EN AŞAĞILIK ZİHNİYET!..

Zihin bunaklığı mı, kör taassup mu?

Her ne ise!

İktidar muhalifliği, "şer'in ve ihanetin de" ötesine geçmiş durumda.

Baksanıza!

Suikastçı için, "hala" mensupu olduğu örgüt dışında farklı bir "örgüt tanımı" var.

Neymiş; El Nusracı!

Niye?

Büyükelçiye "kurşun" yağdırırken, attığı sloganda; "Halep demiş, Şam demiş?"

Yani...

Aydın'lı Mert Altındaş adlı terörist; El Nusracı…

***

İyi de!

Diyelim ki, El Nusracı…

O zaman ne diyecekler..

Diyecekler ki, haa. İşte yakalandın.

İktidar'ın adamı.

Suriye'de onlara silah yardımı yapıldı.

Lojistik destek verildi.

El Nusracı ise, hükümetin tek adamıdır.

İşte, "sinsi" zihniyet!

***

Görmüyorlar.

Duymuyorlar.

Ama konuşuyorlar, yazıyorlar…

Katil.

Eli silahlı katıl Polis…

Tepeden tırnağa.

Giyiminden, kuşamına.

Yaşamından.

Aile fertlerine.

Okuduğu okul, aldığı burs.

Kaldığı ev.

Velhasıl; yediği, içtiği, arkadaşı-dostu bile kendisini ifade ediyor.

***

Diyor ki...

Eeeyy ahali.

Ben varya, ben FETÖ'cüyüm…

O'nun "teröristiyim".

Abilerimden,

Pelsinvanya'dan aldığım emri yerine getirdim.

Benden bu kadar…

***

Ama ne var ki!

Hala da, "bunak kafalar" aynı teranedeler.

Bozuk plak gibi.

Hükümeti.

Devleti.

Velhasıl Türkiye Cumhuriyeti devletini; "nasıl" dizayn edebileceğiz.

İçerde ve dışarıda, nasıl itibarsızlaştırabiliriz.

Hatta "terörist ülke" dedirtebiliriz gafletindedirler.

***

Devşirmeler...

Sosyal medyadaki bazı tanımlar.

Hele ki, bazı sol fikir sahipleri.

Ulusalcı.

Kemalist.

Jakoben anlayışın fikri zadelerin…

Meseleye bakışı.

Getirdikleri yorumlardaki, "ithamlar."

En aşağılık hallerini ihtiva ediyor…

***

Yeter ki, iktidar yara alsın.

Yeter ki, Cumhurbaşkanı güven kaybetsin.

Yeter ki, Türkiye itibarsızlaşsın.

Yeter ki, toplum "infial" içerisine girsin.

Koas çıksın...

Ülke "kan gölüne dönmüş."

Suriye'ye.

Irak'a.

Mısır'a, Afganistan'a dönmüş…

İnsanlar birbirini boğazlayarak, öldürmüş.

Kimin umurunda...

Hiçte ama hiçte umurlarında değil.

***

Onun için diyorum ki!

Dünde, önceki günde ki her daim ifade ediyorum…

Dıştan gelen saldırı...

Dış düşmanlar.

Pek tehlikeli, olmaz.

Üstesinden gelibiliriz.

Ona göre güvenlik kalkanımızı, kalemizi inşa ederiz.

Bizim için, en büyük tehdit.

En büyük düşman.

En sinsi faaliyet; "içimizdeki şer güçlerdir..."

***

Tarihi bir sözdür.

Ağacı kurutan.

Ağacın içinde, üremiş kurttur!

İşte biz bu içimizdeki kurtçukları temizlemeliyiz.

Sineklerle değil, bataklıkla mücadele etmemiz lazım!

***

EL BAB'TAKİ ŞEHİTLER...

Hiç kuşkusuz ki!

Her zorluğun.

Her acının.

Her çaresizliğin.

Bir refahı var, bir sevinci ve bir çaresi vardır…

Türkiye.

Hal-i hazırda; "çok yönlü" açmazların cenderesinde…

***

İçten saldırı altında.

Dışarıdan, kumpas vari baskı altında.

Gün çatışmasız.

Gün şiddetsiz.

Şehitsiz, ölümsüz, katliamsız geçmiyor.

İşte son acı haber.

16 Şehit.

El Bab bölgesindeki, terör örgütü DAEŞ saldırısı.

***

Gene yüreğimiz yandı.

Gene acılara, üzüntülere, gözyaşına boğulduk.

"Ateş düştüğü yeri yakıyorsa da.

Gelinen aşama itibariyle.

Hepimizin.

Tüm ülke sathındaki herkesin; "ciğerini" dağlıyor…

***

Bakınız!

Bu acı üzerinde bile; "ihanetlikler" ihtiva ediliyor.

Zihniyet yine aynı zihniyet.

Düşünebiliyor musunuz?

Daha düne kadar.

Bu hükümeti, DAEŞ'e" destek vermekle suçlayan.

Silah veren.

Lojistik imkân, sağlayan…

Bunları.

Koruyan, kollayan Türkiye diyenler.

İktidarı itham edenler…

Ki aynı minvalde.

Kilis'e,

Ceylanpınar'a,

Hatay'a "Suriye'den" bombalar gelirken.

Asker-sivil şehit edilirken…

Ey hükümet, "nerdesin" diyenler.

Bakınız.

Biz diyorduk ki; "işbirliği" içerisindedirler.

O'nun için.

Saldırılara "göz yumuluyor, karşılık verilmiyor?" deniliyordu.

***

Ama bugün.

Fırat Kalkanı operasyonu başlatıldı diye.

TSK bölgede yer alıyor diye.

DAEŞ'e karşı "amansız" mücadele veriliyor diye.

Çatışmalarda; "şehitlerimiz" oluyor diye.

Karşı reflekstekiler diyorlar ki.

"Dünyayı siz mi kurtaracaksınız.

Ne işiniz var Suriye'de.

Şehitlerimiz, kimin için ölüyor?

Askerimiz oraya girmesin. Hemen çıksın…"

***

İşte.

Gafletin de.

Delaletinde…

Zilletin de.

Kalleşliğin de bu kadarı olmaz; "dedirten" bir halliyeti ruhiyata sahip olanlar..

Keseri ülkesinin, milletinin, devletinin ayağına ha bire vuruyorlar..

Eee…

Boşuna söylenmiş bir söz değil…

"Bunlar haşhaşi" diye…

***

KAHPE İÇERİDEN OLURSA?

Tarih.

Ders-i ibretler ihtiva ediyor.

Ne diyor?

Bütün kaleler "içerden" yıkılır…

Bizim tarihimiz.

Osmanlı'dan bugüne kadar…

Her çöküş.

Her yıkılış.

Dağılma ve kaos; "tamamen" içteki "satılmış piyonların" işbirliğiyle olmuştur.

***

Şair'in ifade ettiği gibi…

Kahpe içerde olunca.

Kapı kilit tutmaz oğul.

Halk içinde bozgunculuk yapan.

Bilesin ki haindir oğul."

***

ESAS AKIL

Doktor’a.

Akıl hastanesine giden biri sorar.

Der ki…

"Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?"

Doktor'un cevabı şöyle olur.

"Bir küveti su ile dolduruyoruz.

Sonra hastaya üç şey veriyoruz.

Bir kaşık, bir fincan ve bir kova.

Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz."

Doktor sorana der ki.

"Siz ne yapardınız?"

Adam’ın cevabı şöyle olur…

"Ooo!

Anladım.

Normal bir insan kovayı tercih eder.

Çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük."

Doktor, "hayır" der…

Sonra da...

"Normal bir insan küvetin tıpasını çeker" der…

Akıl…

Varlık fikriyatıyla, sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır.