KADİM KENT, DİYARBEKİR!

 

Eeeyyy; Diyarbekir…

Sen ki; Medeniyetlerin beşiğisin…

Sen ki, 33 medeniyeti bağrında yaşatmışsın..

Sen ki, Peygamberlerin, sahabelerin diyarısın..

Sen ki, Dilin, İnancın, Kültürlerin rengisin..

Sen ki, İyilikleri, güzellikleri yetiştirdiğin güllerle ifade edilensin..

Sen ki, Sur'larıyla,

Sen ki, Camileriyle,

Sen ki, Kiliseleriyle,

Sen ki, Havralarıyla

Sen ki, Hevsel bahçeleriyle,

Sen ki, Kervansaraylarıyla anılan, yad edilen kadim bir kentsin..

Sen ki; İslam'ın kalası,

Sen ki, 9 peygamber, 572 sahabeyi bağrında tutan..

Sen ki, 5'inci Harem-i Şerif olan Ulu Camiyi tüm müştemilatı ile ayakta tutansın…

Sen ki, Abdestsiz toprağına basılmaz iken…

Sen ki, Sırlarını taşlara yazdığın şehir iken..

Sen ki, Taşları dile getirip konuşturan yaşamın mabedi iken..

***

Ne yazık ki…

Evet, ne yazık ki "hal-i vaziyetin" harap…

Yaralısın..

Ve yaran seni de yaşayanını da "mutsuz ve huzursuz" edici.

Bugün sana şöyle seslenmemiz gerekirken..

"Biz seni nasıl mutlu edebiliriz" yerine..

Sana şöyle sesleniyoruz, yıkıcı bir ruh haliyle..

Diyoruz ki..

Biz seni nasıl kahredebiliriz..

Biz seni nasıl şiddete, teröre boğabiliriz..

Biz seni nasıl yaşanılmaz kılabiliriz..

Biz senin mirasını nasıl; yakıp-yıkabiliriz..

Biz senin kardeşliğine,

Biz senin medeniyet anlayışına,

Biz senin İslam’ın kalası olma vasfına nasıl düşmanlık edebiliriz diyoruz…

***

İşte Diyarbekir…

Hali hazırda böylesi kahredici bir zaman ve yıkımın cenderesinde!

Ama bilesiniz ki, umutsuz değilim…

Hak etmediğimiz, maneviyattan uzaklaştıran, be namaz zihniyetlerden, yaşanan; "kardeş kavgasından" kurtulacağız..

Bitecek.. Bitecek bu günler..  Bitmeli, bitirmeliyiz..

Ümmet olacağız…

Ümmetin sevgisiyle seni ve seni sevenleri "buluşturarak" o eski "İslam ve İman" diyarına kavuşturacağız; Diyarbekir...

Ümitliyim.. Ve biliyorum ki, sizler de umutlusunuz..

Er ya da geç, "kaotik" ortamdan kurtulacağız.

Çünkü Kürtler.. Bu topraklarda yaşayanlar tümüyle!

Mekke'nin, Medine-i Münevvere’nin, Kudüs'ün, Şam'ın ruhuyla, değerleriyle, maneviyatıyla "İslam Kardeşliğiyle" hep var olmuştur…

***

Peygamber efendimiz;

Hazreti Muhammed Mustafa'nın (S.A.V) rehberliğinde yürümüştür..

Bu toprakların her karışı…

Vatan olabilmek..

Ümmet olabilmek..

Kardeş olabilmek..

Bin yıllık "birlikteliği" ayakta tutabilmek için;

Özgürlük mücadelesi veren şehit kanlarıyla nurlu..

İşte o nur hiç bir zaman eksilmeyecek..

***

Dün tüm siyasi "polemiklerden" uzak bir tablo yaşadık..

Ve değer ölçüsü tartışılmaz bir maneviyat havası esti Diyarbekir'de…

Peygamber'e olan; aşkın, sevginin, muhabbetin ve bağlılığın "buluşmasıyla" yüz binler buluştu..

Kutlu doğum etkinliği..

Kalabalığın mahşeriyetiyle,

Yükselen duaların, nidaların iman dolu cümleleri..

Yarınlara dair, "umutları" dillendiren beyanatlar "

Hepsi şu mesaja odaklanıyordu; "Ümmetiz, bölünmeyiz.. Birilerine de yem olmayacağız!…"

***

Ve Diyarbekir..

Politize olmuşluktan,

Siyasi mülahazalardan uzak,

Birilerinin nam-ı hesabına şer yaratmaktan kurtulacak..

Batı özentisiyle,

Küfrün, inkârın, asimilasyonun, vesayetlere karşı, yeni vesayet üreticilerin; "mekanı ve kuklası" olmayacak.

Nebevi hassasiyetiyle; "vakur olacak, dik duracak.?"

Sonuç itibariyle…

Diyarbekir, ders-i ibretle dün mesajını net verdi…

Hiç bir siyasi "egemenliğin" altına girmeden..

Buluşmayı da, buluşturanları da, oraya akın eden ümmetin fertlerini de "şu veya bu" akım ile partili kulvarına sokulmadan, seslendi..

Hem merkezi iktidara... Hem de yerel iktidara…

"Biz bir ümmetiz..

Ve O ümmetin rehberinin izindeyiz..

Kardeşiz..

Yeter artık; "Kardeş kanını" dökmeniz..

Kurtuluş çaremiz; bizleri ümmet yapan Kur'an-ı Kerim'deki "eşitlik ve özgürlüktür.."

İyi anlayın.. İyi dinleyin.. İyi öğrenin..

***

DEMEYECEĞİM…

Deme.. Sakın ola deme.. Deme ki…

Birileri artık görsün; "çakmaların" kime çakma yaptığını?

O çakmaların.. Nişantaşı’nda, "nasıl kıvırdıkları, nasıl fingirdedikleri.."

Ne dilimden, ne dinimden, ne değerlerimden "olmayan" bu çakmaları herkes görsün…

Görsünler ki;

Kürtleri, kimlerin hangi çakmaların, be namazların eline teslim ettiğini...

Kürtler üzerinde, kimlerin Türk solunu yükseltmek ve söz sahibi etmek istediğini..

"İslam'ı" Ve İslamcıları "suçlayıp, zan altında bırakma" gayretinde olduğunu…

***

Deme sayın Altan Tan deme..

Ne demiştin; "Bütün İslami tarikat ve cemaatler, Kuran kursları, yurtlar tecavüzcüdür, sapıktır demeyeceğim, demeyeceğim, demeyeceğim"

Deme.. Deme.. Yine deme..

Ki bende demiyorum. Demem de…

Önceki hafta yazdım..

Her sapığı, her uçkurcuyu, her aşağılık karaktere sahip kişiyi; "bulunduğu camiayla" yargılarsak..

Bilesiniz ki; yeryüzünde tek bir Allah'ın ferdi "ak kalmaz"

***

Çünkü böylesi kültür.. Yani genelleme anlayışı; "en bariz haliyle" yapılan sapıklıktan daha beterdir…

Ahlaksızlıktır…

O'nun için, demiyorum… Sen de deme…

Velev ki salyalarını akıtanlar desin ki; "Böyle demokrat, böyle Kürt" olmasın..

Zaten biz de, "böylesi bir tercihin" kulvarında değiliz…

Varsın onlar; "ahlaksızlıklarıyla demokrat" olsunlar..

 

***

TONTON AMCA!

Merhum Turgut Özal..

Ölümünün, 22. yıl dönümü…

Baksanıza, bunca yıl geçmiş aradan.

Unutmayız.. Unutmuyoruz da..

Birileri, sevmezse de.. Birileri hala da, "aile efradı" üzerinde, dövünse de..

***

Hakikat şudur ki…Özal…

Atılımı olan, değişimi öngören, empatiyi geliştiren, küreselleşmeyi benimseyen, başkalaşmayı da ateşleyen, demokrasiye inanmışlığıyla; "özgürlükleri" savunan biriydi.

Yâd ediyoruz. Saygıyla anıyoruz.

Ve duamız odur ki, mekanı cennet olsun..