Esnafın hal-i vaziyeti?
Hafta sonu;
Dağkapı semtinde yürüyoruz.
Kaldırımlar insan hareketliliğiyle dolu.
Hava da, yağışlı.
Çiseliyor, yağmur tanecikleri.
Yüze vururken, farklı bir duygu gelişiyor insanda.
İstiyorsun;
O çiselemenin tekrarını ve yüze bir damlanın daha düşmesini.
***
İşte böylesi,
Bir ruh haliyle Balıkçılarbaşına doğru yürüyorum.
Önce bir ses.
Ardından, dürtükleme, “Baba... baba...” diye!
Evet,
Yanımda Oğlum Eşref var.
Birlikte yürüyoruz!
Halk arasında, Koryusuf diye tabir edilen, “Baharatçıya” doğru!
Seslenişine karşılık; hayrola dedim!
Tabi cümlenin sonunu getirmeden; “size sesleniyorlar baba.”.
Sesin geldiği tarafa bakıyorum.
***
İzzet usta.
Komşu esnafla, dükkân önünde ayaktalar.
El-kol hareketiyle tepki veriyor.
“Unuttun bizi, insafsız”
Bu serzenişin ardından, hep bir ağızdan ekliyorlar;
Buyur.
Gel bir çay içelim...
Bugün biraz da bizim derdimizi dinle.
Ne gelenimiz-ne gidenimiz var?
***
Eee.
Gidilmez mi?
Nerdeyse, 3 yıla yakın bir zaman dilimi oldu, birbirimizi görmeyeli!
İzzet usta.
Yanında, Seyidhan ve Mehmet abi.
Derken diğer komşular geldi.
Ekseriyeti de, o bölgede Ayakkabı sektörüyle ilgilenen esnaf.
Bir aile misali.
Gün öğlen olmasına rağmen, çarşı biraz durgun.
Malum bilirsiniz,
“Çarşıya şev idi”nin, Ekincilere bakan kaldırım kesiminde, tezgâhlar hep bu sektörü ait.
***
Gören.
Duyan geldi, bir anda iki metrelik dükkânda, onlarca esnaf.
Dinliyorum.
İlk tepki ve serzenişleri hali yüksek!
7’den 70’e
Tüm Diyarbakır ahalisinin isyan ettiği “Elektrik” kesintileriyle alakalı ilk söz!
Hele ki,
Son günlerde havaların aşırı derece de yağışlı olması.
Ki, gün ile gece karışımı bir hava.
“Ne ışık var.
Ne de ısınacak, halimiz.
Hava da buz kesiyor, dükkânda duramıyoruz” diyorlar!
***
DEDAŞ’a hayli öfkeliler.
Ne soranları var.
Ne de telefonlarına, şikâyetlerine kulak veren!
Doğrusu,
Diyarbakır talihsiz ve sahipsiz bir hal-i perişanlıkla, “DEDAŞ” işkencesi yaşıyoruz-yaşıyorlar!
“Yazıyorsunuz.
Çiziyorsunuz.
Yahu, şu siyasiler, milletvekilleri görmüyor mu?
Hiç mi, gazete okumuyorlar.
Olup bitene karşı vicdanı sızlayan yok mu?”
Demek ki, görmüyor-okumuyorlar-şehri bilmiyorlar?
***
Elektrik kesintileri kadar.
Esnaf olarak,
Kapkaç,
Hırsızlıktan da çok şikâyetçiler.
Diyorlar ki,
Gün, “kapkaçsız-cepçilikten” geçmiyor.
Cirit atıyorlar.
Öyle ki, buralara artık vatandaş gelmekten korkar oldu.
“Polise şikâyet ediyoruz.
Ya da polis olaylara şahit oluyor.
Yakalıyor, gözaltına alıyor.
Ama bi bakıyorsunuz ki, iki üç saat sonra, yine çarşıdalar.
Hem de böbürlene böbürlene geziyorlar.
Biz buradayız” diye!
***
Artık,
Çete vari geziyorlar.
Şikâyet edeni bildiklerinde, gidip tehdit ediyorlarmış?
Ellerinde satır.
Kimin de silah var.
Göstere göstere!
Çoğu, uyuşturucu bağımlısı.
Kimi, bally çekiyor.
Kimi esrar içiyor.
Çekinmiyorlar, esrarlarını, ballylerini ulu orta çekiyorlar.
Kalabalıktan bir ses;
“Az önce bir grup buradaydı.
Keşke görseydiniz.”
***
Derler ya.
Bir dokun bin ah işit misali.
Esnaflar ve Sanatkârlar Odası’nda da sitemleri var.
Sorunlarına “gerekli” hassasiyeti gösterilmiyor.
“Kaç yıl oldu, Başkanın gelip bizi sorduğunu görmedik”!
Tam bu esnada;
Onlara “çevre temizliği” eleştirisi getiriyorum.
Çünkü, çevre hayli kirli.
“Bu çöplük” neyi diye?
Dükkânınızın önünü temizlemiyor musunuz diye çıkışıyorum.
Haklısınız diyorlar.
***
Ve hemen ardında savunma yapıyorlar.
Ama bunda;
Esnafın suçu yüzde 25 ise Belediye’nin suçu bilesiniz ki yüzde 50.
Buralardan alış veriş yapanın da, suçu var.
O da; yüzde 25
İstatistiği rakam da veriyorlar.
Ben de,
Başkan Osman Baydemir’in “eleştirisini” hatırlatıyorum.
Kimse, temizliğe önem vermiyor!
***
Aslında;
Genel bazda temizlik bilinci ne yazık ki eksik!
Belediye sabah temizliyor, sonrası yok.
Sabah bir, akşam bir.
İnsan sirkülasyonu burada yoğun!
Günde 3–4 kez buralar temizlenmeli.
Ama yapılmıyor.
Bizde poşetleri, kartonlara nere atalım mecburii!
Ancak burada birikiyor.
***
Vergiden de şikâyetçiler.
Hele ki,
Bağkur ve diğer, resmi vergiler var ki, bel büküyor!
“El insaf” diyerek!
Tam kalkarken,
Ticareti soruyorum, nasıl “alış-veriş” varmı diye?
Hepsi bir ağızdan; “ne gezer?”
Siftahsız, kepenk kapatıyoruz!
Buarada, esnaflardan biri de mırıldanıyor, çekinceli bir üslupla.
“Şu kepenk kapatmalarda olmazsa”.
***
Bu siyasi,
İfadenin ardından, süreçle alakalı bir soru geldi.
“Nasıl.
İnşallah barış sağlanacak değil mi? diye!
Yüzlerde bir tebessüm.
Ve olgun bir beklenti.
Kamuoyuna,
Yansıyanları özetliyorum kendilerine.
“Mutlu oluyorlar”.
Yeter artık,
Kan akmasın, insanlar ölmesin.
Bir an önce, bu barış sağlansın.
***
Bir de uyarıları var.
Eğer bu süreçte heba edilirse, provokasyonlara kurban giderse.
Ya da taraflar; birbirlerini “aldatırsa”.
Birer oyalama olarak görülürse.
Geri tepmesi büyük olur.
Ki bunu da ifade etmek ve düşünmek bile istemiyoruz diyorlar!
Bakın.
Ne kavga, ne silah, hepimiz “ölü bir ticaret” ortamında olsak bile, yüzümüz gülüyor.
Huzur var...
***
İnşallah.
Bu süreç gülen yüzleri daim kılarak, çözüm sağlanır.
Hatır isteyerek ayrılıyoruz.
Son durak;
Japon pasajı diyor, Eşref.
Girişte, etrafımızı sarıyorlar.
Onlarda sağolsunlar, hepsi tanıdık!
Alaka.
İkram ve muhabbetle, karşılarken, “tepkiler” aynı.
Onlar için;
En büyük sıkıntı müşterilerin araçlarını park etme sorunu!
Otopark!
Balıkçılar başında var.
Ama pek, o bölgeye giden yok
Bilen de yok!
Çünkü,
Müşterilerimizin çoğu diyorlar ki yabancı!
Kapı önü otopark imkânı istiyorlar.
Tabi biraz da, trafikten “müsamaha!” bekliyorlar...
***
Dönüyoruz!
Tekrar aynı güzergâhtan, aracımızı park ettiğimiz Dağkapı ya yönelerek!
İşte, Cumartesi günü böyle bir havayı solduk!
Pek tabi ki,
Mesajım var, “hasb-i hal”deki konuların muhataplarından, duyarlılık ve alaka bekliyoruz.
Kadim şehrin,
Açıkhava müzesi Sur içindeki esnafın, “serzenişi” bu meyanda!
İlginize!