Diyarbakır ne bela günler geçiriyor?

Dışarıda, yakıcı bir hava!

Termometre gölgede 47 dereceye vuruyor.

Meteorolojiye göre, havalar bir süre daha, "beynimizi" sulandırıp, boğucu olacak.

İdrak ettiğimiz; Ramazan-ı Şerif orucu'nu "bu sıcakta" ve bu sıkıntıları "pik yaptığı" zamanda geçiriyoruz.

Ne diyelim; Allah yardımcımız olsun.

***

Zaten, birçok hadise ve kangren mevzu şuan için, "kendini" gündemin dışına vurmuş!

Kürt meselesi.

PKK.

Bölgedeki "çatışmalı" ortam ve ardı sıra gelen; cenazeler!

Beri yanda, Suriye'deki şiddet ve Esed'in terörü.

Kürtlerin, bölgedeki rolleri ve tartışılan, süreç ortaya konulan varsayımlar.

Velhasıl; hava ne kadar keskin yakıcı ise de.

Bu olup-bitenler de o kadar dehşetli bir şekilde yakıyor.

***

Nasıl;

Bir süreç ikmal edecek, gelecek nokta ne olur?

Doğrusu şuan; meçhul!

Satranç oyunu.  Hamleler, an be an değişiyor.

Labirent gibi.

***

Buarada, sıcaklarla boğuşurken, "sinir harbi de" yaşamıyor değiliz.

Derler ya; "candan" bezmiş bir vaziyet!

Aynen de öyle.

Ahalide; sinir uçları dışarıda, ok gibi, dokunan "paramparça".

Pimi çekilmiş bomba gibi.

Basit...

Çekirdek, kabuğunu doldurmayan mevzu üzerindeki tartışma "vahim" neticeler doğurur hale geldi.

***

Ramazan'a dâhil olduğumuz günden buyana!

İşlenen cinayetler, yaralamalar!

Kavgalar ve ölümlü-yaralamalı trafik kazaları.

Haddi hesabı yok!

Sanırım, bu sinir uçları açık "ruh halimizden" olsa gerek, "gün içerisinde" Diyarbakır hayalet görünümünde.

Çalışan, mesai yapan ve kısm-i esnaf dışında herkes ikametgâhında; "iftar" vaktine, kurgulu.

***

Tabi iftar sonrası, Diyarbakır'da yeniden "hayat" hareketliliği, renkli görüntüsüne kavuşuyor.

Yani, ortam cıvıl, cıvıl oluyor.

Maşallah.

Siyasilerimiz de, "Meclis ve bireysel" tatil sonrası, Diyarbakır'da.

İftarda çadır turu.

Ya da hemşeri daveti, ani ev ziyaretleri.

Esnafla hasb-i hal!

Lunapark.

Umuma açık mekânlar.

Çap bahçeleri.

Ve AVM’ ler anlayacağınız, "hayat" metropol kent Diyarbakır'da, "gündüz saatlerinde" sıcağa yenilmiş, gece "tam hız" vaziyette.

***

Ve gelelim;

Diyarbakır'a "bu yaşanılanlar" yetmiyormuş gibi, "kâbus" gibi çöken, enerji kepazeliği.

Rezil bir hal.

İki haftadır "iliklerimize" kadar yaşıyoruz.

Ve biz de;

Mesleki sorumluluk ilkesiyle günlerdir "yazıp-çiziyoruz".

Her ne kadar düne kadar bu mücadele de "yalnız" kaldıksa da.

Bir okurun ifadesiyle;

"Söz ailesinden" başka kimse sorunlarımıza ve sesimize, kulak vermiyor diye!

Ama bazı kesimleri "kış olmamasına" rağmen, "uyandırdık".

Ani enerji kesintisi.

Ve "hayatı felç" eden voltaj dalgalanmalarına karşı, "haberdar" ettik.

Bir bütünlük içerisinde, "kamuoyu" oluşturduk.

***

İşte dün bu meyanda ki mücadelemiz, "topyekûn" haykırışa döndü.

Sesler daha bir fazla.

"Bir elin nesi var, iki elin sesi var, sözüyle; "sorumluluk" anlamında hareket gelişti.

Tabi dün de; bu konuda çalışmalarımız devam etti.

Arkadaşımız Saffet Azbay, DEDAŞ Bölge Müdürü Cavit Orak’a ulaştı.

Orak’tan elektrik kriziyle ilgili "son durum" hakkında bilgi aldı.

Önemliydi!

Çünkü bugüne kadar hep DEDAŞ İl Müdürü Nihat Nurbaki göz önüneydi.

Perde önünde olması gereken Orak hep geride durdu.

Kaçak misali.

***

Oysaki

Kendisi "Müessese" Bölge Müdürü yani koca bir bölgeden sorumlu!

6 il bağlı!

Çok mu farklı şeyler söyledi?

Hayır, Nurbaki ile paralel konuştu.

Sadece bir fark vardı.

O da tarımsal sulamadan kaynaklanan sıkıntıda en büyük sorunun Şanlıurfa’dan kaynaklandığını ifade etmesiydi.

Şanlıurfa’da daha fazla yüklenme varmış.

Açıklamanın satır aralarında özeleştiri ve itiraflar da vardı.

***

 

Mesela alt yapının yetersiz olduğunu söylemesi!

Sorunun sadece barajlardan kaynaklanmadığını ifade etmesi!

Kesintilerle ilgili halkın etkili şekilde bilgilendirilmemesi.

Peki, bunları söylemesi yeterli mi?

Sorunu çözüyor mu?

Elbette değil.

Sorumluluk makamındaki insanların çözüm üretmesi lazım.

‘Tedbirleri sıklaştırdık devamı gelecek.

Dalgalanmalar olmayacak ama kesintiler artabilir’ diyor Bölge Müdürü Orak.

***

İlginç.

Şöyle ki; Sayın Orak bu kurumun bölge müdürü değil mi?

Müdürü.

Şanlıurfa'da, Mardin'de, Batman, Şırnak, Siirt ve Diyarbakır kendisine bağlı değil mi?

Neden;

"Felakete" dönüşen bu rezalet durumu, görmedi ve tedbir almadı!

Üst makamları uyarmadı.

Baksanıza;

DEDAŞ İl Müdürü Nurbaki diyor ki!

Ben.

Diyarbakır olarak biz üzerime ve üzerimize düşeni yaptık.

Tedbirlerimizi,

TUBİTAK ve TEİAŞ ile DEDAŞ "Bilim Kurulu" tarafından, istişare ederek aldık.

Eğer bir kusurumuz varsa da, bu yüzde 5 bile değil."

***

Yani,

Diyarbakır tedbirlerini alıyor da, Mardin ve Şanlıurfa almıyor.

Ve bunun, ceremesini, mağduriyetini, çilesini, "Çin işkencesini" Diyarbakır ahalisi çekiyor.

Sormak gerekmez mi suçlu kim?

Evet,

Sayın Orak'ın söylediklerine göre kesinti çilesi yaz sonuna kadar devam edecek.

Ondan sonrası mı?

Malumunuz kış geliyor.

Eee kışın zaten Diyarbakır’ın bilinen çilesi var?

Geriye bahar kalıyor.

O zaman diyemi ki;

Sabret Diyarbekirli bahara az kaldı (!).

***

Gelelim;

Toplumsal "duyarlılık" noktasında, etkili kurumlara!

STK'lar.

Örgütlü toplum olmak!

Önceki yazılarımda seslenmiştim; Nerdesiniz diye?

İlla ki, Siyasi meselemi, ideolojik bur durum mu olacak, "çıkıp" konuşacaksınız.

Diyarbakır,

Hal-i perişan vaziyette, siz neden "ketum" haldesiniz?

Dün; bu uyarımı görmüş ve okumuş olacaklar ki dikkate alarak "ses" verdiler!

Anlayacağınız;

STK’lar ilk kez "ideolojik" alanın dışına çıkarak, "asli" görev icra ettiler.

Bu nedenle de tebrik ediyorum.

***

Evet,

Elektrik Mühendisleri Odası.

İHD ve sendikalar.

Kalabalık vaziyette, yaşananlardan dolayı bakanları ve bürokratları sorumlu tutarak istifa çağrısında bulundular.

Doğru bir tespit ve çağrı.

Yerinde.

Şöyle ki;

Eğer bir ülkede, bir bölgede 15–20 gün elektrik yoksa!

Yaşanan elektrikteki dalgalanmalar yüzünden; "insanlar" ölümle burun buruna geliyorsa.

Hatta toplu ölümlerin "riski" ortaya çıkıyorsa.

Elbette ki, "başarısızlıklarının" hesabını istifa etmekle ödemeliler.

***

EMO Başkanı İdris Ekmen’in açıklamalarına bakıyorum.

İfadeler çok önemli.

Bölgeye yıllardır süregelen ihmal,

Yoksun bırakılma ve böylece cezalandırma politikası.

Gerçek tespitler.

Kış mevsiminde yaşanan yaygın elektrik kesintileri.

Yaz aylarında gerilim dalgalanmaları.

Velhasıl yaşamın çekilmez hale getirildi bir "sorumsuzluk" yaşatılanlar.

Yani bölgeyi cezalandırma anlayışı.

***

İstifa çağrıları.

Bunu açıkça ifade ettiklerine göre mutlaka dayandırdıkları noktalar var.

Bir de; GAP'a ilişkin politikanın "kör düğüm" oluşundan bahsedildi ki.

Genel itibariyle;

Bu derler ya "kitabın orta" yerinden konuşuldu.

"Sulama kanalları" ne âlemde dememe gerek yok, zaten hal-i ızdırap vaziyette?

Çünkü demiştiler ki,

2013 yılının başında, 208 kilometrelik bölümü bitirilecek.

Nerde?

Aldığım duyumlara göre; değil önümüzdeki yıl, nice önümüzdeki yıllar geçse de "bitecek gibi?" değil.

Lakin bazı bölgelerde, "iş" rölantiye alınmış.

Çalışma yok.

***

 

Diyarbakır halkı'na da mesajım var.

Voltaj düşüklüğü

Ve enerji kesintisinden dolayı "cihazı" bozulanlar varsa.

Hemen zaman kaybetmeden, mahkeme başvurup "tazminat" talep etsin.

Hakkını arasın.

Ki, hakkını gasp eden ve mağduriyete uğratandan, hesap sorulabilinsin.

Kim kusurlu ise ortaya çıksın!

***

Ama bir gerçek var ki

Enerjideki bu sıkıntı, kesinti ve dalgalanmalar daha çok konuşulacak.

Bakalım; kimleri koltuğundan edecek?

Elbette ki, kusuru, ihmali ve bu işten rant temini olan, "bedel" ödemeli.