Gül şehri’ni, anlayabilsek, o gül yeniden açar

Kitaplığımı,

Karıştırırken, elime "İstanbul Valileri" isimli kitap ilişti!

İstanbul Valiliği,

İl Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Nazır Şentürk'ün kaleme aldığı bir kitap!

Kitap;

Diyarbakır'dan,

İstanbul Valiliğine atanan Sevgili dostum diye hitap ettiğim Vali Hüseyin Avni Mutlu bana "hediye" edilmişti.

Sanırım iki ay önceydi,

İstanbul "ziyaretimde", "sevgili dostum" diyerek imzalayıp vermişti.

Kitabın sayfalarını,

Karıştırırken, Diyarbakır sevgisini anlatan "onun kale aldığı şiirle" yüz yüze geldim.

"Gül şehri Diyarbakır."

Duygulandım.

Eski günleri hatırlayarak.

İlk olarak o şiiri, bize okurken, gözlerindeki ifade filim şeridi gibi gözümün önünden geçti.

Zaten,

Şiiri okurken, duygulanmamak, eskilere gitmemek, aşkı hatırlamak elde değil.

* * *

Malum.

Bir kaç gündür, ciddi manada bir "imaj" hasedi yaşıyoruz.

Neden;

Diyarbakır bu kadar vahim düzeyde "imaj" sorunu yaşıyor ve yaşıyoruz diye!

Tabi, nedenler, niçinler, nasıllar, çok bu "sorunun" kangrenleşmiş halinde.

Dün de;

Burada asıl mesele "maneviyat" erozyonuna uğramamızdandır, "imaj" yıkımımız!

Biz eğer, "maddiyatı".

Sosyal, siyasal ve ekonomik "dehlizin" düşmanlığıyla, "maneviyattan" üstün tutmamış olsaydık.

Şuan ki;

Hal-i vaziyetimiz yaşanır olur muydu?

Asla.

Ama kim dost, kim düşman bilmediğimiz gibi.

Değerlerimizi de;

Aynı bilmezlik içerisinde, "asit kuyularında" eritir hale geldik.

* * *

Sanmıyorum ki;

Ülkenin başka bir kentinde ve coğrafyasında, "Diyarbakır gibi" kadim bir kent kimliği olsun.

Surlarıyla,

Burçlarıyla,

Hanlarıyla,

Konakları ve saraylarıyla var olsun.

5'inci Harem-i Şerif olan Ulu Camiyi bağrında tutsun.

Hazreti Süleyman Camisiyle,

Behrampaşa.

Kiliseler. Havralar, Hassuni Mağaraları. Çayönü.

Peygamberler diyarı.

Sahabeler mekânı.

Ve 33 medeniyeti bağrında, yeşerten büyüten bir kent olsun.

* * *

Ama.

İşte ah bu ama var ya; "her şeyin" boğaza düğümlendiği noktadır; bu ama.

Zenginiz.

Ama iliklerimize kadar fakiriz.

Medeni, beşeriyetin en üst katmanındayız.

Ama hayat koşusunda, zerresini ikmal etmiyoruz.

Etmediğimiz içindir ki;

Enva-i batağın içerisinde debelenip yüzüyoruz.

Birbirimizi;

Boğazlayarak, yara-bere içerisinde bırakarak!

* * *

Evet!

Gül şehri’nin gülü "yeniden" açmalı.

Filizlenip,

Yapraklarıyla gönüllere, kokusuyla kalplere, hitap etmeli.

Yani

Anlamak için, yaşamak, yaşamak için, öğrenmek lazım.

İşte,

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu dostum "bu duyguyu" ateşledi, yüreğimde.

Diyorum ki;

Aynı paydaşla siz okurlar da yüreğinde hissetsin, "Gül şehri Diyarbakır'ı".

Gecenin bir vaktinde.

Sabahın ilk ışıklarıyla, buluşan bir şiir bu!

Vali Mutlu.

Diyor ki, gecenin bir vakti, uyanıp sabahladım şiiri kaleme alırken.

* * *

İsterseniz sözün özü diyerek.

Sözü,

Her ortamda Diyarbakır’a olan sevdasını ifade eden.

Ki, İstanbul'daki EMİTT fuarı esnasında, Diyarbakır standını ziyaret etmişti.

Orda da,

Kendisiyle söyleşi yaparken,

Sevgili Bedri Ayseli ile Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak'la birlikte "türkü" söyledi.

Hem de çıplak sesle;

"Suzan Suzi. İle Diyarbakır Elleri." türkülerini seslendirmişti.

Sanırım,

Uzay Tv'de izlediniz.

Evet.

"İstanbul Valileri"

Kitabında bir hayli geniş yer verilen "şiir'de bakın, Mutlu kadim kent için nasıl bir duygu, beslemiş.

* * *

DİYARBAKIR

DİYARBAKIR

Sana seslenmek geçti içimden

Bu gece

Ve kucağında yaşanmaktan duyduğum huzuru

Anlatmak istedim,

Sessizce.

Aziz şehir, kutlu şehir derken,

Gülşehri deyiverdim sana, yürekten.

Korktum sevgimi anlatmayıp

Kifayetsiz kelimelerin altında,

Ezilip kalmaktan.

Seyre dalmak sevgiliyi,

Belki en heyecanlısı bu idi.

Öyle yapmak ve susmak istiyorum.

Ezan okunurken en güzel mekânlarda, ruhum huzurla dolu,

Gül yapraklarının arasında

Sahabeye duayla temizlenmek istiyorum.

Tüm dinlerin ortak çağrısı,

Sevgi yankılanıyor ruhumda.

Cennetin semalarında, sahabeye binlerce selam:

Gece yarısında.

Yürürken tek başımda Amid Taşı’nda parke sokaklarında,

Uzun bir mola,

Dört ayaklı minare,

Nurlu ay ışığında.

Sen şehrin ortasında yükselten

Mimarın ruhuna Fatiha.

Var mı

Senin gibi şaheser derken, hayranlıkla

Gece ilerlerken bir ılık rüzgârla,

Kanatlanıyorum,

Surlar üzerinde.

Mehtap, ışıkların en çekicisi, Dicle’de

Nurdan bir ırmak serinletiyor gönlümü.

Uçurmak istiyorum üstünde,

Kanatsız bülbülümü.

Ak, ulu nehir, ak da bizi,

Temizle.

Aşkla doldur her kalbi,

Tükenmez sevginle,

Asırlardır ayalarını öptüğün,

On gözlü köprüde duruyorum.

Sevgi dolu kervanların geçişini

İzliyorum.

Surlarda kalbin önünde,

Saatlerce durmak,

Aşk dolu şehirde tefekküre dalmak…

Hayranım seni çizen mimarın sevgisine

Hayran.

Uyan ey aziz şehir ruhunla yeniden

Uyan.

Bilmiyor musun senin gibi bir başkası

Yok.

Yaşat artık ruhunu buna ihtiyaç

Çok.

Geçerken dört kapıdan uzun yılları

Saydım.

Paşa konaklarında küllenen tarihe

Yandım.

Affet bizi gül şehri,

Seni tutamadık.

Gökte kayan yıldız gibi

Seyre daldık.

Her gece yalnız gezsem dar sokaklarında

Akıtsam gözyaşlarımı,

Kör kuyularında.

Derin acılarımı dindiremem, üzgünüm,

Çaresiz.

Yeni bir ümide ihtiyacım var, olmuyor

Sensiz.

Bize ümitsin, ümit ver, sevginle sar bizi

Sen gül şehrisin yeniden aç,

Affet bizi.

* * *

Evet,

Mutlu böyle sesleniyor, Diyarbakır'a ve özlem duyduğu "kadim" şehre.

Diyor ki;

Diyarbakır'ı görmek ve yaşamak lazım.

Bilinmelidir ki;

Gördüğünüz vakit hayran olmamanız, sevmemeniz, sarmamanız mümkün değil; sizi öyle kucaklar.

Onun için bende diyorum ki;

Gelin hep birlikte, şu batağa saplanmış "maneviyat" duygumuzu kurtaralım.

Özgürleşsin.

Hayat baharında Gülşehri gülü açılsın.

Medeniyet beşiğinde, "dostu da, düşmanı da" görelim, bilelim.

Ve tabi ki;

Ona göre, "hayat felsefemize ve kent imajımıza" rota çizip, diyelim ki; "İşte Amedim!"