EY KAHROLASI 12 EYLÜL

Ve,
Takvim yaprağında, bugünün tarihçesi.
Evet,
Bugün 12 Eylül'ün 31'inci yıl dönümü.
Yani,
Askeri vesayetin icra ettiği "darbenin" yıl dönümü.
Tarihteki, lanetli bir dönem!

* * *

İşgal etti,
Düşünceleri, yürekleri. Pranga vurdu dillere.
Öncesinde,
Hayata geçirdi, kanlı olayları.
Siyasi cinayetler.
Sokak,
Ve üniversite gösterileri, 1 Mayıs'taki kanlı katliamı.
Vesayetin,
Emeline kavuşmasıyla, bu kez askeri zülüm icra oldu.
Yargısız infazlar.
Savunmasız ve yargısız idamlar.
Hapisler.
İşkenceler.
Sürgünler, cezalar.
Her şeyden mahrum bırakılarak, "yasaklı" olmak.
Binler değil,
On binler bile değil, yüz binler "fişlendi", fişlendirilerek, acılara boğuldu.

* * *

O neslin,
Bir ferdi olarak, "hesap sorma ve sorulmalı" çağlığı atarken.
Halen içimizdeki "zehri" bi faşizan vesayetin yüzüne, akıtmış değiliz.
Neden,
Niçin icra ettin "kardeş kavgasını" ve bir nesli harcadın, vesayetin için?
Gayen 27 Mayıs Anayasası'yla gelen "Hak ve özgürlükleri" ortadan kaldırmak.
Ve kendini, daima idame ve istenilen olabilmek için de, "örgütlü" derin yapılar oluşturmak.
İşte, bugün maskesi düşen, Ergenekon ve ergenekonvari diğer yapılar.
Bitti.
Artık o dönem yok.

* * *

Dün,
78'ler, aslında 68'ler de konuştu, konuşmalı, yürüdü.
12 Eylül'ün,
İbrethanesi E Tipi Cezaevi önünde, toplandı.
Seslendiler;
O ibrathanede olup bitenlerin "gün yüzüne" çıkması ve sorgulanması için.
O günün,
İdareci ve askeri yapısı "yargılansın" diye, Cezaevi araştırma komisyonu kurulsun dediler.
Evet,
Yüzleşilmeli, 12 Eylülle bizler ve o günün mağduru olan diğerleri.
Nasıl ki,
O günün vahşetiyle "içimize" enjekte edilen zehir var ya.
İşte o zehri akıtalım o yüzlere.
Ki bir daha yaşanmasın, yaşatılmasın "O hainane" kanlı, darbeler.
Hep,
Anlasınlar ve bilsinler, yüzlerinde bir "utanç tablosu" olduğunu.

* * *

Pek tabi ki,
31 yıl sonra konuşabiliyorsak, O ibrethanelere lanet getirebiliyorsak.
Dilimize,
Vurulmuş prangadan kurtulmuşsak.
Kimlerin,
Bu ülkeye utanç ve soykırıma giden bir neslini yok etme gayretkeşliğini, ortaya koyduğunu konuşabiliyorsak.
O zaman,
Bugünün kısmi de olsa, atmosferini ve demokratik hayat nizamını "korumalıyız".
Ki bir daha, birileri "bu havayı" bozmasın.
Rahmetle,
Anıyoruz, 12 Eylül'ün bize kaybettirdiği gençleri ve yürekleri.
Hepsi,
Can, hepsi yürekten bir parça.
Yargılanmalı,
Kenan Evren ve komutasındakiler.
Hesap sorulmalı, "co" ve co'ların sahiplerine.

* * *

İÇKALE ÖMRÜMÜ YEDİ
Ah şu;
Bir türlü bitirilmeyen İçkale restorasyonu!
Mahluk bir hadise.
Öyle ki;
Yılan hikâyesi döndü.
Önceki gün;
Kültür Bakanı Derviş Günay Diyarbakır'daydı. Ve ilk işi de orayı görüp-incelemek oldu.
Onun dediği gibi;
"Bu içkale ömrü yedi".
Alın benden de o kadar.
Aynen de öyle.
Sayısını,
Artık hatırlayamaz oldum, buradan "kaç kez" yazdım; "İçkale" ne zaman, bitiyor.
Diyarbakır'ın kültürüne,
Ve turizmin hizmetine ne zaman "açılacak" diye!
Tık yok.

* * *

Dile kolay,
"Oluk gibi" para akıtıldı ama "ortaya" hiç bir şey yok.
Daha doğrusu;
"Biten" bir tarafı bile yok.
Şuan ki,
Hal-i durumu, sözde restorasyona rağmen, "bir önceki yıldan" daha berbat.
Yani,
Bitirilmeyen bir yapı.
Yarım-yamalak,
"İşbilmez" bir kurumsal işleyişle, "eskiden" daha harap vaziyette.
Atıkların,
Bile temizlenmediği bir "mekândan" siz ne beklersiniz?
Vitrini,
Olmayan bir mekânın, cazibesi olur mu?
Mümkün değil.

* * *

İçkaleye giden yol,
Çevre düzenlemesi, ya da çöplük alanı.
Velhasıl,
Çirkinliklerini "ortadan" kaldırmadığınız bir, yapının restorasyonu ne yazar?
Bakan,
Güney'in gördüğü manzara karşısında söylendiği gibi, "bugün sinirlenmeyeceğim".
Evet
Ben de, bu yazımda fazlada "sinir harbi" yaratmayacağım.
Ama,
Yüksek sesle ve kesin bir tarih istemiyle söylüyorum;
"beyler ne zaman bitecek bu İçkale restorasyonu?”
Deyin!
13 yıl daha mı bekleyeceğiz?
Görünen,
Manzara kılavuz istemez boşuna denilmemiş.
Eğer,
Fiskaya, Hazreti Süleyman Camisi.
Ve İçkalenin kendisi.
Restorasyon ve Kentsel Dönüşüm'ün şuan ki "girdap" haliyetiyle, seyrederse.
Her türlü,
İddia ve yemine varım ki, "Bu yapılar" değil, bir 13 yıl daha alır "ömrümüzden".
Çünkü,
Ne nitelikli iş bilen, ne de nitelikli "işi kuşanabilen" var.
Politize,
Olmuş hal-i ruhiyetin icra ettiği bir, yönetim ve işleyişten, üstadın ifadesiyle "ne beklenebilinir ki".
Şuan ki,
Orta yerde olan "mevcut" yapıdan başka.

BİZDEN DE BİR SELAM, YOLLAR BERBAT!
Evet,
"Bu içkale ömrümüzü yedi".
Unutmadan,
Bakan Günay'ın Başkan Baydemir'e selamı vardı.
Yollardaki,
Çevre düzenlemesiyle alakalı, eleştiri mahiyetindeki bir selamdı.
Belediye,
Genel Sekreteri Mustafa Yıldız'a "aldırdığı" notta Bakan şöyle, selam gönderdi?
"Selam söyle Osman Beye”.
Az siyaset, çok hizmet.
Belediyecilik bu. Tersini yapmayın gözünüzü seveyim" dedi.
Selam'da,
Elbette ki "siyasi" yerme kokusu hâsıl ise de; şu şehir içi yolların harap hali.
Köstebek yuvasını andırması.
Temizliğe yeterli önemin verilmeyişi.
Velhasıl belediyecilik hizmetinde bir hayli, "kötü bir seyr-ü sefer" var.
Yani,
Bakan Günay'ın o siyasi kokan mesajının gerçek hali de yok değil.
Haklı.

* * *

Söz,
Kent yaşamından açılmışken, bir eleştiri de benden diyorum.
Ki öyle inanıyorum ki,
Bu eleştirime Diyarbakır ahalisinin hepsi, firesiz katılıyor.
Evet,
İstasyon caddesi.
Yenişehir'in arter sokakları.
Dağkapı ve Bankalar Caddesi.
Urfakapı.
Mardinkapı Mezarlık bölgesi.
Asfalt,
Dönemi nerdeyse bitecek, hala buralardaki yollar "hendek" gibi.
Bir taraftan,
Doğalgaz borularının döşenmesiyle, eşilen yollar.
Diğer yandan,
Vatandaşın kendisine has, eştikleri.
Mevzuata,
Göre bu durumlarda "belediye" bir miktar para alıyor.
Her kim,
Yolu kazar veya eşerse. Yani bozarsa, "asfalt bedeli" alınır.

* * *

Evet,
Başkan Osman Baydemir'e.
Ve Tabi ki, kentin "dokusundan" sorumlu olan herkese.
Kurumlara,
Ve onun başında bulunan yetkililerine.
Biraz,
Hizmet biraz da "yerinde" görebilme, gayreti.
Çünkü
Bu kentte hepimiz yaşıyoruz!