Hayata dair!
Hayata dair!
Yarın pazar.
Bugün ise, Cumartesi!
Eee.
Bugünden yazalım, “pazar’a” özgü yazımızı!
Malumunuzdur,
Pazar günü “zihin” açısından rölanti günümüz!
O nedenle,
Pazar yazısını, bugün kaleme alalım.
Tabi ki,
Bu yazıyla, sizleri hem dinlendirmek.
Hem de, keyiflendirmek.
Ayna zamanda;
Düşündürmek ve ders-i ibret noktasında, ikmale getirmek.
***
Evet,
Bu köşede her gün türlü türlü olumsuzluklardan bahsediyoruz.
Ve hazindir ki,
“Olumsuzluklar” atmosferi içerisinde, asık suratlı olduk.
Öyle ki,
Gülmeyi, hatta tebessüm etmeyi bile unuttuk.
Gün kavgasız,
Çatışmasız,
Kanlı ve ölümlü geçmiyor.
Şiddet sarmalı,
Yaşamın her alanında olduğu gibi, “evin” içerisinde!
***
O nedenledir ki;
Toplumsal sorun haline geldi, “aile içi” şiddet!
Bölünmüş aileler.
Sokağa terk edilmiş çocuklar.
Neyse!
Keyfinizi kaçırmamayım.
Nasıl olsa,
Meseleyi pazar günü, “Pazar Sohbeti” programında ele alacağız.
Konuklarımla, enine-boyuna tartışacağız.
***
Dediğim gibi,
“Pazar yazısını” ikmal ederek “günlük telaşlardan” sizleri uzaklaştırmak istiyorum.
Kalbi.
Ve beyin bazında, “huzura” yolculuk etmek!
At gözlüğünü atalım.
Ön yargıları da terk edelim.
Her koşulda.
Ama her koşulda, “hayatı” ve gülümsemeyi, terk etmeyelim.
Şunu iyi bilelim; en büyük silah “sevgidir”.
Aynı zamanda; “kötülüklerin de” baş düşmanıdır.
Yeter ki, “empati içerisinde” paylaşabilelim.
***
İnanç.
Umut.
Ve güven.
Hayatın “en bol” esintisidir, bunlar!
Ama velâkin,
“Emek” ve hassasiyet ister.
Şayet,
Bunları yerine getirip, keşfi sağlayabilsek.
O zaman;
Başarı ve istikrar ikmale gelir.
Özgürleşirsiniz.
***
Evet.
Hiç kuşkusuz ki, “fıkra”.
Ya da “fıkralar”, günlük hayat atmosferinde büyük etki uyandırır.
Ders verir.
En hakikatiyle, “hayata” dair düşündürür!
Hele bir de,
Sıkıntılı ve üzüntülü bir hali vaziyetiniz varsa.
Yüzünüze tebessüm getirir.
Biraz da olsa; “unutturur” olup-biteni.
***
Kavak Ağacı ile Kabak
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş.
Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış.
Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş.
***
Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
—Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
—On yılda, demiş kavak.
—On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
—Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
—Doğru, demiş kavak.
***
Günler günleri kovalamış!
Sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye başlamış.
Soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış.
Sormuş endişeyle kavağa:
—Neler oluyor bana ağaç?
—Ölüyorsun, demiş kavak.
—Niçin?
—Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.
***
En iyi Buğday
Her yıl yapılan ‘en iyi buğday’ yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı.
Çiftçiye bu işin sırrı soruldu.
Çiftçi:
—Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi.
—Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz?
Diye sorulduğunda,
—Neden olmasın, dedi çiftçi.
—Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır.
Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir.
Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.
***
Köpeğin Sözü
İşte,
Size “köpeği” hayat dilimi içerisinde kendi kendine verdiği söz.
Bakalım, söz vermişliği nedir?
Kış gelip de soğuklar başladı mı köpek ezilir büzülür.
Kuyruğunu bacaklarınım arasına sıkıştırıp kendi kendine söz verir:
Bu kısa soğuğa dayanamıyorum.
Eğer yaza çıkarsam kendime taştan bir ev kuracağım.
Dişimle tırnağımla çalışıp mutlaka bunu yapacağım.
Dermiş.
Fakat yaz gelip de havalar ısındı mı değişir.
Hele ki köpeğin kellesi kemiği yerine geldi mi?
Bir de ilikleri kemikleri kızışıp derişi gerildi mi, bütün çektiklerini unutur.
Ve hal-i ruhiyatla, kendini kocaman görür.
***
Söylenir.
Ben bir eve sığamam.
Bu halimle bir eve nasıl sığarım.
Çekilir, bir gölgeye -dili dışarda- tembel tembel yatar.
Gönlünden her ne kadar bir ev kurmak düşüncesi geçse de buna aldırmazmış.
Sonra;
Kış gelip soğuklar başladı mı, yeniden titremeye ve kendi kendine sözler verip yeminler etmeye başlarmış.
***
Eee.
Köpeğin, “sözü” ve itibarı bu kadardır.
Gün oğlu.
Velhasıl,
Şunu düstür edelim kendimize..
Mücadele vermeyi, kaybettikçe yeniden başlamayı ve kendini geliştirmenin erdemliğini her daim elden bırakmayalım.
Öğrenebilelim, ki, “yaşamsal” arızalar, vücuda gelmesin!
Huzurlu bir hafta sonu dileğiyle..