CUMHURİYETİN İLK TÜRBANLI REKTÖRÜ!

Şu bir hakikattir.

Ki tarih sayfalarında, hep "hüküm" olarak yer almıştır.

Tercih.

Ve belirleyicilik!

Hiç bir suretle; "devlet" mekanizması için daim olmamıştır.

Olamaz da!

***

Belki zaman.

Belki bir ölçüde varlık tünelinde, "idamesini" sağlayabilir.

Kendisine; "özgür" o tercihsel vesayeti dikta edebilir.

Ama bir yerde, "düşer" kalır.

Çünkü "belirleyici ve tercih" kalkanı her daim toplumdadır.

Pek tabi ki, "ekseriyetin" varlık gücüne münhasırdır.

***

O nedenle!

Devlet.

Rejim.

Yönetim zihniyeti.

Zorunlu olarak, "varlık tünelinde" farklı tercihlere saygı duymayı öğrenir.

Öğrenmeye de mahkûmdur.

***

Belki bu değişim evresine, "devlet nizamı için" şu yorumu getirebiliriz.

Ki hakikatte o dur; Sosyolojinin siyaset üzerinden "devleti eğitici" rolünün, başarısı.

Çünkü "tercihler" kolektife dayalıdır.

Hele ki, Siyasetin, kimliğin ve inancın değer ölçüsünde "sembolleşmişse."

Tabiri caizse; "hiçbir engel" daimi değil.

Er ya da geç yıkılır.

***

Yıllar yılı.

Ki Cumhuriyet tarihinden, daha bir iki yıl öncesine kadar.

Hala da, bazı kalıntılar olsa bile!

Sekülerist-Kemalist.

Vesayetçi.

İnkârcı "devlet aklı", birçok "tercihsel" yasaklar ikmal etmişti.

***

Dil de,

Din de,

Irk'ta bile.

Örnek mi?

En barizi, Kürt kimliğine yönelik "inkâr".

Seyrinde; "asimilasyon".

Ötekileştiren.

Çatıştıran.

Akan kan, dökülen gözyaşı, yok edilen canlar.

***

Yıllar yılı üzerinde, kirli siyaset ikmal edildi.

Her iktidar.

Her muhalefet; "pozitif-negatif" malzeme yaptı.

Seçimin, siyasetin "tercihsel" envanteri olarak.

***

Peki bugün!

Toplumun tercihi, belirleyici "gücü" üstünlük sağlayarak "yasakları ve inkârı" düşürdü.

Çökertti, kabullendirdi.

Yani devlet mekanizmasına "saygı duymayı" öğretti.

Bu yolda aldığı mesafe büyük.

***

Bakınız!

İnanca yönelik; "yasak ve asimilasyon".

Sahnede aynı zihniyet, Kemalist ve Sekülerist yapı.

Yıllar yılı; İslam ve İslami kesim "baskı ve zulüm" gördü.

Ulemalar. Âlimler. Şeyhler.

İdam edildi, sürgüne gönderildi, ya da "asimile" oldular, korku ve baskı altında.

***

Cemaatler dağıtıldı.

Medreseler. Tekkeler. Zaviyeler.

Dergâhlar. Camiler. Kur'an kursları kapatıldı.

Ezan Türkçeleştirildi.

Kılık-kıyafet yasasıyla; "inanç" hürriyeti askıya alındı.

Ve devlet aklıyla; üretilen siyasetin "tercihi" diye dayatıldı.

***

CHP.

Altıoklu zihniyet, karşı duruşla "kendine" sembol oluşturdu.

Ki, Muhalefet için de ha keza.

Hatta muhafazakâr görünen birçok siyasi akım için de; "Politika sömürüsü" olarak kullanıldı, yıllar yılı!

Ne kamuda.

Ne Üniversiteler de "başörtü-türban" serbest değildi.

Yasak. Yasak ve yasak!

***

Velhasıl!

Birey'den topluma uzanan yolda devlet tercihi "psikolojik" travmalar yarattı.

Öyle ki.

Dil de, din de, kimlik de, siyasi düşünce de.

Herkes kendi kulvarında; "baskı zulmü" gördü.

Bedeller ağır oldu.

***

Ama sonuç itibariyle; toplumun tercihi ve belirleyici gücü, üstün geldi.

Bugünkü Türkiye'de Kemalizm, Seküler anlayış, vesayet, gelenekçi "doku" hayat bulabiliyor mu?

Hayır.

Toplum!

Hem devlet için,

Hem de siyaset için "eğitici" bir rolle, saygıyı ve kabullenmeyi öğretti.

***

Ve her yasak.

Özgürlüklerle; "yanlışın" bir ders-i ibreti olduğunu gösterdi.

Çoğulculuk. Özgürlük. Hak, hukuk, adalet.

Eşitlik. Barış, istikrar ve hakların zenginliği.

Dil. Din. İnanç hürriyeti. Örf, adet, gelenek ve görenekler.

Hepsi; "toplumsal" kazanım zenginliğidir…

***

Bakınız!

Dün yazıyı kaleme alma aşamasında iken bir telefon aldım.

D.Ü. Genel Sekreteri Prof. Dr. Sabri Eyigün'den.

Bilgi notu aktardı.

Dedi ki; "Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç başörtüsü takıp makamına oturmuş. Haberiniz olsun."

***

İşte o an.

Ağzımdan dökülen ilk sözcük şu oldu.

Ki geçtiğimiz Ekim ayındaki köşe yazımda da ifade etmiştim.

"Bir tabu yıkıldı, bir milat gerçekleşti.

Toplumun tercihi, bireyin özgürlük mücadelesi, devletin tercihini çökertti.

Belirleyiciliğe saygı göstermeyi öğretti."

***

Saraç, muhafazakar bir kimliğe sahip.

İnancını yaşayan, değer ölçülerine bağlı biri.

Bu tavrı ve kararıyla Türkiye'nin, belki de Cumhuriyet tarihinin ilk "Başörtülü Rektörü" oldu.

Hayırlı uğurlu olsun.

***

Diyorum ki.

Devlet.

Varlık nedeni "toplum" için ise.

Ki öyledir!

O zaman toplumun, ama herkesin eşit olması gerekir.

Her kimlik, düşünce ve inanç "özgür" olmalı.

Ki ülkede ve devlet nizamında; "istikrar ve bütünlük" olsun.

***

Evet, toplumun birliktelik "çimentosudur" bu değerler.

Yaşatılmalı.

Yoksa!

Yoksasını telaffuz bile etmek istemiyorum.

Geçmişin hal-i âlemi ortada!

Saraç'ın dünkü adımı demokrasi açısından da, "ilerici" bir adım olduğunu devlet öğrenmeli.

Hayırlı cumalar.