KADROLAŞMADAKİ ÇATIŞMA?

Sizce...

Kurumsal işleyişte.

Yani, "yönetim" bazında.

Değer ölçüsü.

Kişi'nin karakterist yapısı neye hikmet olmalıdır?

Liyakat mı,

Sadakat mi,

Adamcılık mı,

Hemşericilik mi,

İnanç ve ideolojik mi?

Sahi, hangisi daha önemli.

***

Biliyorum.

Zihin "kilitlemesi" oldu.

Elbette ki.

Liyakat "ön" planda olmalı.

Maalesef öyle değil.

Türkiye dünya ölçeğinde; bu alanda bir çok üçüncü dünya ülkesinin gerisinde.

Kırsal bir "yönetim ve işleyiş" bağımlısı.

***

İşte bu girift yapıdan dolayı, "ülke" salih-i selameti bulamıyor.

Bakınız.

Kurumlarda "bu zıt dokular" nasıl fırtınalar kopartıyor.

Ki hal-i hazırda hepsi birbiriyle "çatışıyor".

Savaş misali.

Kurtarılmış alan yaratma gayretkeşliği içerisindeler.

***

Görüyoruz.

Hükümet'in vesayet arayışı.

Yargı'daki fırtına.

Polisteki, "değişim".

Ve beri yanda diğer "kilit" kurumlardaki atama furyası.

Velhasıl;

Derin devlet,

Paralel devlet

Ve daya sıralayabileceğimiz "kendine münhasır" oluşumlar.

Ciddi bir "yapı" oluşturmuş durumda.

***

Yasama.

Yürütme

Ve Yargı erki.

Vahim bir düzey içerisinde zihniyet çatışması veriyor.

Her yapı kendini "idame" etmek için kurtarılmış alan peşinde!

Öyle ki.

Kendisinden olmayana "yaşam" hakkı tanımıyor.

***

Dikkat edin.

Son zamanlarda icra edilen;

Yolsuzluk.

Usulsüzlük.

Rüşvet gibi "yürütülen" soruşturma-operasyonların şekli şemailine!

Hepsinde.

İlk adım var ama sonrasında, hile ve desise başlıyor.

Koruma-kollama kalkanı herkes kendisine özgü yaratıyor.

Ki bu her alanda mevcudiyetini artık gizlemiyor!

Aleni!

***

Siyaset mi,

Yargı mı,

Polis mi,

Ötesi toplum dahi olmak üzere.

Feodal zihniyetin üretimi olarak "senden-benden" hesabı güdülüyor.

Tarafgirlik.

Anlayacağınız!

Et kokmuştur, "leşe" dönmüştür.

Ama velâkin; tuz çoktan kokmuştur!

Kokuyu giderecek nesne ve kişi de kalmamıştır.

Çünkü ülkedeki fırtına seyri bu hakikati ifade ediyor.

***

Sonuç itibariyle.

Dün de buradan ifade ettim!

Hali hazırda, hükümetin en bela hadisesi "kadrolaşmadaki" liyakatsizliktir.

Ve tabi ki; "inanç ve ideolojik" koltuk işgalidir.

Onun için.

Hükümetin ve devletin "salih-i selameti" açısından; "bu işgaller" sonlandırmalı.

Kumpas içerisinde, kumpas!

***

ATAMALAR USÜLSÜZ?

Kadrolaşma dedik ya!

İşte,

Diyarbakır Söz'ün dünkü manşet haberi.

Atamalardaki usulsüzlük.

Mevzuu.

Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğüyle alakalı.

Sabıkası ağır bir kurum.

Büro Memur-Sen açıklama yapıyor.

Diyor ki.

"Kadrolaşma var.

Kurum dışında müdür transferleri var.

Atamalar usulsüz...

Neden kurum içerisinde atama yapılmıyor."

***

Yani.

Niye "liyakat ve ehil" kişiler idareci olmuyor?

Öyle ya.

Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü.

Kurum'un vasfı sosyal ve sportif alanlar.

Elbette ki.

İdarecileri, müdürü, şube müdürü ve diğer kadrolar dâhil olmak üzere.

Bu alanda; "ehil" kişiler olmalı.

Ki kurum "işlev ve üretim" icra ederek, toplumsal kazanım yaratabilsin.

***

Ne var ki.

Mevcut İl Müdürü dâhil kendi kurumundan değil.

İl Milli Eğitim Müdürlüğünden "öğretmen" transfer ederek; "idareci" kadrosu tahsis ediyor.

Yani açıkça "kadrolaşma" yapılıyor...

Diyeceksiniz ki.

Müdür de, MEB’den gelme öğretmen.

Doğru.

Bir de daha kuruma geçici geçişin üzerinden "bir-iki ay dahi" geçmemişken, "idarecilik" vasfı veriliyor.

Sizce neye alamettir?

Garip bir hal.

***

Galiba;

Bir süre önce ayyuka çıkan "Tillo" yolsuzluğu gibi mevzulara kılıf içindir.

Yoksa bu geçici "idareci" oluşturma kadrolaşması durduk yere olmaz!

Kurum içerisinde onca personel varken.

Ki hepsi de, "branşlarında" ehil kişi.

Anlayacağınız!

Türkiye'de neler oluyor sorusunu bir de Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü için de sormak lazım.

"Neler oluyor bu kurumda?"

***

Tabi sormak da lazım.

Şu; "Tillo" yolsuzluğu ne oldu?

Ha bir de; "klima" vurgunu ne âlemde?

Ya Antrenörlere ödenen ücretlerdeki "uyuşmazlık?"

Müfettişler.

Tahkikat ve soruşturmaların akıbeti nasıl sonuçlandı?

Birde İş-kur'dan alınan personeller.

Kim kimin adamı?

Velhasıl bunlar hasıraltı mı, yoksa sumen üstü mü?

***

İŞ-KUR'DAKİ ŞAİBELER NE OLDU?

Büro Memur Sen'in açıklamasında şu satır önemli.

Diyarbakır'a ehil olmayan amir ve yöneticiler atandığı için; "yarardan çok zarar veriyorlar".

Çünkü "milliyetçi bir yaklaşım" var deniliyor.

Doğru ve Yerinde bir tesit!

***

Yine aynı sözcüğü kullanmış olacağız ama elden ne gelir?

Diyarbakır sahipsiz bir kent.

Yoksa.

İş Kur'da "eli sopalı" müdür.

Kapıda, badigartlar.

Personeline "beysbolla" saldıran eli maşalılar olmazdı.

Personel üzerinde "korku" imparatorluğu kurulmazdı.

Gelene-gidene tehdit savrulmazdı.

İhalelerle ilgili şaibeli şikâyetlerin konusu olmazdı?

 

***

Pek tabi ki.

Diyarbakır'a 4 bin üzerinde Toplum Yararına Çalıştırma projesi kapsamında "işçi" alımı yapıldı?

Sahi haberiniz varmı siz sevgili işçiler.

Sanırım yok.

Çünkü işçi alımı, el altında yapıldı.

Birileri liste hazırladı…

O listelerin ikmaliyle; "iş" tahsisi yapıldı.

Maşallah.

Ülkenin dört bir yanında "kura" yapılırken.

Diyarbakır'da listeyle işçi alınıyor.

Çiftlik misali, kurum.

***

Ne diyelim?

Avazımızın çıktığı kadar bağırdık.

Dedik ki; "noter huzurunda" kura çekilsin.

İşsizler, bu şekilde işe alınsınlar.

Ama kime dersin?

Biz buradan çok söyledik ama duyan olmadı.

Aslında duyan oldu ama ne hikmetse; "uyutanlar" tarafına geçti…

Onun için de, keyfiyet hâsıl oldu.

Cumanız mübarek olsun.