DEMOKRASİ YOK, BAŞKA DA CHP YOK?..

Kemal bey!.. Yine o bildik, iddialı lafını söylemiş.. Demiş ki; “Bu ülkeye demokrasi gelene kadar, mücadeleye devam..” Yani “Türkiye’de demokrasinin zerre-i miskali yok..” Zat-ı muhteremler gelince “demokrasi gelecek mi?”

Aynen de öyle!.. Ayakta alkış.. Niye mi, eee yer yüzünde CHP’den başka parti mi var?.. Gelen için, giden için; “ali baba çiftliği misali” kullanılan başka parti var mı? Vaki mi, her girdiği seçimi “büyük bir başarıyla, kaybeden” parti olma vasfını elinde tutan?..

***

Daha da ötesi!.. Bir asır boyunca, ne uzayıp, ne kısalan, hep yerinde marş yapan bir parti ve yönetim anlayışı ile ilkelere sahip parti.. Hele ki bu parti, kendisini “Türkiye’nin kurucu partisi” olarak görüyorsa.. Say sayabilirsen, meziyetlerini.. Unutmadan, yasa, kanun, nizam tanımazlığı da ekstra.. Kendisine özgü suç, kendisine özgü, af edicilik var..

***

Türkiye yeryüzünün en güvenilmez, en güvenlik zafiyeti ve sorunu yaşayan ülke diye; laf edip duran bir parti.. İllegal örgütlerle iş tutan. Şimdi tüm bunların, vücut bulduğu bir ortamda, deyin hele “demokrasiden” bahsetmeniz mümkün mü?. Neyse; siz ne derseniz deyin?. Ben adamı haklı buluyorum.. Yerden göğe kadar haklı, çünkü böyle demokrasi mi olur?… Ayıp ya!!!!

 

***

İSTANBUL NE ALEMDE?..

Sahi ya!.. İstanbul emirinden(!) neden İstanbul “ne alemde demiyoruz, ya da diyemiyoruz..” Öyle ya, günün her saati zat-ı muhteremi konuşuyoruz.. Ağızdan düşmüyor, “Ekrem İmamoğlu, Ekrem İmamoğlu” deyip duruyoruz.. Hiç ama hiç, İstanbul lafı edilmiyor.. Yol mu, trafik mi, su mu?. Ya da altyapı.. Veya projeler, seçim vaatleri.. Zerre-i miskal laf edilmiş, sorgulamışlık yok!.. Varsa yoksa, CHP eksenli, Kemal Kılıçdaroğlu ilişkili halleri konuşuluyor..

***

Nerdeyse, 4.5 yıl geçti.. Ki, 6-7 ay sonra da, Belediye seçimleri var.. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde ne oluyor, ne bitiyor?.. Yer küresinin, en büyük şehri.. İki büyük kıtanın gözbebeği, nüfusu nice ülkelerin katre katı olan İstanbul şehri, hep pas geçiliyor.. Şimdi ki, uğraş mevzusu ne?!.. Kemal bey’e yol verdirmek.. CHP’nin başına, takoz olmak.. Ardından 5 yıl sonraki, Cumhurbaşkanı koltuğuna odaklanıp, seyr-ü sefer yapmak.. Hepsi bu.. Denir ya “o ne anasının gözüdür?”…

***

Boş, beleş, içi boş mevzularla nasıl da; “herkesi ayakta uyutuyor?”..  Sürekli gündemde ve sürekli kendisi konuşuluyor ve kendisi de konuşuyor.. Ama zerre-i miskal, “üstlendiği Büyükşehir Belediyesi görevi konuşulmuyor, tartışılmıyor”?.. Oh ne güzel(!) İstanbul…

***

YA ANKARA’NIN HAL-İ PÜR MELALİ..

Ne yazık ki, “daha bir beter” vaziyette!.. Baksanıza, iki damla yağmurla, koca başkent felç.. Bırakın, insanları, hayvanları, otomobiller, minibüsler. Kamyonlar, tırlar hatta evler bile; oluşan göletlerde yüzüyor.. Sellere, sulara karşı, mücadele ediyor.. Öyle ki; binaların üst katlarında artık sel geçer hale geldi?..

***

Nasıl ki, iki lapa karla İstanbul felç, iki damla yağmurla, Ankara felç.. Doğrusu, başkent ahalisi Mansur Yavaş’a, yerel yönetim noktasında, tanımış olduğu yüksek dozajlı avans, arttık bitti.. Verilen destek, sona erdi.. Aletine yapılan menfi propogandalara kulak vermeye başladı!..

***

Niye mi?.. Daha önce, Yavaş Ankara belediyesine odaklı, bir stratejiyle, çalışıyordu.. Ne yaparım, ne ederim, başkente neler kazandırabilirim, diye.. Siyasi polemiklerden, çekişmelerden, ırak tuttu kendini,. Ama ne zaman ki, Akşener ve Kılıçdaroğlu’na “meyil edip, kuyruk olmaya” başlayınca, koltuğu bıraktı… Siyasete odaklanıp, siyaset yapmaya başladı..

***

Ve başkent müthiş bir per-u perişanlığın girdabına girdi.. Bu mu, Türkiye’nin başkenti, bu mu Ankara.. Bu mu Türkiye’nin ikinci büyük kenti.. Şehir adeta sulara gömülmüş.. Vatandaş şaşkınlık içerisinde ne yapacağını bilemez halde.. Ve kaybedilen canlar var.. Pek tabi ki, Ankara’nın kaybettiği 4.5 yılı da unutmamak lazım.. Yoksa denir mi, “şehrin mazgallarını bile temizlemekten aciz bir yönetim iş başında diye!” 

***

Bu da şunu gösteriyor.. Yerel yönetimler.. Her kim ve hangi parti olursa olsun başa geldiğinde, temel ilkesi, kırmızı çizgisi “hizmet üretmek” olmalı; “siyaset üretmek” değil.. Ancak icra ettiğin somut hizmetin siyasetini yaparsın, ki o da her babayiğidin harcı ve işi değil…

***

BUYRUN ANAYASAYA!…

Seçim sonuçlarına, meclis aritmetiğine, partilerin temsiliyet sandalyelerine bakıp ne diyoruz?!..  Siyaset kulvarında ana ağırlık; muhafazakar ve milliyetçi kesimde gözüküyor?..  Nitekim, 400’ün üzerinde Milletvekili hal-i hazırda bulunuyor..

***

Karşıda, “sol, sosyalist” akımda olan, CHP ve YSP’nin sandalyesine baktığımızda; 200’ü zor buluyorlar… Vaziyet bu iken; buyrun Anayasa değişikliğini demek gerekmez mi?.. Hangi yasa, hangi anayasa maddesi derseniz; şıp diye Meclis’ten çıkması gerekmez mi?.. Olmaz diyen, beri gelsin neden olmazmış?..

 

 

***

İLLA Kİ, TUTUKLANMALI MIYDI?

Mevzuya bi bakalım?.. 16 yaşındaki bir çocuk... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilboardlardaki resmini, kendisine göre terbiyesizce çizmiş, karalamış!.. Haddini de aşarak biraz daha terbiyesizliğini ilerletip, küfürlü ifadeler de yazmış. Elbette ki, yaptıkları kabul edilemez ve de suçtur..

***

Elbette ki, büyük bir terbiyesizlik. Elbette ki, kabahat işlemiştir.. Bu gözardı edilemez.. Polis bulup, yakalamış O’nu!.. İfadesini alıp, Adliye’ye sevk etmiş.. Savcı tutuklama istemiyle, mahkemeye çıkarmış.. Mahkeme de; “işlediği suçun ceza-i hükmü” olduğu gerekçesiyle, tutuklama kararı vermiş..

***

Ve çocuk tutuklanmış!.. O’nu, Mersin’in Tarsus ilçesinde bulunan, “Çocuk ve Gençlik İnfaz Kurumu’na” sevk etmiş.. Hal-i hazır orada tutuklu bulunuyor.. Evet, henüz 16 yaşında,.. Ki lise ikinci sınıfa gidiyor… Ailenin, babanın gözyaşlarıyla, verdiği tepki!..

***

Düşünüyorum.. Kendime göre, vicdani adaletime de soruyorum.. Ve de, Türkiye’nin demokrasi ile adalet terazisine, aynı minvalde ülke insanının da insani tartısına aldığım zaman karşıma çıkan kocaman bir soru oluşuyor.. O da şu.. “Şart mıydı; illa ki tutuklanması?”… Sizce..

***

GÜNÜN SÖZÜ..

Laf siyasette prim eder, ama gemi yürütmez!…