Hepimiz; Potansiyel Engelli miyiz?

Takvim yaprağı 3 Aralık gününü işaret ediyor.

Doğru.

Peki, günün tarihsel önemi nedir?

Evet, bugün yani 3 Aralık;

“Dünya Engelliler Günü”

***

Bu güne,

Özgü kullanılan şöyle bir slogan var.

“Hepimiz,

Potansiyel Engelli adayıyız”.

Öyle ya;

Kimin garantisi var, bir dakika sonrası “akıbetinin ne olacağına”.

***

Mevlana’nın,

Şöyle güzel bir sözü var.

Der ki;

“İnsanların birbirlerini iyi anlaması için, aynı dili konuşmaları değil, aynı duyguyu paylaşmaları önemlidir.”

Yani, empati yapmak, onun yaşadıklarını hissedebilmek.

 

***

 

Zaten yer küresinde, “beşeriyet” bu hikmeti icra edebilseydi.

Bugün; savaşlar, katliamlar, cinayetler, zorbalıklar yaşanır mıydı?

Haklar, hukuklar, gasp edilerek, “insanlık dışı” hayat ikmali olur muydu?

Veyahut yoksulluk, açlık ve perişanlık.

Sınıfsal, ayrışmalar.

Mağdur,

Çaresiz, dara düşmüş, insanlar vaki olur muydu?

Ne olurdu; her beşeri bir barış, kardeşlik hoşgörü sefası içerisinde olurdu.

Ama yok.

***

Onun için; “duygu” dili beşeriyet için, en büyük kazanımdır.

Dedik ya; engelliler gününe özgü, şöyle bir slogan var.

“Hepimiz, Potansiyel Engelli adayıyız”...

***

Biliyorum.

Bugün; günün önemine ilişkin, mikrofonu alan herkes, nutuk atacak!

Yaldızlı sözler,

Parlak, görüntüsü dolu ama içi boş, cümleler kuracak.

Ve ekleyecekler; “onların sıkıntılarını biliyoruz, çözmeye çalışıyoruz”.

***

Sonra mı? Sonrası; “unut gitsin”.

Ta ki, bir 3 Aralık günü daha gelene kadar.

Bir süre önce; yasal düzenlemeye gidildi.

Denildi ki, 2011 yılının sonuna kadar.

Tüm kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere;

Resmi daireler “Engellilerin” ulaşımını sağlayacak, fiziki düzenlemeye gidilecek.

***

Yani;

Engelli rampası,

Engeli asansörü,

Ve diğer fiziki, yapıların bu tarihe kadar, “tekmil” edilmesi gerekir.

Yapıldı mı?

Yok.

Yapan varsa da sayısı bir ikiyi geçmez!

Diğerlerinin “hiç birinde” yapılmış değil.

***

Engelli,

Dostların mırıldadığını hisseder gibiyim.

Diyorlar ki;

Engelli yasası var, peki yasa koyucular uyuyor mu ki?

Ne diyelim;

Anlayış engelliliği yüzünden değil midir mi, hal-i vaziyet!

***

Hafta içerisinde;

Bir engelli okurum e-mail atmıştı.

Buradan da; dillendirmiştim.

Köşenin müdavimleri hatırlarlar.

Şöyle çığlık çığlığa, seslenmişti.

Demişti ki;

Bana gösterir misiniz;

Diyarbakır’da inşa edilmiş olan üst ve alt geçitlerin hangisinde; “engelliler” yararlanabiliniliyor?

Ya da; “Engelliler” düşünülmüştür.

Ne yazık ki; yok!

***

Beri yanda;

Kaldırımlarımız, nadir!

Park, bahçe, umuma açık mekânlar.

Kahvehaneler,

Lokantalar,

Pastaneler, eğlence yerleri, velhasıl bütünlük içerisinde.

Dizayn edilmiş midir?

Engelli “müşteriler” olabileceği duygu-düşüncesiyle.

***

Bırakın;

Umumi ihtiyaç giderici mekânlar.

Engelliler için; “tedbir” var mı?

Yok! Hiç ama hiç yok!

Şehiriçi toplu taşıt araçları.

Mesela; minibüsler.

Ya da halk otobüsleri; “inip-binmelere” ilişkin bir sistemleri var mı?

Yok!

***

Beri yanda;

Hayata tutunmaları için,

Ya da azmin zaferini ortaya koymaları için;

Onları, tüketen değil, üreten konuma getirmek için;

Tam teşekküllü,

Eğitim, öğretim ve istihdam yaratıcı, bir politika icra ediliyor mu?

Hayır!

***

Velhasıl;

Diyebilir misiniz ki, yaşam alanları engelliler için verimli?

Diyemezsiniz!

Çünkü verimsiz, verimsiz olduğu kadar “hayattan” küstüren, yapıya sahipler.

***

Peki,

Birey olarak bizler.

Yani; her an için “Potansiyel engelli olmaya" aday olarak bizler.

Onların,

İhtiyaçları için,

Hayatlarını kolaylaştırmak için, bir şey yaptık mı?

***

Bilmeliyiz ki;

Hayat onlar için “engelli” parkur gibidir.

İşte bu parkurda çıkarabilecek engelleri, aşabilmek için girişimde bulunmak, sorumluluktur.

Öncelikle;

Acımak yerine kendimizi o kişinin yerine koymak yeterlidir.

***

Şöyle ki;

Her insan gibi onların da “özgür ve hür” yaşama hakları vardır.

Ne kadar engelleri de olsa bizden biri olan insanlardır.

Bu hak ellerinden alınmamalıdır.

Bilmelidir ki;

Çektikleri sıkıntılar, onları daha çok duygusal hale getirir.

***

Yardım elini uzatırken;

İlk önce acıma hissini bir kenara bırakmalıyız.

Çünkü;

Duygusaldırlar, kendilerine acıyarak bakan kişinin yardımını asla kabul etmez. 

Onlarda bizler gibi bir bireydir.

Engelleri ne olursa olsun mutlaka topluma faydalı bir birey olmayı isterler.

Özetle;  onlara empati ve duygu şefkatiyle, yaklaşmalıyız.

Ki; “engeller” aşılabilinsin.

***

Yazıya,

Nokta koyarken, ajanstan bir haber düştü.

Hani deriz ya;

“Olur, da bu kadar olur.” cinsinden bir haber!

Haber, Çarşamba ilçesinde.

Denildiğine göre;

Hırsızlar Bedensel Engelliler Derneği’ne girmişler.

Orda;

Tekerlekli sandalye almak amacıyla toplanan “mavi” kapakları çalmışlar.

Başka da bir şey çalmamışlar.

500 kilo mavi kapak!

Gel de söyletme!

İşte ülke insanımız; bu hale gelmiş!

Her şeye, ama her şeye rağmen, Engelli dostlarıma “engelsiz” günler, dileğiyle.

Gününüz; kutlu olsun.