GÜLEN SUBAYLARI!
Terör…
Şiddet..
Ve kanlı saldırılar..
Yaşatılanlar karşısında hiç tartışmasız, ülke olarak
buhran geçiriyoruz.
Hele ki, "hendek ve barikat" vahşeti…
İnsanları, "evinden, barkından" ettiren,
"şuursuz" çatışmalar…
Şehirleri yaşanılmaz hale getiren travma…
Yani, "belirsizlik" hâkimiyeti…
***
Tabi, hal böyle olunca…
Bazı "ölü seviciler", darbeler için de
"çanak" tutucu oluyor…
"Kirli ittifakların" kolektif
"kumpasların" planlandığı bir evrede..
Yani kimin eli kimin cebinde "belli olmadığı"
durumlarda, nara atıcılar çok olur..
Der ki;
Siyasi istikrar kalmadı..
Hükümet, ülkeyi yönetemiyor..
Terör gemi azıya aldı…
Gibi söylemlerle artık bir müdahale gerekli, deyip
duruyorlar...
Ki, son günlerde "bu sıkça" birilerince dillendiriliyor..
***
Özellikle de;…
Fethullah Gülen'in "kanadında" olan subaylar
için…
TSK'da… Apoletli omuza sahip, "ne kadar" uşak
olduğunu bilmiyorum.
Var mı yok mu o da meçhulüm..
Ama, "sinsilik" az-ı mutlaka var ki,
söyleniyor/söyletiliyor.
***
Tabi, "istemiyorum" deyip yan cebime koy diyen
siyasi kanatlar da çok..
Eski, "apoletli emekliler de" var..
Nitekim..
Gazete sütunlarında, kürsü ifadelerinde..
Kulislerde; "başka çare kalmadı" naraları
atanlar pusu kurucu vaziyette..
***
Hal böyle iken…
Galiba Ağustos ayı bu noktada "hayli
sorgulayıcı" olacak…
Askeri Şura..
Çünkü Gülen "subayları" için…
Onlar hal-i hazırda "düşük" rütbedeler.
Rütbe yükseldikçe..
Söz sahipliği..
Komuta kademesi daha bir "hüküm verici" hale
gelir...
***
Onun için.
Askeri şura, "temizleme" noktasında, önem arz
edici..
Malum Gülen'den yükselen "iktidardan" intikam
alma duygusu yüksek..
Şuan için; bir çok kuruma sızmış olan
"damarları" aktifleştiriyor..
Poliste.. Yargı'da.. MİT'te.. İş dünyasında.. Medya'da
"kısmi" tırpan oldu..
Ama, TSK'da "henüz" hamle geliştirme yok..
Pür dikkat…
TSK'nin "iç huzurunun" korunması.
Özellikle, "milletin ordusu" kimliğinin
korunması…
Türkiye’nin yeniden "vesayetçi" süreçlere
girmemesi…
Yüksek Askeri Şura açısından..
Özellikle, Tuğgeneral ve Albay "rütbeleri"
hassasiyet arz etmektedir…
Öncelikli...
***
ZARRAB ÜZERİNDE TÜRKİYE!
Reza Zarrab…
ABD'da tutuklandı.. Halen de tutuklu..
Gerekçe…
ABD'nin İran'a yönelik "ambargo" uyguladığı
döneme ait..
Zarrab..
Ticari ilişkilerde..
Şirketlerinin yürüttüğü faaliyetlerde
"ambargoyu" delmiş..
***
Doğrusu..
İlk etapta söylenen bu ise de hakikat öyle değil gibi..
Zarrab…
Türkiye'nin "uzun yıllar" siyasetinde
"zelzele" oluşturan..
Ki hala da etkisini sürdüren..
İç ve dış siyasetin "kumpas" faaliyetinin
odağında yer alan bir isim idi..
Şunu da unutmamak gerekir..
Ortağı İran'da yargılandı.. İdam cezası aldı. Henüz "infazı" yapılmadı..
Ama zaman ne gösterir bilmem?
***
Ancak..
Reza Zarrab'ın, ABD'de tutuklanması…
Birçok soruyu akla getiriyor…
Kendisi mi gitti,
Pazarlık sonucu mu gitti,
Bir kumpasın oyununa mı geldi bilinmez…
Ama "sen kalk Miami'ye" niye gittin demek
gerekmez mi?
Evet, hukukçuların bu noktada "bir zafiyeti"
var..
Neyse…
Tutuklanması.. Sorgulanması..
Ve muhteva itibariyle; "Türkiye'nin bizatihi
yarınlarına dair siyasetin hesaplarında" yer alan bir ilişkinin,
organizasyonu çıkarsa şaşmayın..
Çünkü oyun büyük!
***
TÜRKİYE'NİN HUZURU İÇİN…
Hep derim..
Ve demeye de devam edeceğim..
Türkiye'nin "kurtuluş" reçetesi..
Aydınlık yarınları..
Toplumsal huzurun, istikrarın..
Birlikte yaşamın, barışın, özgürlüğün..
Bağımsız..
Hür bir eşitlik içerisindeki hayatın teminatı,
"Siyasi Partilerin" işbirliğine bağlıdır…
***
Peki, bizde var mı?
Maalesef..
Onun için, bizim acil ve ivedi "bu reçeteyi"
hayata geçirmemiz gerekir…
Yoksa hal-i vaziyet; "birbirimizi" boğazlamadan
öteye gitmiyor..
Sizce…
Üstat ne diyor?
Uzlaşma.. Uzlaşma.. Uzlaşma..
Sonra…
İşbirliği. İşbirliği. İşbirliği..
***
ENSAR VAKFINA SALDIRI…
Kutuplaşma…
İnsanı noktada, "duygu" kopuşu yaratır..
Hasımlık..
Ve haset üretir ki, "kişi", karşısındaki için
"kin ve nefretten" öteye bir duygu beslemez…
Bakınız, hal-i vaziyetimize..
Ülkenin ve milletin geldiği aşama; nedir?
***
Vahim. Ki ötesinde bir durum…
Ölümde..
Acıda..
Gözyaşında..
İnanılmaz.. Akla ziyan bir ruh haliyle;
"ötekileştiren" bir dil..
Çifte standart bir güruh hali..
Ölü sevici bir, zihniyetle "birbirimizle"
karışır olduk..
***
Bir örnek vermek istiyorum..
Ensar Vakfı'yla alakalı..
Hani bir söz var..
Sapık "her yerde sapıktır" ruh hali değişmez…
Yaşanan vaka, herkesin malumu..
Cinsel istismar..
Öğretmen ve öğrencileri "arasında" yaşanmış..
Hassas bir mevzuu…
***
Ki böylesi iğrençlikler "her yerde" her kurumda..
Veyahut…
Ensar Vakfı gibi "hayır işleriyle" eğitim
işleriyle uğraşan bir, yapıda da olabilir..
Nitekim yaşanmış…
Ama bu değildir ki;
Ensar Vakfı "sapıkların" mekânı, ya da
"sapık üreten" bir kurum diye…
***
İşte, bu hassas mevzuda..
Görüyoruz ki…
Toplumsal "kutuplaşma" insanları nasıl
körelttiği..
Bazı kesimler…
Öyle körelmiş, öylesine şuur kilitlenmesine takılmış ki..
"Mal bulmuş mağribi" gibi, "salya"
akıtıyor..
Yaşanan istismarı…
Koca bir hayır kurumuna,
Taşıdığı inanca,
Düşünce sistemine,
Daha açık ifadeyle "İslami" kimliğe bağlayacak
kadar aşağılık bir haleti ruhiyata kapılmış…
Körleşmiş..
Yani toplumsal vaziyet; "karanlık tünel"
***
HAKİKATİ GÖRÜN!
Ey karanlığın kara kalpli sefilleri!
Hakikat güneşine çamur atmak için beyhude uğraşmayın.
Kendi kendinizi gülünç duruma düşürmeyin.
Çünkü Hakk'a atılan çamur (Bir Nemrut okunun İbrahim
eliyle geriye çevrilip sahibini bulması gibi) çamuru atanın yüzüne geri döner.
İşte o zaman iç ve dış tam birbirine benzer. Kara
kalplilerin yüzü de kararır.
Tıpkı ötelerde kapkara bir renge bürüneceği gibi...