GELSİN SİPARİŞLER…
Biz yazdık, kayyumları…
Tabi "hak" edene…
Çağrı yaptık…
Yanlışları dile getirdik…
Hak, hukuk, adalet dedik…
Şeffaf olun…
Hesap verilebirlik gerekli…
Şaibeleri…
Yolsuzluk…
Usulsüzlük…
İhale peşkeşliğine dair spekülasyonlar, "mide" bulandırıyor…
Neyin nesi?
Çıkın açıklayın…
Hem biz…
Hem Diyarbakır kamuoyu; "bilgilensin!"
Hizmet var…
Çalışma var…
İş…
Asfalt var, ama velâkin; "bunlar da" var?
Yani yanlışa yanlış…
Doğruya doğru…
İki hakikat ve gerçekçilikte bunu gerektirir…
***
Ama…
Ne yazık ki, "bazı kayyumlar" için ucuz tarafında…
Şu, bu demeyeceğim…
Ki onlar kendilerini bildiği gibi, "ahali de" duruma ırak değil…
Biliyor…
Son günler de, aha bu kayyumlar!
"Siparişli" medya, arzında…
İstanbul patentli…
Ki bilinen "simalar…"
Gözü kapalı, "her şey süt limanmış" gibi; arz-ı endam ediyor..
Methiyeler, diziyor…
Sanki bu şehrin…
İş, aş, ekmek, istihdam…
İmar…
Şehirleşme, yeni yapılar yokmuş gibi…
Tek sorun; "asfalt…"
Ki bu asfalt hikâyesini de, ihale "serüvenini" de bilahare aktarmıştım…
***
Neyse!
Kolay gelsin…
Şu bilinmelidir ki; Ankara…
Hele ki, İçişleri Bakanlığı…
Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "olup-bitene" vakıf…
Takipte…
Önümüzdeki günlerde; "karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu" misali!
Siparişli, yazarlar.
Davetli, haberciler…
Birilerinin nam-ı hesabına icra ettikleri görevin "ayıbı" yüzlerine sille olarak dönecek…
Ne demişler…
Bir gülle bahar olmaz…
Hele hele; "çiçek ve böcekle" yamalı bohça, dikiş tutmaz!
Yalanın makyajı, yatsıya kadardır.
***
D.Ü'DE NELER OLUYOR?
Klişeleşmiş bir ifade…
Ama…
Ne dersin, yaşanan ve yaşatılanlar zorunlu olarak, ifade ettiriyor…
Evet…
D.Ü.'de neler oluyor…
Her zaman ki gibi; "neler" olmuyor ki?
Keyfiyet yine revaçta..
Baksanıza, 180 işçi kapı önüne konulmuş…
Gerekçe; yok…
Gece yarısı gelen bir telefon..
Görülen lüzum üzerine; "iş akdiniz feshedilmiştir”…
Yarın işe "gelmeyin!"
Peki, ama "neden?"
Hırsızlık mı yaptık?
Mal mı, çaldık?
Ne gibi bir kabahat işledik?
Suçumuz ne?
İdari bir tasarruf, görülen lüzum üzerine!
O anki, psikolojiyi…
İnsanda yarattığı çöküş…
Tarifi mümkün değil…
Önceki gün, hastane önünde "haklarını" aradılar…
Tepki verdiler…
Mikrofonlara konuşup, "etkili ve yetkili" zevata seslendiler…
Neden; "işimize son verdiniz" diye?
Şu ana kadar kimseden; "çıt" yok?
Ki Üniversite yönetiminin, artık klasik duruşu…
Görmedim…
Duymadım…
Bilmiyorum…
***
Tabi, araştırdım…
Vakanın arkasındaki sır nedir diye?
İki "inlik" sonuç söz konusu…
Birincisi, "temizlik" firmasının el değiştirmesi…
Ki "temizlik" ihalesinde dönen "kirli" çarka da bu vesileyle, vakıf oldum…
Kim kimi koruyor diye?
25 yıl Üniversitenin "temizliğini" yap…
İhalelerini al ama ihaleye çağrılma…
Sakıncalı…
Geçmişi bir dizi, mevzua açık olana gel beri gel beri de…
Neyse; bilahare bu mevzua yöneleceğim…
Ankara, Diyarbakır, Üniversite "duraklarına" dair…
Şimdilik mesele; 180 işçinin "işten neden çıkarıldığı?"
***
Malumunuz üzere…
Cumhurbaşkanı Erdoğan..
Başbakan Binali Yıldırım..
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu…
Uzun bir süredir; "taşeron işçilere" kadro tesisi çalışması içerisinde…
Ki, Sarıeroğlu "yıl sonuna kadar inşallah sonuçlanacak" demişti…
Şimdi…
Kamuda çalışan "binlerce" işçi…
Ki, Üniversite'deki "taşeron işçiler de" dahil…
Bir umut…
Bir hayal…
Büyük bir beklenti içerisinde; "kadro" beklerken!
Böylesi bir infazın icrası; "hiç de hayra" alamet değil…
Birileri birilerine, "kadro temini" için, kontenjan "ayarı" içerisinde bulunuyor…
Yazıktır…
Günahtır…
İnsanlık dışıdır…
Hakkın, hukukun "gaspıdır"…
Tabi aldığım duyumlara göre…
Bu birileri…
Salt 180 işçinin iş akdinin feshiyle; "yetinmeyecekler?"
Gerisi var…
Bu rakamın iki katının olabileceği ifade ediliyor…
İşçilerden birinin attığı çığlık gibi…
Biz FETÖ'cü müyüz?
Biz, KCK'lı mıyız?
Biz, DAEŞ miyiz ki; bizi işimizden, aşımızdan, ekmeğimizden, geleceğimizden ediyorlar…
***
Velhasıl kelam!
Keyfiyet, menfaat ve tabi ki "sinsilik" içeren "işçi" infazına!
Özellikle.
Cumhurbaşkanımız,
Başbakanımız,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız,
İl Valimiz,
Dicle Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Talip Gül’ün, "duyarsızlık içerisinde" olmayacağını ümit ediyorum…
Ki kalmazlar…
İşin muhakkak ki çözümüne, salahiyetine gideceklerdir…
Çünkü 180 kişinin "işsiz, aşsız" kalması!
Birçok "olumsuzluklara" vesile olabileceği gibi…
Şer oluşumların da "iştahını" kabartır…
Birilerine de, "cesaret ve bahane" olur ki "işçinin hak ve hukuku" ayaklar altına alınmaya başlar…
Onun için; sesleri duyulmalı…
Kulak verilmeli…
Yaratılan dertlerine de derman olunmalı…
***
LAS VEGAS KATLİAMI…
Çok şey söylenir…
Çok maniler dizelenir…
Çok ama çok, "terörle" alakalı, fikri analizler yapılır…
Ki, hal-i hazırda yapmayan yok…
Ama "teröre ve terörizme", söylenecek tek söz var…
Nitekim ABD için de aynı…
"Ne ekersen, onu biçersin…"
Özeti, bu!
Terörü beslersen "terör" seni vurur…
Şiddeti uygularsan, "şiddet" seni vurur…
İnsanlık dışı, "politika" üretirsen, "insanlık dışı" karşılık görürsün…
Ne demişler…
Her şey zıddıyla, meşhurdur…
NERDEN NEREYE?
Kim inanırdı ki, kim diyebilirdi ki?
TSK'ya…
Karargâha…
Nizamiyeye…
Komutanlıklara…
Orduevlerine…
Askeri kurumlara "başörtülü" bayan girecek?
Ya da "resmi görevlilerin" eşleri, başörtülü olacak?
Namazında, niyazında…
Ve "gümüş" yüzük takacak diye?
Öyle ya…
28 Şubat akımı vardı?
Hangi General…
Hangi komutan "Başörtüsüne, tesettüre, namaza, ibadete, inanca" ne demedi ki?
Ne cezalar…
Ne yargısız infazlar yapmadı ki?
Kimler, hangi gerekçelerle "ihraç" edilmedi ki?
Kimler, Peygamber efendimiz (S.A.V)’e "çöl bedevisi" demedi?
Kimler, Kur'an-ı Kerime "orman ve çöl" kitabı demedi ki?
Ve daha neler?
Cumhurbaşkanın "başının örtülü" olduğu için, reddedilen…
Başbakanın "eşi tesettürlüdür" diye Askeri hastaneye alınmayan…
Bir zihniyet vaki iken…
Bugün, "nerden nereye" diyecek noktadayız…
Evet…
Bugün, TSK’nın tarihinde bir ilk…
Ki milat diyebileceğim…
Cumhuriyet tarihinden bu yana, "yıkılan" bir tabu…
Artık "Kara Harp Okuluna" başörtülü öğrenci alınıyor…
Eğitimini görüyor…
Özetle…
Türkiye "asli kimliğine, milli vasfına" dönüyor…
Zincirleri kırmıştır…
***
REİS MTV'YE EL KOYDU…
İki gün önce yazmıştım…
MTV'deki "fahiş" zammı?
Emekliye yüzde 3,4…
Memura yüzde 7…
Ama MTV'ye yüzde 40…
Emlak vergisine de yüzde yüz zam olur mu?
Bu adaletsizliğe…
Beklenti, Reis'in "el koyması…"
Naci bey'e de "bu zam çok, yeniden gözden geçirin, düşürün" diye…
İşte bu emir, Yasama yılı resepsiyonunda geldi…
Ve Bakanlar Kurulunda konuşuldu…
Bozdağ açıkladı, "Naci bey'e MTV zammı aşağı çekilsin" denildi…
Eee "halkın gönlüne girebilmek işte bu!"
Çığlığı, feryadı görebilmek, ona göre "hassasiyet" göstermek…
***
MEHMET UZUN PARK…
Güzel bir açıklama…
Ki, darısı, diğer "zihin" dağınıklığı içerisinde olan, kayyumlara diyelim…
Evet…
Sosyal Medyada…
Ve bazı sol gazetelerde, "Mehmet Uzun Parkı'nın" adının değiştiğine dair haber ve yorumlar yer almıştı…
Önceki akşam…
Yenişehir Belediyesinin yeni Başkanvekilinden açıklama geldi…
İddialar "gerçeği" yansıtmıyor diye…
Açıklamada;
Mevcut alan üzerinde belediyenin isim koyma veya değiştirme konusunda herhangi bir tasarrufu söz konusu değil…
Bu tür söylemler tamamen "art niyetli kişiler" tarafından ortaya atılmış asılsız iddialardır" denildi…
Tebrikler kayyum!
Tabi beklentimiz…
Ceylan Önkol ile Fırat Sımpil'i ölümlerini ve isimlerini "yarıştıranlar da" yanlışın farkına varabilse!
Ötekileştirmenin…
Farklılaştırmanın…
Hayır değil şerre hizmet ettiğinin idrakine varılsa!