Çocuklar mutlumudur ki?
Bu yazıyı,
Dün kaleme alıp, sizlere sunmam gerekirdi.
Ancak, koşulların "engeliyle" bugüne ötelendi.
Evet, dün 23 Nisan Çocuk Bayramı idi.
Yurdun dört bir yanında kutlandı.
Ki gün boyu;
Haber merkezleri "kutlamaları" takip etti?
Kutlamalar; arz-ı endam olarak haber bültenlerinde yer aldı.
Ve tabi ki bugünkü "gazetelerin" birinci sayfalarında yer alacak.
***
Doğrusu "Çocuk Bayramı'nın" hayat hikayesine girmek.
Ve "Bayramın" ne anlama geldiği, tartışmasını yaratmak.
Bir de Bayram'ın çocuklar düzeyinde "tatil günü" olmasının ötesinde bir anlam teşkil etmediği "tartışmasına" girmek istemiyorum.
Çünkü biliyorum ki, "yaşanan süreç ve soluduğumuz havanın atmosferi" herkese "Bayram neyimize" dedirtiyor?
Gösteriler.
Şenlikler.
Çalgılar, halaylar, ne kadar duygulara hoş bir seda ile "güzel" geliyorsa da.
Her ne kadar;
Bayrama özgü olarak; "23 Nisan neşe doluyor insan?" diyor isek de!
***
Bu sadece bir zümre için belki geçerlidir.
Ama ne var ki "Neşe dolu" olmayan çok ama çok insan var!
Zaten kutlamaların yapıldığı alanlara baktığımızda;
Yılların ve yaşam koşullarının sirayetiyle "rağbet" olmadığı gibi; "eski neşe de yok?"
Atanmışlar.
Seçilmişler ve makamların "ikmaliyle" sirküler edilen bir kutlama.
Yani "zoraki" bir kutlama haline geldi.
***
Nedenine gelince.
İşte o da hayatın gerçekleri ve yaşanılanlar.
Tartışılmaz olan neşeli, huzurlu ve mutlu olmayan bir "neslin" söz konusu oluşudur.
Ki bu nesil, bugün için "çocuklar" dediğimiz, yarınlarımız.
Ve bayramları olan 23 Nisan üzerinde "debelenip-durduğumuz" çocuklar.
***
Bakın;
Meclis'te kabul edilen "Kayıp Çocuklar Araştırma Komisyonu" raporuna göre.
2009–2010 yılında;
İlköğretim çağında olup okula gitmeyen çocuk sayısı, yarım milyon.
Raporda Kayıt yaptırmayan yani okula gitmeyen çocuklarla ilgili "gerekçeler" sıralanmışsa da.
Bunun 101 bini için "neden nedir" saptanmadığı ifade ediliyor.
***
Ve son yıllarda;
Vahim derecede artan "çocuk taciz" olayları.
Bakın Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) raporu.
Polis sorumluluk;
Bölgesinde meydana gelen olaylara ilişkin "raporunda" şu ifadelere yer veriliyor.
Cinsel saldırı vakalarında mağdurların;
Yüzde 71’ini her ne kadar kadınlar oluşturuyor ise de yüzde 17’sini ise çocuklar teşkil ediyor.
Aile içi Sosyo-ekonomik dengesizliğin getirdiği tahribatta ise yükü; yine kadın ve çocuk çekiyor.
Şöyle ki; Aile içi cinsel taciz olaylarının yüzde 58’i kadın,
Yüzde 38’ini de çocuklar yaşıyor.
***
Bir de;
Lügatimizde yer edinen "sokak çocukları".
Ne yazık ki son dönemlerde gözle görülür biçimde "sayısal" artışları var.
Çocuğun; Sokağa itilmezi ve sokakta yaşama bir nevi "mahkûm" edilmesinin, farklı nedenleri var.
Ancak en çok;
Çocuk anne-babaları tarafından sokakta çalışıp aile geçimine destek vermeye zorlanmaktadır.
Ki bunu bariz şekilde Trafik ışıklarında, kavşaklarda.
Ya da umuma açık yerlerde, görüyoruz.
Elinde, mendil, sakız, gibi benzer malzemelerin satışı.
Cam silenler.
Çiçek satanlar.
***
Eee.
Sokakta olan çocuk kötü muameleye, fiziksel-cinsel istismara, saldırılara, yetersiz beslenmeye maruz kaldığı gibi!..
Birer suçlu ve madde bağımlısı olarak, "ortaya çıkması da" kaçınılmazdır.
Nitekim uyuşturucu kullanım yaşının ilköğretim yaşına düşmesindeki ana etken de.
Sokakta, yaşayan çocuk sayısının "vahim" derecede artması.
Bölünmüş aileler. Anne-baba yokluğu.
Göç. Ve siyasal zemindeki; sosyo-ekonomik dengesizlik.
Hepsi çocuğu sokağa iten, ana etkenler olduğu gibi.
Özendirici faktörlerin de "günlük hayat" içerisinde, göz önünde alması.
***
Buyrun;
Size "Demir parmaklıklar" arkasına atılan çocuklarımız.
İşte cezaevindeki "çocukların" sayısı.
Siyasi ve adli olmak üzere toplam; 2 bin 281 çocuk.
Bugün bu çocuklar;
Cezaevinde demir-parmaklıklar arkasında hayata tutunuyorlar.
Suçları. Ve suçlulukları her ne ise.
Ama bilinen odur ki; "yaptıkları" suç ise de "onlar" çocuk!
***
Adalet Bakanlığının verilerine göre.
Cezaevinde bulunan çocuklardan bin 860'ı "hükümlü" konumunda.
Geriye kalanlar ise; "Mahkûm".
Yani "cezası" kesinleşmiş olan.
Tabi bir de; "tutuklu" olmayan, yargılaması devam edenler var ki.
Onlarda bu rakamın iki katı kadar.
***
Gelelim;
Çocuk işçiliğinin, ülkemizde geldiği korkunç boyuta.
Bu konuda bana ulaşan çarpıcı bir araştırması var.
Araştırmaya göre 5–17 yaş arası toplam çalışan çocukların oranı yüzde 49’a ulaşmış.
Yani, şuan ülkede bulunan çocuk sayısının yarısı; "kayıtlı-kayıtsız" çalışıyor.
Rakamsal olarak, çalışan çocuk sayısına gelince; kayıtlı-kayıtsız toplam 11 milyon civarında.
Nüfusun;
Yüzde 15'ini teşkil ediyor. Ki bu rakam yıllarla birlikte "her yıl" artış gösteriyor.
***
İşte dün makamlarını "çocuklara" teslim edenler.
Atanmış ve seçilmişler. Ve bu makamlara oturan çocuklar.
Çocuklar, bildiğiniz gibi "önceden" kurgulanırlar, o makamda otururken, "neler" konuşacağına.
Aynı istikamette; Makamını geçici süre teslim edecek olan da.
Bürokratlar ve özel kalemler tarafından; "kurgulama" yapılır.
Dün de öyle oldu.
***
İşsizlik, Yoksulluk, Eğitimsizlik, Geri kalmışlık, Trafik keşmekeşliği, İnsan hakları, Demokrasi, Özgürlükler, Çocuk hakları, insan hakları diyerek, "ezberlediklerini" sıralarlar.
Bunları; çözüme kavuşturacağız, gururlanacak bir ülke olacağız diye.
Tiyatro misali.
Ama hayat; tiyatro ise gerçek o esnadaki "kareler" değil.
Gerçek; az önce "hayatın içinde" sıraladıklarımdır.
Bunların çözülmesi gerekir ki, "insanlar da, toplumda, çocuklar da?"
23 Nisan dediğinde; hep birlikte "Neşe doluyor insan" diyebilmeli.
Ne demişler; "biri yer, biri bakar" kıyamet ondan kopar.
***
Velhasıl; 23 Nisan'a, "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" kimliğini evrenselleştirdikse.
Dünyanın; her ülkesinde kutlanır hale gelindiyse.
O zaman; biz öncelikle "çocuklarımızı" sokaktan korumalıyız ki.
Çocuğumuzun; yarını "güven" ve teminat altında olabilsin.
Yoksa yapılan edilen; "filim sahnesinden" öteye gitmez.
Ki yıllardır; filim gibi aynı seansları izliyoruz.
***
Bırakalım bu ilkellikleri, çocuklarımıza yüreğimizde sahip çıkalım.
Ne taş atan olsun.
Ne madde bağımlısı olsun.
Ne tacize uğrasın.
Ne bölünmüş ailenin çocuğu olsun.
Ne de; "sokağa terk" edilen olsun.
Ama her şeye rağmen, çocuklar bayramınız kutlu olsun.