HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ?
Ah ki ah!
Yer küresinin en garip ülkesi…
Öyle ya!… Her an her şey olabiliyor?
Ne yazık ki...
Siyaset…
Ki ortaya konulan politika stratejisi…
Tıpkı; "Şişhane" gibi…
Tavan ayrı… Taban ayrı…
Olmaz mı?
Siyasi tarihimize bakalım!
Daha düne kadar…
Devlet… Devlet-i Âliye… İrade…
İkmalde "halkın" üstünde yüce bir varlık olarak
"kutsanırdı."
Kutsal devlet… "Devleti" kutsayan kanunlar…
***
Vatandaş ne der?
İşçi… Memur… Öğrenci… Çalışan-çalışmayan…
Esnaf… Seçilmiş… Atanmış… Fark gözetilmeksizin…
Millet; "o da kim" denirdi?
Söz hakkı yok… Var olan "devletin kutsallığı…
Şöyle ki… Devlet ile halk arasında…
Yani vatandaşlık nokta-i nazarındaki bağ…
Ağırlıklı; "vesayet" odaklıydı…
Devlet ne derse O?… Vatandaş ne demiş; kimin umurunda…
Vesayet var… Vatandaşlık bağı, kabul görmez!
***
Nitekim… Yıllar yılı; "yaşadık…"
Neydi…
Vesayetçi “demokrasi!”
Vesayetçi “adalet!”
Vesayetçi, “hukuk!”
Vesayetçi “siyaset!”
Özetle…
Vesayetçi… Yasama… Yürütme… Ve tabi ki Yargı…
***
Ki Tek Parti-Tipçik dönemiyle gelişti…
Çoğulcu Parlamenter sisteme geçişte de…
Sonuç değişmedi…
Çünkü…
10 yılda bir vücuda gelen "darbeler" vesayeti
hep koruyup-kollandı…
Çünkü Cumhuriyet dönemiyle temeli atıldı…
O günün yasaları…
Ve devletin kılcal damarlarına edilen nüfuz...
Muhtıralar… E-Muhtıralar… 28 Şubat… Ve 15 Temmuz darbe
girişimi…
Daha nice; "sivil iradeye" kurulan kumpaslar…
***
Dikkat edilirse!.. Milli İrade temsiliyetinde…
Ne zaman ki… Halkın asli unsuru olan "siyasi
öznesi" güçlü olduğun da…
Mecliste "çoğunluk" sağlandığın da…
Devlet değil; millet… Kamu değil, insan… Teamüller değil,
yasalar ikmale gelince!
Söz sahibi olmaya başlayınca… Çark ters dönmeye başlar…
Vesayet!
Bağımlılığından kurtulamayan…
İki ana akım olan…
Yürütme… Yargı… Direk devreye girer…
Gelişmelere "eşlik" etmeyerek, direnç gösterir…
Üstünlerin üstünü… İstikrarsızlık yaratır…
Gerilim oluşturur…
***
Devletin derinliğindeki.
Terör rezervi devreye girer…
Kan, gözyaşı ve terör üremeye başlar.
Ve böylece vesayet; "yeni bir kimlikle" iş
başına gelir…
Otoriterlik… Yani "hukuksuzluk…"
***
15 Temmuz'a dair…
Konuşuyoruz… Yazıyoruz-Çiziyoruz… Olumlu-olumsuz…
Tepkiyi, destekli "ifadelerin" kulvarında,
geziniyoruz…
Şu veya bu; "açmaz" diyerek… Ki dün, buradan
"soruşturmalara" dair, kısmi bir değerlendirmem oldu…
"Kayırmacılık" var… Ve bu
"kayırmacılık" ciddi bir kumpasa doğru gidiyor diye…
***
Öyle ya!
Damatlar… Gelinler… Kardeşler… Abiler…
Patronlar… Komutanlar… Yaverler…
Amirler.. Vahim bir "kayırmacılık" hanesinde;
"keyfiyet" arzına sahip!
Birileri gözaltında.. Birileri tatil keyfiyetinde..
Birileri cezaevinde… Birileri, tutuksuz yargılanmakta…
İşçi içerde.. Patron serbest…
Girift bir durum…
Öyle ki… Kim suçlu, kim masum?… Kim FETÖ'cü? Kim FETÖ'cü
değil…
Tanım ne?… Kriterler, ölçüt, zaman belli değil?
Meçhul…
***
Hal böyle olunca…
Der demez… Kamu vicdanı "sorgulayıcı"
olmaktadır…
Kafalar karışır… Enva-i sinsilik kendiliğinde; "yer
buluyor…"
Pusuya yatan beklediği bir hava…
Dumanlı hava…
Aslında… Sıkıntı, çıkmaz sokağın açmazı belli!
Ama bir türlü, "üstünlük" sağlanamıyor. O da;
"hukukun üstünlüğü."
Olmadığı için.
Kimlerin suçlu…. Kimlerin masum olduğuna…
Her fikir… Her akım.. Her oluşum…
Kendisine "haiz" hüküm vermekte…
***
En sıradan meseleyi dâhil…
Politik ve ideolojik bakışla; "değerlendirerek"
hüküm veriyoruz…
Çünkü vahim bir politize olmuşluk var…
Haklarda… Hürriyette… Suçta… Cezada… Masumiyette…
İstisnasız yargılamada; "adil ve özgür" ortama
sahip olmalı…
Ki o da; "hukukun üstünlüğüyle" mümkündür…
Üstünlerin hukukuyla değil…
Hele ki teslim edilemez…
Aksi halde…
Bu kafa değişmedikçe… Her daim; "üstünlerin"
hukuku söz sahibi olur..
O zamanda…
Bir FETÖ gider… Bir diğer FETÖ gelir…
Çünkü zemin müsait…
Yoksa…
"Adaletin Damatlarla imtihanı" manşetleri
atılır mıydı?
Arınç şimdi ne der "denir miydi?"
Eee…
Yazının girişinde ne demiştik?
Burası Türkiye… Her an her şey olabilir…
***
İŞ-KUR'DA NELER OLUYOR?
Yeni gelişmeler var…
Son yazılarımıza dair…
İl Valiliği…
Bakanlık…
Konuların araştırılmasını istemiş…
"Müfettiş" görevlendirdi…
İnceleme başladı…
Son iki yılın; "işlemleri" sorgulanıyor…
Yani bu kez iş ciddi…
Bakalım; "nasıl bir sonuç" çıkacak?
Takipteyiz…
***
YA TERİM…
Arda'ya "tu kaka" dedik…
Şımarık…
Futbolcu olur ama "adam" olamaz diye tepki
koyduk…
Üç kuruşa "rezillik" vs…
Neyse…
Bir dizi laf ettik…
Üzerinden de; "Türkiye Futbolu" nereye gidiyor
diye sorgulama yaptık…
Tabi ki haklı gerekçelerle…
***
İyi de…
Fatih Terim ne yapıyor?
Yani Futbolun patronu…
Eğer ki…
Milli takım için "Dallas" diyorsak…
Futbolcuların "şımarıklığına" bunlar da adam
diyorsak…
Azıcık…
Onları yetiştiren, futbolun patronuna da; "bir
şeyler" demek gerekmez mi?
Hala o koltukta ne diye oturuyorsun diye?
Denilmeli…
***
Diyeceğim odur ki…
Türkiye futbolu açısından..
A'dan, Z'ye bir değişim; "gereklidir?"
Tertemiz bir sayfa şart.
Yoksa..
Her giden, her gelen, her konuşan, her
"Dallasvari" arz-ı endam eden; "var olan sayfayı" daha bir
kirletin…
Onun için…
Yekûn bir temizlik gerekli…
Her kim olursa?