HUKUK, ADALET VE VİCDAN!

Söz'ün, dünkü manşet haberleri malumunuz!

                            

Okumuşsunuzdur.

İki mevzuuyu ele alan haber başlığı şöyleydi; "İki hukuk skandalı".

BİRİNCİSİ: Trafik kazasında ölen üç yaşındaki Mehmet Yunus Emre Özgen'in "ölümüyle" alakalı tazminat süreci.

İKİNCİSİ: 28 Mart olayları esnasında, Polisin attığı gaz fişeğiyle ölen, Mahsun Mızrak'la ilgili, "delilin", Adli emanette değiştirilmesi.

***

Hal-i çarpılık.

Ne hukuk, ne adalet ve ne de devlet güvenirliği "diye" başlayan birer sorgu "çıkmazı".

Mevzulara; isterseniz, sırayla dâhil olalım.

Ki, daha anlaşılır bir düşünce ortaya koyabilelim.

İlk ki, Yunus Emre Özge! O henüz, üç yaşındaydı.

Babasının çalıştığı iş yerinin önünde, oynarken "trafik teröristinin" kurbanı oldu.

Trafik teröristi diyorum! Çünkü küçük Yunus'un ölümüne sebep olan sürücü Davut Yaman'a bu sıfatı mahkeme veriyor.

Şöyle diyor; "Dikkatsiz ve tedbirsiz" davranarak, "ölüme" sebebiyet vermiştir.

***

BİR CANIN,

BEDELİNİ ÖDEMEKTEN DE KAÇMAK?

Evet, bu kaza 10 yıl önce yaşandı.

Ancak, Özgen ailesinin acısı o günden buyana "ter-ü taze".

Bir annenin, bir babanın yüreği tez be tez, "evlat" acısını unuttur mu?

Ne mümkün!

Ama bazen evlat acısından daha acı gelen hukuksuzluklar ve adaletsizlikler vardır.

Adaletiyle ünlü büyük İslam halifesi Hz. Ömer (r.a) der ki; “Geç gelen adalet adalet değildir”.

İşte, Yunus'un ölümü! Ve ardından ailenin yürüttüğü hukuk mücadelesinde, ne yazık ki, "O söz" vakidir.

Özgen ailesi yürüttüğü hukuk mücadelesinde, muhatap kaldığı hali vaziyette; "Hem geç gelen bir adalet, hem de hukuk tanımazlık var"

Ülkemizde, özelliklen de Bölgemizde, "yargı işleyişi" hepimizin malumu.

***

Yıllar süren, ömür tüketen, mağduriyete yeni mağduriyetler ekleyen "dava süreçleri" ikmal oluyor.

Konu dışına çıkmadan; önce, Özgen ailesinin açtığı manevi tazminat davasına gelelim.

Ailenin açtığı dava; yerel mahkemenin kararıyla "tazminat" istemi yerinde görülmüş.

Bu karar bilahare; "Yargıtay" tarafından da onanmış!

Yani, aileye trafik teröristi olan Davut Yaman.

Ve çalıştığı şirket olan, Aksoy Makine firması, "müştereken ve müteselsilen" ödemeye mahkûm ediliyor.

Tabi hükmedilen para da; 2006 yılı tarihi itibariyle 19 bin 500 lira.

Düşünün adaletin hükmüne; bir insanın hayatına biçilen değer, 19 bin lira!

Yerel, mahkemenin bu kararı üzerine, Aile paranın tahsiline gidiyor.

***

İşte,"vicdansızlığın" bariz göstergesi,

Ve hileli, oyunların tezgâhlanması, "bu süreçte" pik yapıyor.

Şöyle ki. Aile paranın ödenmesi için; önce Davut Yaman'a gidiyor, "tazminatı öde" diye!

Yaman emekli, "bende metelik yok" diyor, ne meteliksizse!!!.

Müştereken ve müteselsilen sorumlu olan, Yaman'ın çalıştığı Aksoy Makine firmasına gidiliyor.

"Tazminatı ödeyin" diye!

Bir anda, firma dün varken, bugün yok misali, "sıra kadem" basıyor!

İflas etti. Malvarlığı yok, "tazminatı" tahsil edemezsiniz.

Aile ve avukatları, işin tamamen "vicdanı" duygudan çıkıp, "vicdansızlığın" işlediğini anlayınca.

Hukuki, kapıları zorluyor.

***

 

Araştırıyor; İflası ve züğürtlüğü verilen Aksoy Makine firması.

Meğer NETT Otomotiv Makine San. A.ş'ye ait.

Tabi bu esnada; bir de işyerinde İcra ekipleriyle "bir makine" haczediyorlar.

Haciz işlemleri yapılırken; NETT Otomotiv Makine San. A.ş diyor ki "makineyi satmayın".

Biz buna karşı, 40 bin liralık Euro bank Tekfen Bankasının aracılığıyla, "teminat mektubu" verelim.

Malum teminat mektubu "para yerine" geçer!

Ancak, Özgen ailesinin avukatı, başlattığı hukuki mücadelesini.

Bu kez; NETT Otomotiv üzerinde yürütmeye başlıyor.

Diyor ki; Aksoy Makine ile NETT otomotiv aynı.

Çünkü gerek adres, gerek vergi numarası, gerek banka hesabı, gerek ticari sicil kaydı.

Velhasıl; aynı çatı altında iki firma olduğu, "Yargıtay" tarafından da, kabul ediliyor.

Bu karar ve verilen hüküm doğrultusunda, "ailenin haciz ettiği" makine için, NETT Otomotiv'in verdiği, "banka teminatı" paraya çevrilmek üzere, aile "İcra Müdürlüğüne" başvuruyor.

***

Küçük Yunus'un, ölümünden itibaren ortaya konulan "adli skandallar" zinciri.

Ve suçlu konumundaki, firmanın "vicdansız" tutumu, burda da aktiflik kazanıyor.

Aile'nin, Avukatı ve İcra Müdürlüğü personeli, 17 Temmuz günü bankaya gidiyor.

Saat 16.30. Diyorlar ki, "Şu teminat mektubunu" paraya çevirin.

İcra Müdürü. Avukat temsilcisi. Ve mahkeme kararı.

Yani, "arıza" bir durum yok.

Ne hikmetse; ödeme yapılmıyor. Yarın gelin; ödeme yaparız!

18 Temmuz'da, sabah saatlerinde, "kasada" para yok. Öğleden sonra!

Öğleden sonra; "Size ödeme yapamayız" çünkü NETT Otomotiv, "icrayı durdurma kararı" almış!

Yani, 48 Saatlik oyalamanın, bir taktik olduğu ortaya çıkıyor.

***

NETT OTOMOTİV'İN,

VİCDANLARI SIZLATAN ANLAYIŞI?

Lakin NETT Otomotiv, Euro bank Tekfen'in "ballı müşterisi" imiş!

Eee.

Banka için, "insan hayatı ve ölen bir çocuğun, hakkı, hukuku mu" önemli.

Yoksa; "ballı" müşterinin, rantı mı önemli.

Belli; neye gayret ettikleri.

Bir önemli ayrıntı da, İcra'yı durdurma kararının alındığı, "İcra Hâkimliği".

Bir'i "teminatı paraya" çevirebilirsin diyor. Diğeri hayır çeviremezsiniz diyor.

Bu nasıl; çifte adalet hükmü onu da bilemiyorum?

***

Küçük Yunus'un annesi Emine Özgen!

Kameraya konuşuyor. Belli, hem özgün, hem de öfkeli.

Diyor ki;

’10 yıldır gözüme uyku girmiyor.

Daha evladıma doyamadan onu toprağa verdim.

Mahkemenin kusurlu bulduğu bir sürücü ve firma var.

Kesinleşen kararlar var ama Yargıtay'ı bile takmıyorlar.

Demek ki bunların gücü yargıdan daha fazla.

Biz paranın peşinde değiliz. O para Yunus Emre’yi getirmez ama adaletin uygulandığını görmek istiyoruz”

***

El hak.

Üstadın ifadesiyle;

Ana yüreğini hissedebilmen için Emine anneyi anlamak için "anne ve evlat sahibi" olman gerekir.

Önceki gün,

Gerek Banka Yöneticileriyle,

Gerek Banka avukatıyla,

Gerek Firmanın avukatı'yla görüşmelerim oldu.

Niye; bu "vicdani" arıza hal-ini gidermiyorsunuz diye!

***

Doğrusu, aldığım cevaplar verilen vaatler beni pek tatmin etmedi.

Etmediği için de, bugün köşeme aldım.

Ve buradan sesleniyorum, onlara!

Diyorum ki; sizin çocuklarınız yok mu; bu iş kendi başınıza gelirse, sahi siz "ne yaparsınız?"

İnanın, buradan ifade ederken, tüylerim diken diken oluyor.

Ve kendi, vicdanımı sorguluyorum. Boğazım düğümleniyor.

***

Burada ibretlik bir hukuk tanımazlık, bir ailenin verdiği onur mücadelesi ve bir annenin dinmeyen acısı var.

İşte diyorum ki in büyük mahkeme vicdan mahkemesidir!

Siz yargının kararlarına karşı hile yaparsınız!

Ancak vicdanınızın sesini ne zaman kadar susturabilirsiniz ki?

Ve biliyorum ki;

NETT Otomotiv, bugün faiziyle 70 bin liraya ulan "Yunus Emre Özgen'in" bir nevi kan parası olan tazminatı "ödeyebilir" güçte..

Sermayesi, milyonları işaret ederken, 5 milyon lira gibi yüklü miktarda "kredi" işleminden söz edilirken.

Zavallı, Emine Özgen'in 70 bin liralık "tazminatına mı" ihtiyacı var?

Yazık. Çok yazık.

Şu Ramazan'ın Şerif'in, idrak edildiği ilk günde, "acaba" Firma yetkilileri "vicdan muhasebesinde" bulunurlar mı?

***

YA,

ADLİ EMANETTEKİ ZAFİYET!

Ve gelelim; mevzularımızın ikincisine!

Yani, Adli Emanetteki "delil değişikliği".

Ne hazindir ki; tıpkı Yunus Emre Özgen gibi, Mahsun Mızrak'ın da "ölümü" üzerine, hileli oyunlar var.

İsterseniz; Küçük Mızrak'ın "akıbetiyle" alakalı, bilgilenelim.

Mızrak, öldürüldüğünde henüz 14 yaşındaydı.

Ölüm tarihi, hepimizin hafızalarına kazınan, Diyarbakır'daki 28 Mart olayları.

Tarih, 26 Mart 2006.

Mızrak, Bağlar ilçesinde toplumsal olaylar esnasında, başına isabet eden "Gaz fişeği" nedeniyle, hayatını kaybediyor.

Yani, orantısız güç kullanımı. Bilerek, hedef alıp, vurmak.

Önceki gün, Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinde "hadisenin" görülen davası vardı.

Burda; üç polis memuru ''Olası kast sonucu ölüme neden olmak'' suçundan yargılanıyor.

***

Polisler, tutuksuz yargılandıkları için, duruşmaya gelmiyorlar.

Ancak, Mahkemede "skandal" bir durum, Mızrak'ın aile avukatı tarafından ortaya çıkarılıyor.

Diyor ki; Adli emanette bulunan ve sanık polisler tarafından kullanılan "üç bomba atar ve mermi çekirdeği" değiştirilmiş.

Yani; "Maktulün kafatasından çıkarılan bomba atar mermisi yerine ev tüfeği fişeği bırakılmış".

Nasıl olur.

Adli emanetteki bir delil; "nasıl değiştirilir, nasıl değişime uğrar".

Meğer oluyormuş!

***

O DELİL,

NASIL VE KİM DEĞİŞTİREBİLİR Kİ?

Ortaya çıkan, Vahim "adli" skandal ve suç nedeniyle, Mahkeme soruşturma istedi.

Suç duyurusunda bulunuldu.

Mahkemenin bu yöndeki hükmü de şöyle;

''Otopsi sırasında maktulün kafatasından çıkartıldığı anlaşılan, otopsi tutanağında özellikleri yazılı bulunan ve emanete alınan mermi çekirdeği ile mahkememize gönderilen fişek kartuşunun tamamen farklı nitelikte maddeler olduğu anlaşıldığından, otopside ele geçirilen mermi çekirdeğinin nasıl, ne şekilde ve kim tarafından değiştirildiğinin araştırılması için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulması.''

***

Ne oyunlar dönüyor bu ülkede!

Eee.

Boşuna uzun yıllardır, buradan "çığlık çığlığa" yazıp çizmiyoruz!

Adaletin, Kestiği parmak çok ağır bir şekilde, yaşanan ve yaşatılan tablo karşısında "acı vermektedir".

Bir taraftan, Adaletin hükmettiği "tazminatın" ödenmemesi için, "enva-i" hile yapılıyor.

Bir taraftan da, bariz bir şekilde derdest edilen, Adli emanete bile alınan, Mızrak'ın ölümüne sebebiyet veren delil "Kaşla göz arasında" değişiyor.

***

Velhasıl; İki cinayet ve üzerinde kurgulanan, "vicdansız" hileler!

Peki, Hak, hukuk ve adalet! Ve etkili-yetkili zevat, "meselelerin" hal-i pür melallerine, ne diyorlar?

Bu yöndeki, hikmetleri, nedir, ne olacak?

Onu da, bekleyip göreceğiz, "hak batıl mı olacak" yoksa "tecelli mi edecek".

Ve selam; Ramazan'ın ilk günündeyiz.

Bir kez daha, mübarek Ramazan-ı Şerifiniz kutlu ve bereketli olsun.