HIRSIZLARIMIZ NERDE?
Okurlar soruyor…
Elbette ki, biz de…
Bekliyoruz… Merak
ve pür dikkat noktasında…
Gazetelerimizi tomar tomar vaziyette "bayi"
önünden kim çaldı?…
Nasıl çaldı? Hangi amaç ve gayeyle çaldı?
Çünkü çeyrek asırlık bir yayın döneminde yaşanan; bir
ilk…
Evet, bir hafta oldu.. Henüz haber yok..
Meçhul.. Ve "sırlar" âleminde vaka
"gizemini" koruyor…
Vali Hüseyin Aksoy.. Emniyet Müdürü Adnan Taşdan
bildirmişlerdi..
Asayiş ile Terörle Mücadele, "iki ayrı koldan"
soruşturuyor..
***
Kuşkum yok.. Er ya da geç, "aydınlanacak?"
Fail kim? Amaç nedir diye?
Çıkmalı.. Hadise "gizemli" kalmamalı..
Çünkü, "vakanın" yaşandığı gün.. Gazetenin,
"o günkü manşet" haberi..
Pek tabi ki, "iki gün önceki yazılar" da..
Peş peşe… Ya da alt alta alıp, hesapladığınızda…
Ana bayi önünde; "gazetelerin" çalınması..
Tek hedefe.. Tek amaca odaklı bir hizmet olduğu ortaya
çıkıyor..
Gazete "okurlara" ulaşmasın..
Yazılandan-çizilenden "kimse" haberdar olmasın…
***
Ama!
Marifetleri de.. Düşünceleri de.. Akıl hocaları da..
Azmettirici ve failler de "kerameti kendinden"
menkul kişiler olduğu için..
Hesaba katmadılar.. İletişim alanındaki
"teknolojinin" imkânlarını…
Gazetenin "gerek" elektronik ortamda..
Gerekse de, "abone ve özel alanlara"
dağıtımının ayrıca yapıldığı.
Pek tabi ki, "ikinci baskıyla" yeniden okurlara
ulaşabileceğine dair?
Yani, "tinetli düşünceleri" kendilerine kaldı…
***
Gazetemiz okurlarına ulaştı…
İnternet üzerinden, okurlar gazetelerini okudu…
Abonelere… Özel kurumlar, herkese "kısa süreli"
gecikmeyle, ulaştı Diyarbakır Söz…
Özetle; "emelleri" kursaklarında kaldı..
Beklentimiz.. "Yüzlerindeki" maskeyi de
düşürmek..
Yargının ve adaletin "huzuruna da" bir an önce
çıkarmak..
Ve afişe edebilmek!
***
Birileri.. Evet,
o birileri.. Şunu iyi bilsinler ki…
Ne onlar.. Ne onlar gibi düşünenler.. Ne de onların
ağababaları dâhil olmak üzere…
Dün olduğu gibi, bugün de.. Ve gelecekte de…
Hiç bir şekil ve ortamda…
Diyarbakır Söz'ü "susturamayacaklardır?"
Çünkü Söz'ün ilkelerinde…
Kitabında.. Misyonunda "sindirilmek, geri adım
atmak" yoktur..
Hele ki, "davasını" terk etmek ne mümkün?
Varlığı da.. Yayın ahlakı da.. Temel hedefleri de,
"okurunun, camiasının" sesi olabilmektir…
Yasaların himayesinde..
Anayasanın tanıdığı haklar..
Kanunların "belirlediği" hükümlülükler
içerisinde..
Objektif..
Tarafsız.. Doğru.. Tamamen
gerçekleri "kamuoyuna" sunmak…
Yanlışa yanlış… Doğruya doğru diyebilmek…
***
Hırsıza hırsız…
Üçkâğıtçıya üçkâğıtçı…
Rüşvetçiye rüşvetçi…
Rantçıya…
İhale takipçisine…
Vurguncuya…
Yetimin, öksüzün hakkını gasp edene…
Milletini…
Halkını kandırana, ona tepeden bakana…
Terörü…
Şiddeti ahaliye "reva görene"…
Velhasıl…
Enva-i hile ve desisede rol alana…
Ki kim olursa olsun…
Vasfı, makamı, unvanı ne ise…
O'na ayna tutmak… Var olan maskesini
"düşürmektir"
Pek tabi ki… Tüm bunların aksi noktasında olanları da
"alkışlamak, destek vermektir?"
Sonuç itibariyle; haksızlığa karşı susan "dilsiz
şeytan" olmayız/olamayız..
"Baş versek" bile!
***
Bu arada…
Siz değerli okurlarımıza da..
Bir kez daha, "teşekkür" ediyorum..
Ve iyi ki varsınız..
Varlığınızla, çeyrek asrı geride bıraktık..
Olaya yeni vakıf olanlar..
Yurt içi..
Yurt dışı birçok okur ve gönüldaşlar arayıp
"geçmiş" olsun dileğinde bulunuyorlar.
Teşekkürler; SÖZ ailesinin fertleri.
***
BURHANETTİN VAKASI..
Gelirsek, Burhanettin Yıldız Meslek ve Teknik Anadolu
Lisesi vakasına..
Almanya seyahatindeki "skandal" hadise..
Bizim vaka ile bağlantısı olup-olmadığı henüz kesin
değil..
Ama, "şüphe" uyandırmıyor da değil..
Neyse… O'nu soruşturmanın neticesinde öğreneceğiz…
Neyin, ne olduğuna dair?
***
Konuya dair, ikinci soruşturma açıldı…
Valilik yürütüyor… Gerek yayınlanan haberler…
Ortaya çıkan görüntüler…
Tarafların yaptığı beyanlar ekseninde…
Öğrenci… İdareci… Ve görevli öğretmenlerin
"kusurları" olup olmadığına dair, soruşturma genişletildi…
Malum!
Bir önceki soruşturmanın muhtevası adına…
İhmal… Savsaklamak…
Ya da imtiyaz, göz ardı etme gibi bir durum söz konusu
idi…
Çünkü verilen bir ceza vardı…
Ama "ceza" bilahare "af" edilmiş,
uygulanmamıştı…
***
Vaziyet böyle olunca…
Eğitim Camiasında.. En tepeden.. En alt kademedekiler der
demez "farklı" ithamlarla yüz yüze geldi..
"Kim kimi neye ve hangi düşünceye dair"
koruyor-kolluyor diye..
Bu konuda, soruşturma kapsamına alındı..
Valilik ve Bakanlık nezdinde, "irdeleniyor?"
***
KATTAŞ, İMTİYAZ YOK!
Bu arada Milli Eğitim'den Sorumlu Vali Yardımcısı…
Remzi Kattaş…
Yaşananları anlatan… Olayın ilk andan itibaren, gelinen
aşamayı belirten..
Aynı zamanda basına yansıyanları da dikkate alarak..
Hayli uzun bir yazı göndermiş…
4 sayfalık…
***
Önceki yazılarımız..
Burada sizinle paylaştığımız, kendisinden gelen önceki
yazılar dâhil…
Ki bilahare, kamuoyuna yansıyan diğer mevzuular.
Yazısında hepsini "harmanlayarak" dile
getirmiş…
Kendisine dair;
"Sorumluluk" noktasında icra ettiklerini de
anlatıyor..
***
Kattaş…
Kendisine dair ithamlarda…
Özellikle;
"PKK terör örgütü ve Paralel yapı" bağlantısı
imasını reddederken…
Şöyle diyor…
"İlimizde meydana gelen terör örgütünün eylemleri
sırasında bazı kamu görevlilerinin hukuk dışı eylem ve faaliyetlerde
bulunduklarının tespit edilmesi üzerine gerekli iş ve işlemler ivedilikle,
bizzat ve tavizsiz şekilde yerine getirilmiştir."
Kİ bunlar da kamuoyuyla paylaşılıp, haber yapılmıştır…
***
Kattaş…
Netice itibariyle diyerek…
İtham ve iddiaların örtbas edilmesi…
Veya önemsizleştirilmesi söz konusu olmadığı…
Olamayacağı gibi…
Yazılı ve görsel basın ve yayın organlarında yer alan
iddialar valiliğimiz tarafından hassasiyetle ve titizlikle takip edilmektedir…
Yapılacak inceleme ve soruşturma sonucunda ihmal, kusur
veya kastı görülecek tüm görevliler hakkında gerekli işlemler ivedilikle yerine
getirilecek, takibi sağlanacak?
***
Sonuç itibariyle!
Vaka için…
İkinci bir fasıl açılmıştır…
Bakalım, bu fasılda, sonucun hikmeti mucibesi ne olacak?
Ki en çok merak edilen…
Hadisenin bu kadar "dal-budak" salmasına
rağmen…
Kamuoyunun "gündemini" meşgul etmesine rağmen..
Yine de bazı kişilerin vaziyeti
"önemsizleştirmesi", çok ama çok garip bir hal…
***
MİLLİ TAKIMIN HALİ PERİŞAN!
Deniliyor ki; Arda Turan niye "yuhalandı?"
Ya da, Milli takım… Fatih Terim'e "bu tepki"
niye?
Ne oldu "iki maç kaybettik" diye.. Kıyamet
kopmadı ya…
İyi güzel de…
Niye, bu "paspal" haliniz?
Neyiniz eksik;
Para deseniz para?
Konfor deseniz konfor?
Şöhret deseniz el üstündesiniz?
***
Yediğiniz önünüzde.. Yemediğiniz arkanızda..
En lüks evler.. En lüks arabalar sizde.. Aldığınız
"para" servetler üstü servet…
Yedi sülaleye yeter…
Cumhurbaşkanı mı?.. Başbakan mı?… Milletvekili mi?...
Kimi deseniz?
Sizin aldığınız bir "aylık" ya da bir yıllık
transfer ücreti..
Bu kişilerin, "ömür boyu" aldığı maaşın üstünde..
***
Fatih Terim..
Denilene göre aylık, 950 bin lira alıyor..
Deyin, Türkiye'yi yöneten hangi isim, ya da makam
"bunu" aylık alıyor…
Ya da yıllık alıyor…
Mümkün mü?… Emeklilik hayatı boyunca dahi alamıyor?
O zaman!
Yani, her şeyiniz fersah fersah fazla..
Peki, "neyiniz" eksik?
Eksikliğiniz nedir biliyor musunuz?
İnancınız.. Sahip olduğunuz "nimetlerin"
kıymetini bilmeyişinizdir…
"Yuhalanmanız" işte bunun içindir…
***
Tabi… Biraz gurur… Biraz inanç… Biraz milli değerlere
saygı ve sevginiz olsa…
Arkanızdaki "kitleyi" görebilseniz…
Sahada "avanak abdi" gibi, dolanıp
durmazsınız..
Bizi de "kahredip", yuhalatmazsınız?
Bu saat itibariyle, Avrupa kupası da, Dünya kupası da;
"bizim için" hayal demeyelim de, çok zor…
Ama gerideki maçlar için; "biraz omurgalı"
olun…
Azıcık da olsa…
***
BABALAR GÜNÜ
İnsanoğlu…
Hayatın ikmalinde; "en değerli" iki varlığa
sahip…
Anne ve Baba… İkisi de… Yaşamın serüveninde "çok
hatıralara" sahip…
Çünkü "ikisi de" hayatın kendisi…
Bir gün değil… Bir yıl değil… Bin yıl da olamaz… Bir
ömürdür…
Bir neslin devamıdır… Bir abu-ecdattır… Dünden, yarınlara ve öbür zamana!
Anne de, baba da…
***
Baba… Her evladın… Her erkek evladın kendisine biçtiği
bir "roldür?"
Ekolüdür… O'nu gözler… O'nu izler… O'nun gibi olmayı
ister, hayal eder, kurgular…
Çünkü, sabrı da, şefkati de, samimiyet ve sevgi
sıcaklığını da korumayı, kollamayı, bağışlayan olabilmeyi..
Çabalayan… Hayata dair mücadeleyi kesintisiz sürdüren
olabilmeyi "ondan" öğrenir…
***
Günü.. ve Zamanı gelince..
O da bir baba vasfını alarak, "evlat" sahibi
olur..
Ama hep bir özlem, "yüreğin" en derin,
noktasında yaşar..
Hatırlanmak.. Yâd edebilmek… Tabi ki hepsinden özeli,
"samimiyet" içerisinde olabilmek!
Dün babalar günüydü…
Diyeceğim odur ki…
Ne bir günle… Ne bir zaman dilimiyle "babalar
hatırlanacak" değil… Onlar "hayatın" her saniyesi…
Ebediyetin her merhalesinde "var olan, hatırlanan,
bilinen?" olmalıdır…
***
Ne diyor şair?
Rahmetli babam da özlüyordu
Ben yaşlardayken, beni…
Benim…
Şimdi çocuğumu özlediğim gibi…
Dedem de…
O da özleyip durmuştu, yanı başındaki babamı…
Ve… Dünden bugüne taşınan bir mirastır "baba
özlemi"
Fırtına sahibi…
Ağlar… Babalar da ağlar… Ama içten içe ağlar…
Hissettirmez yüreğindeki volkanı…
Ufka doğru, diker gözlerini bakar; "Evlat ve baba
özlemiyle"
***
Duam odur ki…
Allah'ım.. Rahmeti rahmana göçmüş olan babamın…
Ki tüm babalarımızın taksiratlarını affet..
Kabirlerini cennet bahçesi eyle…
Huzurunda, ilahi adaletinde "af ve mağfiret"
eyle ey rabbim…
Yaşayanlara da… Salih bir amel…
Huzur ve sağlıklı bir ömür… Hayırlı evlat, nasibiyle…
Tüm babaların, babalar günü kutlu olsun…