HAFTANIN HARMANI!

Ortaya,

Karışık bir mülahaza eyleyelim bugün.

Şehirde;

Ne var, ne yok, olması gereken ne?

Öncelikle;

Fikri takip noktasında soralım.

Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğündeki; “olup-bitenler?”.

Sahi, sonuç ne âlemde?

***

Yolsuzluk,

Usulsüzlük ve keyfi uygulamalar.

Pek tabi ki,

İddialara karşı, idarenin “ketumluğu”.

Malum hala suskunlar.

Teftiş.

İdari, soruşturmanın akıbeti.

Meçhulliyet hanesinde, “sır”!

***

MÜDÜR HALA DA KETUM!

Geçtiğimiz hafta.

Daha doğrusu,

Hafta içerisinde, İl Müdürü Abdullatif Umut’tan bir sinyal almıştım.

Denilene göre; beyanat verecekti.

Benim buradan dillendirdiğim mevzuular ve cevaplamasını istediğim sorulara ilişkin.

Yani, “ketumluk” zırhından çıkacaktı.

Ama çıkmadı, çıkamadı.

Basın açıklaması yapmadığı gibi yapamadı da.

Ne hikmetse!

***

Buarada;

Mevzularla alakalı Bakanlıktan gelen müfettiş.

Duydum ki, incelemesini tamamladı.

Hatta denildiğine göre, yeni bir müfettiş daha gelecekmiş.

Eee.

Bu kadar teferruatlı mevzularla alakalı bir müfettişin baş etmesi mümkün mü?

Durum ciddi.

İddialar ve şikâyetler torbalar dolusu.

Şunu ifade edelim ki; biz bu işin takibini sürdüreceğiz.

Hikmeti de,

Meslekteki fikri takip ilkesine riayetimizdir.

Gerisi, bizi bağlamaz!

***

İZOL’A NE OLDU?

Evet,

Adı Murat İzol.

19 yaşında.

5 gün önce,

Fiskaya semtinde, polis kovalamacasın da, Dicle Nehri’ne atlamış.

Tabi,

İddianın sahibi İzol’u takip eden, polis ekipleri.

İzol.

Adam yaralama suçundan, sabıkası var.

Firari biri.

***

Dün yazıyı kaleme aldığım saatlere kadar.

Henüz;

Dicle nehrindeki “arama” çalışmaları sonuç vermemişti.

Yani; İzol’un “izine ve cesedine” ulaşılamadı.

Sualtı Arama Kurtarma ekipleri çalışıyor.

Ki şuana kadar, onlarca kilometrelik bir alan tarandı.

Ne iz.

Ne de, herhangi bir belirtti, yok!

***

Buarada, ailenin farklı iddiaları var.

Polis ekibinden bir polis ile İzol’un tartışması.

İki hafta önce de, aynı polisin İzol’a silah sıktığı.

Yani; “karışık” bir durum söz konusu.

Garip bir hal.

Dün itibariyle,

Dicle Nehrindeki “arama çalışmaları” 5’inci gününden, 6’ıncı güne girdi.

Olayın,

Sırlar âleminden çıkarılıp, aydınlatılması gerekir.

Ki polis ve emniyet, “zan altından” çıksın.

Aksi takdirde;

Meçhule dönen İzol’un “akıbetinden”, polis kendisini sorumluluktan kurtaramaz...

***

1 NİSAN ŞAKASI MI?

Öyle ya,

Bugün takvim yaprağı 1 Nisan’ı gösteriyor.

Yazı dün neşretmeliydi.

Lakin, Pazar molasından bugüne, zorunlu.

Eee.

Güne hasb-i halsiz kalmak, eksiklik olurdu.

Bugün iki laf edelim.

Evet,

1 Nisan, yer küresinde insanlar açısından, “muzip” bir gün.

Yani; evrensel “şakala” bir gün.

Deriz, derler ya;

1 Nisan şakası.

***

Peki,

Hakikatten, 1 Nisan’ın çıkış felsefesinde yatan hakikat ne?

Doğrusu farklı rivayetler var.

Ama en can alıcı ve insanlık dramı içeren de, “kanlı bir son” olan rivayet.

Şöyle ki;

15. Yüzyılın sonlarında.

Haçlı Ordusu Endülüslerin elinde bulunan son kaleyi kuşatır.

Ancak bir türlü kaleyi ele geçirmeyi başaramaz.

Bunun üzerine Ordu komutanı kalenin önüne bir elinde Kur’an diğer elinde İncil ile gider.

Kaledekiler eğer teslim olurlarsa ellerinde bulunan kutsal kitaplar üzerine yemin ederek canlarına dokunmayacağına dair söz verir.

Bu şekilde kale teslim olmayı kabul eder.

Bu olay 31 Mart gecesi gerçekleşir ancak ertesi gün olan 1 Nisan’da Haçlı komutanı tüm Müslümanların katli emrini verir.

Bunun üzerine Endülüsler bize söz vermiştin dediklerine Haçlı komutanı “Benim sözüm dün içindi bugün için sözüm yoktur” yanıtını verir ve bir katliam yaşanır.

Bu sebeple 1 Nisan günü “Hile Günü” olarak kutlanmaya başlanmıştır.

***

Evet,

Bu rivayete inanmak istemem!

Ama rivayetlerden biri bu.

İşte,

Birbirimizi şakaladığımız, 1 Nisan’ın gerisindeki “kanlı hile”.

Aslında;

Çağ ve gelinen süreç, 1 Nisan “hilesinin” çok da ötesinde.

Yaşanıyor ve yaşıyoruz!

Ne diyelim bugün 1 Nisan.

Aman ha “muzipliğe”  dikkat.

***

SAATİNİZİ İLERİ ALDINIZ MI?

Unutmadan.

Siz,

Önceki gece itibariyle, “saatinizi” ileri aldınız mı?

Ben, almadım!

Niye mi,

Nasıl olsa, “geri alınmayacak mı?”.

Bir ileri, bir geri.

Şaka şaka, saati ileri aldım.

Ama siz de alın.

Çünkü bugün; “mesainin” ilk günü.

İşe geç kalırsanız, fırçayı yersiniz!

Saati ileri almaya unuttum, mazereti kabil değil.