EMPATİDE SAMİMİYET
Bülent Arınç.
Seversiniz, sevmezsiniz, onu bilmem!
Size kalmış bir tercih!
Ama nasıl görürsünüz diye sorsam?
Cevabınız;
Bir “demagog mu”,
Yoksa “özü-sözü” bir mi?
Ya da,
Siyasi aksiyonu, “ılıman mı, radikal mi”?
Mülahazaları, hitap seyri, “ikna” paradigması neye hizmettir?
***
Hal-i,
İfadeyle “hangi” kategoriye koyarsanız, koyun.
Karar sizin.
Ama ben; “Arınç’ı hep etkileyici ve akılcı” politika üreten biri olarak görmüşümdür.
Laf çok,
İfade akıcı, “gündem” belirleyici.
Zaten; bu “seyriyle” hep tercih edilendir.
İyi de hatiptir.
Siyasetin de,
Onu bağrında tutması da, “bu etkileyici” özelliğinden kaynaklıdır.
***
Pek tabi ki,
Güneydoğu insanı Arınç’a aşina.
Hükümetinin,
Başbakanının,
Hatta Parti mensuplarının, çok ilerisinde, “Kürt sorununa” bakış ortaya koymuştur.
Hatırlarsak,
Baydemir’le, Arınç’ın sıcak diyalogu ve belediye ziyareti!
Velhasıl,
Bölge mevzu bahis olunca, “kimi zaman” gözleri sululaşıyor.
Kimi zaman da, beklenmedik çıkışla, “farklı bir” görüntü, sergilediği de ayrı bir özelliğini teşkil etmektedir.
***
Evet,
Arınç’ı kısa “özellik” tanımından sonra gelelim, son hadisesine!
Malumunuz üzre;
Cumartesi günü, katıldığı TOBB’un programında konuştu.
BDP Eş Başkanı Gülten Kışanak’ı “isim” vermeden, hatırlattı.
Zaten, bu beyanatından sonra Kışanak açıkça konuştu.
Arınç, empati yaparak Kışanak için ne demişti sözünü bir kez daha okuyalım.
“Önceleri Ona çok kızıyordum, hatta beddua ediyordum.
Ama bir anısını dinledikten sonra, üzüldüm.
Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde genç yaşta, vahşice işkenceler yaşamış.
Ben yaşasaydım. Ben de dağa çıkardım.”
***
İşte;
Bu beyanat, bölgede olduğu gibi BDP’de farklı karşılandı.
Bir kısm-ı “günaydın”,
Bir kısm-ı da, “hakikati” görmede, “hayra vesile” dedi.
Gelelim,
Şahs-i fikri izahatıma, derseniz!
Doğrusu,
Arınç'ın söylemine “empati” noktasında, bakarsak.
Hele ki, yer küresindeki 10 kötü cezaevinden biri olan, E Tipi Cezaevini göz önüne alırsak.
Vaziyet; “hakikatin” beyanıdır derim!
***
Çünkü 12 Eylül;
Cuntasının “kirli ve karanlık” mazisini bilmeyen yoktur.
Değil,
Diyarbakır E Tipi Cezaevini.
Diyarbakır’ı,
Güneydoğu’yu, Doğu’yu her karış toprak yapısıyla; “işkence haneye” çevrilmişti.
Toplu infazlar.
Köy boşaltmalar,
Toplu sürgünler, faili meçhul cinayetler.
Sorgusuz, sualsiz, despot, faşizan bir içtihatla, “ayrıştırıcılık” körükleniyordu.
Ve bugünlere gelindi.
***
Yani,
Çıplak ve safihane beyinle “empati” yapılırsa.
12 Eylül,
Ve sonrasındaki, “vesayet” faşizanlığının, her resmine bakıldığında.
Değil dağa,
Ülkeyi, “terk-i diyar” kaçınılmaz olduğu gibi.
Bugün; “yerinden, yurdundan, memleketinden” olan milyonların, hal-i vaziyeti bundan dolayı değil mi?
O gün, daha bir kaç yıl öncesine kadar da.
“Kürt” kelimesi hatta “Kürdüm demek” potansiyel bir suç teşkil ediciydi.
***
Onun için;
“Kürtler ve Kürt hakları” mevzusu yeni değil.
Ve yeniden keşfine de gerek yok.
12 Eylül’ün,
Bu işin “ayrıştırıcı” körüğü ve temeli olduğu hepimizin malumudur.
Kırılmanın müsebbibi!
***
Sonuç itibariyle, şu noktaya gelmek istiyorum.
Kim ne düşünürse düşünsün.
Ya da neyi kabul ederse etsin.
Bir kere;
Ülkenin kanayan en büyük “hadisesi” Kürt mevzusu.
PKK’da,
BDP’de,
Diğer siyasi akımlar da, “hepsi” hadisenin, içyapısına ait.
Bunun için de;
Çözümsel aksiyonda “komplike” bakış ve içtihat gerek.
Şu ayrı,
Berisi ayrı, bu değil formülesi, yanlış!
Zaten, çözümsel kalışı da, “ayrıştırmaya” yeni ayrıştırmaların eklenmesidir.
***
İşte,
Empatiyi bu “halisane” ruh ve beyinle yapmamız gerekir diyorum.
Batı da,
Doğu da, “bu empati” sorgusuyla, bin yıllık geçmişin “kudretini” karar kılıcı kılmalı.
Ki “Halklar” birlikte, çözüm sağlayabilsin.
Bu sorunu, biz çözebiliriz.
Samimi bir empatiyle, kaçınılmaz görmek gerekir.
Ne dışarıdaki bir güç.
Ne de farklı meşrebin, beşerileri, “bize huzuru ve barışı” getirmez.
Getirirlerse bilmeliyiz ki her daim; kavga ve çatışmayı, “körükletir ki”, muhtaciyetimiz onlara daim olsun.
***
Evet,
Mülahazaya nokta koyar isek.
Diyorum ki,
Bülent Arınç’ın Kışanak’a yapılan “zulmü” görme babındaki empatisi.
Her ne kadar geç,
Ve “günaydın” yeni mi keşfediliyor, yorumlarına hâsıl oluyorsa da.
Önemsediğim gibi, olumlu bir duruş.
Ama velâkin,
İlerisi için “altı” doldurulacak, hakikat-i ikmali inşa edecek, “güven” tesisinde, kuşkuluyum.
Neden derseniz?
O da, Siyasetin “DNA”sında var olan ve Kürt meselesine her daim aynı “İki yüzlülükle” bakan; “samimiyetsizliktir”.
Onun için,
Empati güzel karşı tarafı anlaya bilmek için.
Ama samimiyettir; “çözümü” getiren!