetesi de, insanı "öne çıkaran"
yasaların ikmali olmalı…
Yasalar!
Suçluyu koruma için var olmamalı…
Yasalar, suçlunun "mağdur" ettiğinden yana
olmalı…
***
Velhasıl!
Tüm bu yaşananlar…
Şu hakikati ifade ediyor; "kaybettiğimiz"
İnsanlığımızdır.
Çünkü!
Eğer ki, 7'den 70'e tüm nizamımızla; "insandan ve
insanlıktan" yana olmuş olsaydık…
Biz bugün; "bu vahşetlere" gözyaşı dökmezdik…
Vasıf; "insan".
Ama insanlıktan çıkmışız...
İşte; dövünmemiz gereken zafiyet bu!