İşte, Çözümün çözümsüzlüğü!
Hep sorulur!
Kürt sorunu “nasıl” çözülür diye?
İyi de;
Yıllardır bu sorunun çevresinde dolanıp-durmuyor muyuz?
Donuyoruz!
Peki, bir adım ötesi var mı?
Yok. Hiç ama hiç yok?
Çözüm sağlandı mı, hayır?
30 yıldır yaşanan ne aynı; değişen bir şey yok!
***
Şiddet mi,
Çatışma mı, ölümler mi ve kaotik ortam mı?
Hepsinin; “dik alası” yaşanıyor/yaşatılıyor.
Hız kesti mi hayır.
Bilakis giderek, arttı.
Yani demem o dur ki;
“Nasıl çözülür” sorusu bu şekliyle kifayetsiz kalmış oluyor.
O zaman gelin;
Kendi kendimize bu kez de tersten soralım soruyu.
Kürt sorunu neden çözülmüyor?
***
Belki,
Bu soruyla hakikatin, ikmaline varırız.
Gelelim sorulara cevap mı istiyorsunuza?
Alın size “çözülmez” sorusuna onlarca cevap.
Ben sıralayayım.
Siz de, alt alta dizelenen hal-i mevkuteyle analiz edin.
Bakalım;
“Çözümsüzlük” nasıl bir kulvarda son bulacak.
***
Soruyu, tazeleyelim, “Neden çözümsüzlük?”.
Evet, neden bu ulusal mesele çözülmez!
Çünkü Kürt sorunu;
Diyarbakır’a gelip “Kürt realitesini” tanıyorum demekle çözülmedi.
Çünkü Kürt sorunu;
ABD’nin yolu Diyarbakır’dan “geçer” demekle de hal edilmedi.
Ya da; “Kürt sorunu benim sorunumdur”.
Bir adım ilerisi;
“Kürt sorunu benim için bitmiştir.” demekle de, çözüm getirilmedi.
Çünkü Kürt sorunu;
“Kürt-Türk kardeştir, ayırım yapan kalleştir” sloganıyla da, çözüme kavuşmadı.
***
Devam edelim;
Öyle Kürt sorunu “şiddetin ve ölümlerin” tarafıdır.
PKK ayrı,
BDP ayrı,
İmralı ayrı, Avrupa ayrı “demekle de”.
Öyle görüp “kimseyle” sorunum yok diyerek de çözülmedi.
En önemlisi;
Benimkisi-seninkisi deyip de.
Kendinden taraf görerek.
Her kesim için geçerli bu taraf görme, “kör düşüncesi”.
Şiddeti, terörü, yakıp-yıkmayı, ölümü.
İşkenceyi,
Baskıyı “meşru” görmek ve meşrulaştırma gayretine girmek de, çözüm getirmedi.
Ömrü billâh getirmez!
***
Ne asimilasyonla,
Ne ret ve inkârla ve ne de toplumsal “ayrışmayı” körüklemekle çözüm sağlanabilinir?
Siyasal ayrışmayı dayatmakta çözüm değil...
Pek tabi ki,
Rol tayin edici, eşitsiz-sağlıksız, buyurgan, “üslupla” tahakkümcü olmak da fayda sağlamaz, tahribattan başka!
Bunlar, çözüm getirmez, çözümsüzlüğü dayatır!
***
Barış,
Demokrasi,
İnsan Hakları,
Eşitlik ve Özgürlük nutukları atıp,
Faili meçhul cinayetleri,
Köy yakmaları,
İnsanları göçe ve yerinden, yurdundan etmeye,
Kirli savaşın acı bilânçosunu “görmezden” gelmeye
İnsanlık dışı,
Ölüm ve kayıpları koruyup-kollamayla da Kürt sorunu çözülmez!
***
Samimiyet içermeyen,
Hakkaniyeti öne çıkarmayan,
İçten ve empati geliştirmeyen “balon kavramların” arkasına sığınarak, Kürt sorunu çözülmez.
Siyasi alanları daraltmakla,
Tutuklamaları artırmakla,
Dokunulmazlıklara kaldırma sopasını göstermekle,
Siyaseti militanlaştırmakla,
Sokakları ve caddeleri,
Şehirleri “yaşanmaz” kılmakla, kepenkleri indirmekle...
İllaki elde silah olacak demekle Kürt sorunu çözülmez!
***
Velhasıl,
Bugüne kadar ağzımıza pelesenk haline getirdiğimiz.
Sorgusuz,
Sualsiz “ezberlediğimiz” bu hal-i yöntemler Kürt sorununa hep çözümsüzlük elbisesi giydirmiştir.
Çünkü;
30 yıldır “söylemlerin” cenderesinde debelenip duruyoruz.
Ne yazık ki
“Ulusal” meseleyi kavram kargaşası içerisinde çözümsüzleştirip kısırlaştırıyoruz.
***
Onun için de;
Bu denklemlerin,
Söylemlerin,
Kelime oyunlarının terk-i diyarını yol yakınken yapmamız gerekir.
Oturup;
Karşılıklı hakkaniyeti ve samimiyeti,
Vicdanı ve insanı kültürle; “yeniden” meseleyi ve saplanılan çözümsüzlüğü gözden geçirmemiz lazım.
Ki; çözümsüzlük yolundan sapıp, çözümün yoluna ve rotasına gerebilelim.
Aksi halde, her geçen zaman dilimi “çözümsüzlüğü” katılaştırmaktadır.
***
Önceki gün ifade ettim.
“Her şerde bir hayır vardır.” diye!
Açlık grevi,
Ve sonlandırılmasıyla ortaya çıkan “uzlaşı” zemini.
Bir fırsat.
Heba edilmemeli.
Ama bakıyorum ki;
Her zaman olduğu gibi birileri “eleştiri hırlığı” içerisinde.
Meseleyi ve sağlanan ortamı;
Kavram kargaşasıyla verimsiz kılmaya çalışıyor.
***
Üstadın ifadesiyle;
Ne yazık ki külleri üfleyenleri,
Üfleyerek o külleri ateşlendirenleri,
Gözümüzün önünde gözümüzden memleketin halini saklayanları artık görmeliyiz.
Çünkü;
Lafla “gemi yürütmeye” çalışıyorlar ki bu da olmaz.
Terk-i diyar etmeliyiz/etmeliler;
Şu “mangalda” kül bırakmama gayretkeşliğinden vaz geçelim.
Ama nerdeeee?