HER FELAKET BİR DERS-İ İBRET!
Yakamızı; neden bırakmaz bu "acı felaketler?"
Doğadan ve tabiattan, diğer etkenlerden gelen felaketler?
Hikmeti, nedir?
Kaderin bir tecellisi mi?
Yoksa ümmet olarak hak etmiş olduğumuz "ilahi" bir ceza mı?
Doğrusu hikmeti kamil noktasında her şey açık.
Kur'an-ı Kerim birçok ayetinde söylüyor bize.
Her şeyi bariz şekilde anlatıp, işaret verdiği gibi; "ders-i ibret" ihtiva ediyor...
Pek tabi ki; "anlayan" ve idrakine kâmil olabilen, bilir.
"Acı felaketin" sebebi mucibesini.
* * *
Evet,
12 Kasım 1999'da, 7,5 Düzce.
3 Şubat 2002'de Afyon-Sultandağı.
1 Mayıs 2003'te Bingöl merkez.
Ve ardından;
Dün Van 7,2 şiddetindeki "depremle" vuruldu.
Bu üç örnek verdiğim deprem, yakın tarihimizde en fazla can kaybı yaşadığımız depremler.
* * *
Öğlen yemeğinde Van ahalisini deprem 7,2 şiddetinde vurdu.
Ansızın.
Şu anki hal-i durumla özellikle Erciş ilçemiz, enkaz yığını.
Van merkezinde ise, onlarca "yıkık" binalar var!
Kırsalda ise "hiç haber" yok.
Kerpiç evlerin ve yaşayanların "hali nice" diye?
Ama
Ölüler desen yine çok.
Enkaz altında yüzlerce bedenden bahsediliyor.
Yaralı sayısı, sayılamayacak kadar.
En son aldığım rakamlara göre hayatını kaybedenlerin sayısı; 140'a yakın.
Yaralı sayısı ise; 400'ün üzerinde.
Her gecen saat ve zaman süreci içerisinde; "ölü ve yaralı" sayısı artıyor.
Tahmini;
Ölü rakamının 200-300'e ulaşabileceği.
* * *
Acı büyük.
Acımız daha bir büyük.
Yürek dağlamanın da ötesinde.
Ölenlere, Allahtan rahmet, yaralılara da acil şifalar.
Ümmetimizin,
Başı sağ olsun derken.
Tek umut, enkaz altında kalanlardan "sağ olabilenlerin" olma olasılığı.
Ama zaman gittikçe "bu umudun ve beklentinin de" yıkıldığı vaki.
* * *
Evet,
Bir kez daha deprem felaketinde hazırsızlık, deneyimsizlik ve tedbirsizlerle yakalandı.
Enva-i uğursuzluk ve beceriksizlik, yine ön safta.
Yollar kapalı.
İletişim yine yok, elektrikler yine kesik.
Doğalgaz desen, sızıntılı kesik.
Haberleşme yapılamıyor.
Ve yangın.
Hava desen; çok soğuk.
Bastıran kış.
Hele yarından itibaren, kar ve yağmur var ki; "Allah'ım".
Felaket üstüne felaket.
* * *
Şükürler olsun ki;
Yardım,
Destek ve insani seferberlik en hissiyatıyla yürütülen tek işbirliği.
O da; zaten ülke ahalisi olarak "insani ve beşeri" yardımlaşma duygumuzdan gelmekte.
Bu da; elden giderse, nice Nisa süresinin 123. ayetinin "işaret" ettiği cezaya nail oluruz.
Ekrandan,
Ve ajanslardan gelen görüntü ile resimlere bakıyorum.
Karton yığını,
Halinde enkaza dönüşen binalar.
Ve her zamanki gibi; "yine devlet binaları ve yine ruhsatsız kaçak binalar."
Ölümlere,
Onay veren bir zihniyetin resmi ve sorumsuzluğu.
Her depremde, "konuştuklarımızın" benzeri durum.
Her doğal felaketin, selin, yangının ve tabi ki depremin.
* * *
Aslında,
Görünen köy kılavuz istemez misali.
İnsanların ölmesini hep beraber onaylıyor ve izliyoruz.
Şöyle ki;
Alın yazısı, ceza-i felaket, bunlar hadisede ayrı merhale.
Ama,
Depremin geleceği biliniyordu.
Uzmanlar söylenip duruyordu; "bilimsel" olarak, "ya bugün, ya da 10 yıl içerisinde büyük bir deprem olacak" diye.
Ki, Van'da, Bingöl'de, Erzincan'da.
Daha doğrusu, Doğu Anadolu Fay hattında "kıpırdanma" var, enerji boşaltması olacak deniliyordu...
En büyük deprem de; İstanbul'da bekleniyordu.
* * *
Ama gel gör ki; bile bile lades ve ölümlere onay vermek bu olsa gerek.
İstanbul'da beklenirken Van'da deprem vurdu?
Ne demek;
İş bilmezlik, iş yapmazlık ve yeteneksizlik.
Neden deprem olacağı biliniyor da; "öncü önlem" alınmıyor.
Evlerin,
Depreme dayanıklılığı, konutların sağlamlığı.
Yeni yapıların, "tahkikatı".
Kontrol edilmiyor.
İnsanların güvenliği sağlanmıyor?
Devasa binalar nasıl, "gece kondu" oluyor.
Ruhsatlar nasıl; "görmezlikten" geliyor.
Yerel,
Yönetimlerin ne kadar "vahim zafiyetle" idare ettiği.
Bu tür;
Acıların yüreğe kor ateşi gibi düştüğü zaman; "daha iyi" anlıyoruz.
* * *
Buna ne dersiniz bilmem. Ama diyebileceğim tek söz var.
"Biz!
Ne kendi hayatımızı koruyabiliyoruz, ne de karşımızdakinin."
Onun için de; enva-i felakete aleni bir şekilde "maruz" kalmaktayız.
Bir musibet ancak bu şekilde bin nasihatten fazla işe yarar.
O zaman; cehaletimizi aşacağız.
* * *
Dedik ya; tarifsiz acıların yaşandığı bir dönemdeyiz.
Onun için; sıkılı yumruk gibi olmamız gerekir.
Paylaşma duygusuyla; "acıları" dindirmek ve yaralarımızı sarabilmek.
Çünkü ancak; elbirliği ve işbirliğiyle mümkün.
Ne yapalım?
Bazı şeyler yaşanarak öğreniliyor.
Canımız yanıyor, içimiz acıyor.
Ama ana-baba günleri aynı zamanda seferberlik günleridir.
Moralimizi bozmayalım.
Elbirliğiyle, dayanışma ve yardımlaşma ruhuyla bu günleri aşalım.
Ve Van ahalisine "maddi ve manevi" destek seferberliğine girelim.
Onlar;
Bizim kardeşlerimiz.
* * *
Evet.
Bu depremle çok iyi anlaşıldı artık; "Türkiye bir deprem ülkesi.
Biliyoruz.
Ve ezber hale geldi. Ama ne var ki;
Devlet mekanizması ve kurumlar açısından "zafiyet" içerisindeyiz.
Son depremde bir kez daha açığa çıktı.
Her ne kadar sınırlı sayıda bir deprem ölçme istasyonuna sahip olsak da, ülkemizde ulusal deprem ağı eksiği var.
Enstitüsü var.
Sağlıklı bir şekilde işlemiyor.
Yurt dışındaki verilere muhtaçsınız.
Nitekim;
Kandilli Rasathanesi Van depremi için, önce 6,6 şiddetinde dedi.
Sonra,
Dediğini yalanlayarak, 7,2 şiddetine çıkardı.
* * *
Velhasıl;
Depremi bilmiyoruz.
Bilmediğimiz, öğrenmediğimiz için de felaketlerden gerekli dersleri çıkaramıyoruz.
Kadermiş gibi eli kolu bağlı bağlı bekliyoruz;
Felaketler ne zaman kapılarımızı çalacak diye!
İşte;
Gördük 25 saniye içerisinde neler olduğunu.
Van,
İşte 25 saniye içerisinde bu hale geldi.
Nefes,
Alıp verme süresi kadar.
Ölüm de,
Yaşam da, felakette "bu kadar" yakın ve uzak değil.