HER KİMSE DEŞİFRE EDİLMELİ…


Hafta sonuydu…

Bir okur dostum, aradı…

Dedi ki…

OSB'den…

Yani, Organize Sanayi Bölgesinden haberdar mısın?

Neyi dedim?

Bölgede "altyapı" çalışmaları…

OSB Yönetimi'nin, "ciddi faaliyetler" içerisinde olduklarını.

Ek OSB'de yapılanmanın olduğunu…

Enerji. Ulaşım…

Gibi faaliyetlerden haberdarım dedim.

***

Yok dedi.

Ben bunlardan bahsetmiyorum.

Söyleyeceklerim.

Hatta sizin bu ifade ettiklerinizi; "lekeleyen" gölgede bırakan imaj ve Güven değerlerini…

Yerli ve yabancı kesime "hiç de" hoş görülmeyen bir hadiseden, söz ediyorum.

Peki, vaka nedir dedim?

Anlattı.

İl Jandarma ekipleri operasyon yapmış.

OSB'deki bir fabrikanın "deposuna"

Burada; on binlerce paket "kaçak sigara" ele geçirilmiş.

Piyasa değeri; 300 bin lira.

Gözaltına alınanlar var..

***

Söylendim kendi kendime!

Yuh olsun, daha neler diyerek…

Hatta…

Bu kaçak sigara denilen melanet "üretime" dayalı…

Yoksa İran'dan, Irak'tan kaçak olarak getirilenler mi dedim?

Yok dedi.

Yerli üretim değil.

Hazır yurtdışından getirilen; sigaralarmış..

Hayıflanmak bu.

Yüz kızartan bir mesele.

***

Doğrusunu.

Çok ama çok düşündüm; bu "leke üreten" durumu buradan konu edip-etmemeyi!

Etsem ne olur?

Etmesem ne olur?

Biliyorum!

İki eksenli; eleştiri alacağım!

Ama.

Sapla samanın karışmaması için; "irdelenmeli ve sorgulanmalı" dedim.

***

Ki Jandarma.

Yapılan operasyonu "bülten" olarak, haber ajanslarını bilgilendirmiş.

Nitekim birçok gazete ve televizyonda haber konusu edildi.

O nedenle…

Buradan konu etmeliyim ki, OSB yönetimi "zan altında" kalmasın.

Oradaki yüzlerce dürüst yatırımcıların "tümü" aynı potaya sokulmasın.

Her kim ise!

Nasıl ki, Adli vaka bazında "ceza-i müeyyideye" uğrayacak.

OSB yönetimi de…

Kendi yasal mevzuatı içerisinde.

İlke ve kuralların çerçevesinde; "hesabını" sormalı düşüncesiyle, mevzu ettim.

***

OSB.

Hiç kuşkusuz ki, Diyarbakır'ın "ekonomi’deki" ana lokomotifi.

Yarattığı istihdam.

Sektörel bazdaki gelişme açısından önem arz edici…

İşte bu minvalde OSB böylesi "kepazeliklerle" gündem olmamalı.

Aynı dostum…

Geçmiş zaman içerisinde, "OSB" ile alakalı yazdığım, bazı yazıları hatırlattı.

***

Özellikle!

Kendini yatırımcı gösteren…

Fabrika üretim merkezi diye tabela asan.

Ancak bir tek üretimi ve istihdam elemanı bulunmayan devasa yapıların; "kiralık" olarak, alış-veriş merkezlerine "depo" olarak kiralanıyor olması…

Ve kimse de!

Müdahale etmediği gibi.

Demedi, demiyor ki;

Yahu arkadaş; "sen araziyi, teşviki, desteği" üretim için, fabrika için, istihdam ve sektörsel anlamda kazanımlar yaratman için, aldın?

Bir çorap dahi üretmiyorsun.

Koca. Koca. Büyük depoları "marketler zincirine" kiraya vermişsin…

Kabul edilebilinir mi?

Ne yazık ki…

Aynı zihniyet hala da, güdülüyor.

Ki, denilen o ki "kaçak sigaralar da" buralarda ele geçirilmiş…

***

Velhasıl…

Diyeceğim o'dur ki…

Nasıl ki, bir süre önce "yatırım yapacağım. Fabrika kuracağım" deyip, arazi işgal edip, tek bir çivi çakmayan.

Yatırımda bulunmayanlara yönelik bir "operasyonel" faaliyet içerisinde girildiyse.

Araziler!

Bedavadan "satış" yapayım da, "para kazanayım" diyenlerin, elinden alındıysa.

Gerçek yatırımcıya "verildiyse?"

Bir nizam oluştuysa…

Fabrika adı altında "depo kiralamasıyla" işgaliyet içerisinde olanlar.

Hiçbir faaliyette bulunmayan…

Sadece tabeladan ibaret olanlara da; OSB yönetiminin bir hamle girişim yapmaları gerekir…

***

Çünkü.

OSB ciddiyet ve itibar, güven acısından "can alıcı" öneme sahip olması gerekir.

Hilenin.

İllegal işlerin yapıldığı ve döndürüldüğü "yer" olmamalı.

Ki, varlık DNA'sına da ters.

***

Evet.

OSB kendi "imajını, güvenirliğini" zedelemek istemiyorsa…

Ne olmuş; "kıyamet mi koptu?" demeyecekse…

İşin ciddiyetiyle; "hadiseyi" göz ardı etmeden; üstüne gitmeli.

Yoksa!

Elma dolu koca çuval.

Bir çürüğün sirayetiyle; "hızla" çürüme gösterir ki.

Ne alıcısı olur.

Ne de kollayıcısı, satıcısı olur?

Yani; "çürükler" ayıklanmalı ki, sağlamların albenisi olsun.

Cevap bekliyorum…

İZMİR, DİYARBAKIR'A BAKIYOR?

İzmir'den bir okur…

Şehri soruyor.

Harap vaziyetteki Sur içini…

Silvan'ı.

Bismil'i. Lice'yi…

Ne olacak; bir çözüm yok mu?

Şiddet ve terörün "sonlandırılması" için, çaba sarf edilmiyor mu?

Size gelen-giden ziyaretçiler.

Konuştuğunuz siyasiler…

Sivil dinamikler; "neden ortak" bir güç birliği oluşturmuyorlar.

***

Demiyorlar ki.

Ölen de. Öldürülen de. Öldürten de.

Akan kan.

Dökülen gözyaşı…

Yaşanılan zulüm ve baskı…

Hepsi bu ülkenin "evladı" milletine dairdir.

Yeter artık.

Ed-i bese diyerek; "seslerini" gürleştirmiyorlar.

Herkes "sınıfsal" kalıyor.

Kim şuan ki yapılanları "tasvip" edebiliyor ki; sessiz kalınıyor.

***

Biz göç ettik.

Kaçtık, el diyarlarına geldik…

80'lerin.

90'ların.

2000'li yılların; "olağanüstü" vahametinden dolayı…

Bugün.

Ne acıdır ki; aynı "kaçış ve göç" var ki sığınılacak yer bile kalmadı.

Eee…

Kendi vatanında, coğrafyanda "el olmak" yabancı bırakılmak!

Kahredici...

***

Evet, sevgili okurum!

Biz yaşıyoruz.

Siz de oradan takip ediyorsunuz.

Ne diyelim?

Dün ifade etmiştim!

"Biz fitnelerin" çemberinde, hala da "basiretsiz, menfaat içerikli" siyasi argümanların, peşinde koçarsak.

Anlık tercihleri.

Düşük zihniyetlerin; "omurgasız" siyasilerin "sözlerine" kanarsak…

***

Biz. Evet, biz/bizler.

Daha çok. Daha da çok…

Kendi vatanında; "el olacağız?"

Çünkü.

Birliğimize, ümmet olma yapımıza bir kere "fitne" dinamiti konulmuş.

Kaplaştık.

Ötekileştik/ötekileştirdik.

Bizim öncelikle; "biz olmamız" lazım ki "fitneyi" köreltebilelim.

***

İzmirli okurum!

Bu mülahaza içerisinde, son cümlesi, soru mahiyetli şu oldu.

"Peki, seçim havası nasıl?"

Dedim ki.

Acının. Öfkenin. Şiddetin. Terörün olduğu yerde…

Kanın. Gözyaşının aktığı coğrafya da…

İnsanlar "ölmemenin/öldürülmemenin" derdine, düşmüş iken; "seçim curcunası" yaşanır mı?

Sessizlik.

Seçim atmosferi; söz konusu bile değil.

***

Zaten beklenmez ki.

Ki salt Diyarbakır için, bu "hava" geçerli değil.

Güneydoğu için.

Hatta ülkenin batısı için de; "seçim havası" esmiyor.

Ama!

Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki; 1 Kasım birçok kesime "söyleyeceği" sözler vardır…

Çünkü "sandık gırtlağına" kadar dolmuş, öfke seline sahip.

Patlayacak!

Ancak kim etkilenir, kim etkilenmez, kazançlı-zararlı, kaybedeni, kazanını kim olur; onu da hep birlikte; 1 Kasım'ın gece yarısı göreceğiz.

 

***

Peki, tabi ki;

CHP ve AK Parti çekişmesi var, İzmir'de!

İki parti de; "ağır toplarını" sahaya sürmüş.

Ama alınan analizlere göre.

Seçim Binali Yıldırım ile CHP'nin Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu arasında, geçiyor.

İkilinin "sözleri, söylemleri" mülahaza konusu…

***

Bizde derseniz...

Çekişme;

AK Parti ve HDP cephesinde cereyan ediyor.

Tabi taraflardan; "bağımsızların" tırmıklaması da yok değil.

Ancak siyasi polemikler.

Liderler "üzerine" ekseriyetiyle, geliştiği için.

Diyarbakır'da, iki partinin kurmaylarının çekişmesi pek, öne çıkmıyor.

Önümüzdeki günler değişir mi, göreceğiz.

Neyse, 7 Haziran da; 10'a bir idi.

1 Kasım ne değiştirir, bakacağız…

Velhasıl...

Okur'un bu diyaloguyla, İzmir'e selamlar.

Hayırlı cumalar.