İNSANI MERKEZE ALAN BİR ANLAYIŞ?

Hakikat şudur ki,çözümü ‘kilitleyip’ atıl eden, mevzuya yüklenilen misyondur..

Hele ki, ‘bu misyon’ siyasal bakış düşüncesini ikmal ediyorsa, ‘çıkmaz sokak’ aşılmazdır.

Çünkü mesele ‘siyasallaşmıştır’

Şöyle, ülkenin özellikle ‘ulusal kimlik’ kazanmış.

Ve tabi ki ağza pelesenk olmuş ‘hadiselerine’ baktığımızda, hemen hepsi..

Belli bir zaman dilimi içerisinde, ‘kendi öz’ mecrasında yol almıştır.

Ama bilahare, ‘siyasilere’ meze,
Seçim takvimlerine konu,

Vaatlere de figüran olunca, ‘asimilasyonla’ siyasallaştırıldı.

* * *

Tarihsel sürecin ‘serüvenine’ baktığımızda..

Ve bugüne kadar gelip kangrenleşen bir portal kazanan, meseleler..

Özellikle,

çözümün odağında olan siyasi iktidar ve partiler..

Sorumluluk kimliğinden ve duygusundan uzak, ‘ahlaki’ olmayan bir siyasi asimilasyonla, ‘siyasallaştırmaktadırlar’..

Ki, bu ne yazık ki partiler nezdinde ‘bağımlılık’ kazanmıştır.

* * *

Halk..

Ve haklar ölçeğinde özellikle, yaşanan ve yaşatılanlar mevzu bahis olunca!..

Partiler, çözüm adresi olmaları gerekirken tam eksine ‘polemiğin’ körüğüne bürünerek, tarafgir bir kimlikle ‘içinden çıkılmaz hale getirildi-getiriliyor.

Çözüm değil, çözümsüzlük yaratmak.

Bakınız,

Kürt sorunu başta olmak üzere,

Yaşanan çatışmalı süreç,

Başörtü,

İmam Hatipler,

Ve diğer toplumsal sosyo-ekonomik, kültürel ve İnanç

****

Yıllardır,

Ülkenin ‘ulusal kimlik’ kazanmış meseleleri..

Ama, çözüm yok..

Hep, bir adım ötesi daha girift bir yapı kazanmıştır.

Nedeni de,

Meseleye odaklanan siyasal partiler ve kendi cenahlarındaki söylemleridir.

Çünkü, ‘en ateşli’ savunucu kesilen siyasi yapılar,  karşı düşünceye odaklanırken, “onun kutsal” değerlerini mevzu ederek, tartışmaya açıyor.

Bıçak-misali…

Ne yazık ki,

Bu uzlaşılmaz, anlaşılmaz “siyasi dengesizlik ve vesayet” özellikle  Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, bağımlılık almıştır..

Ve acı bir tablodur ki

Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan Siyasi Partiler..

Gelen gideni aratır sözüyle,

O günden bugüne “atılan” o kötü tohumun körükleyicisi olmuşlardır..

Bir gelenek halinde!...

Hiçbir zaman,

Cumhur’u,

Hele ki, Cumhur’un bireyini, “meselelerin” odağına ve merkezine oturtmuş değiller..

Ne denilmiş Cumhurun bireylerine;

Sağcı,

Solcu,

Radikal,

Muhafazakar..

Daha sayılabilecek onlarca fraksiyona ayrılan bir millet ikmal edildi..

* * *

Böyle olunca da,

En halisane mevzu da,

Hakta, hukukta, adalette, özgürlük ve eşitlikte tamamen “çözümsüzlüğe” hapsedildi.

Yukarıda sıraladım,

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne “tartışılan, konuşulan” ama bir türlü çözüm getirilmeyen, “kanayan hadiseleri”..

Dile kolay,

Bugün nerdeyse bir asrı geride bırakacağız.

 Ama hala, aynı çıkmazdayız..

Demek ki,

Partilerimiz de,

Devlet mekanizması da,

Anayasa da,

Velhasıl biz Cumhur’un fertleri olarakta, hala “insanı” merkeze oturtan zihniyeti elde etmiş değiliz..

Ne demişler,

İnsanın ve insanlığın olmadığı yerde ne olur?

Üstadın ifadesiyle,

“Şer” olur, fitne ve fesat, kötü dil, düşmanlık olur..

Hele, saygı, sevgi ve muhabbet ne arar..

Şu an, hal-i pür melalimiz ortada..

* * *

Sonuç itibariyle;

Siyasallaşmanın ve ideolojik bakışların puslattığı yerde  zihniyet bulanıklığı yaşanır..

Ki bu dağınık ve komplike zihniyet zafiyeti yüzündendir ki,

Türkiye özellikle,

Güneydoğu odaklı mevzuda “insanı ve hakları” öne çıkarabilmiş değildir.

Çünkü, zihnin dağınık olduğu yerde, “İnsan” net olarak görülmez!..

Ne zaman ki,

İnsanı “merkeze” oturtursak, işte o zaman “çözümsüzlüğün” bağımlılığından kurtulmuş olur..

Çözüme, hayat vermiş oluruz..

Ancak, nerdeee o “zihnin” şeffaf ve samimiyetliği..