Kartvizitli Siyasetçinin ahlak-i bütünlüğü
Siyasi, ahlak mı?
Yoksa siyaset ve akıl ile ahlak mı?
Doğrusu,
İlk etapta "farklı" zihin gelişimi tetikliyorsa da.
Özü itibariyle,
Hepsi politikanın "hayat" idamesinde, günlük ve birlikte vuku bulan, dokudur.
Çünkü,
Ahlak bir bütünlük içerisinde "insanı" özetler.
Siyaset ise gaye üzerine kurgulu, hedefe ulaşmadır.
Onu icra edene de siyasetçi deriz açık tabiriyle.
Siyasetçi de,
Birey vasfıyla, doğal olarak bir "ahlak" sahibidir.
Tabi, ondaki hikmet-i hal "iki kattır".
Lakin o hem birey hem de bireylerin önünde giden birey.
Çifte,
Vasfa Hasip olması münasebetiyle, "Ahlaki" alanı, daha takibatlıdır.
* * *
Evet,
Siyasetçi hayat bulduğu alanda icra ettiği "siyasette en hasımane düşmanı, " felsefesidir".
Yani, "siyasi hayatında" ortaya koyduğu yol haritasıdır.
O hayatın,
Kulvar maratonunda hep "örnek ve öncü" olması gerekir ki, muteber olabilsin...
Memleket,
Toplum, millet ve ülke menfaati ile "namusunun" korucu olma vasfını da unutmamalı.
Zaten,
Halk teveccühüyle "parlamenter" unvanı almışsa, çıkar Meclis kürsüsünde yemin eder, "namusum ve şerefim" üzerine diye.
İşte,
Burda ne yazık ki "bazı siyasilerimizde" yol ayırımı yaşanmaktadır.
Kimi,
Ayaklarını yere basarak "o yemini" eder.
Kimi de,
Tek ayağını kaldırarak sözde o görevi ifa eder.
* * *
Bu yeminde;
Tek ayağını kaldıran ve tersi ahlak icra edenlere söylenmiş güzel bir söz var.
Nedir o?
Üstadın ifadesiyle;
Bu karakteri icra edene "şeytani bir siyasetçi" denir.
Sahi,
Çevremize baktığımızda, görüyor muyuz bu "zihniyetin" uygulayıcılarını.
Bilemiyorum,
Siz görüyor musunuz, benim gördüklerimi?
Mutlaka,
Görüyorsunuz ki, "zaman zaman" söylenmiyor değilsiniz, gönderdiğiniz maillerde.
"Bu siyasetçi yaramaz" diye.
* * *
Ne diyelim. Halk deyimiyle;
"Duvarım,
Sana söylüyorum gelinip sen anla" vecizesi kulağa küpe olsun birilerine.
Seslenmek istiyorum;
Günümüzün "siyasi" aktörlerine ve bu yola başvurma gayesinde olanlara.
Beyler;
Siyaset aklın ve ahlakın egemen olması gereken bir alandır.
Çünkü;
Koskoca bir millet egemenliğini, menfaatini ve namusunu emanet etmiştir.
Emanete,
İhanet etmenin toplum nezdinde nasıl bir "düşünce" hâsıl ettiğini, algılamak lazım.
* * *
O siyasetçinin;
Akılsız ve ahlak dışı hayat felsefisini savunması.
Ettiği yemine,
Savunduğu düşünceye "ihaneti" kabul edilebilinir mi?
Sanmıyorum ki, kabili mümkün olsun.
Zaten,
Olmadığı içindir ki, "bazı siyasilerin" isimleri, zikredildiği zaman ahali olarak "besmele" çekiyoruz!
Biliyorum ki,
Bu yazım bazı siyasilerin "tepkisini" çekecektir!
Sen,
Bize nasıl böyle dersin diye?
Hepimiz mi böyleyiz?
Olsun.
* * *
Ama ben de o tepki gösterenlere şimdiden söylüyorum.
Siz,
Siyasi hayatınızda "bu minvalde mi" düşünüyor ve o paralelde mi politika yürütüyorsunuz?
Siyaseti,
Hayatınız böyle ise. Evet, sizi kast ediyorum.
Yok değilse;
O zaman alınganlığınız olmaması gerekir?
Çünkü
Benim burada "iğnelediğim" nokta, "kirli siyaset ve siyasetçidir".
Yani, "üçkâğıtçıya" kol kanat gerenlerdir.
* * *
Ettiği yemine,
Verdiği söze ve aldığı emanete "sadık" olan siyasetçi zaten baş tacıdır.
Hem biz,
Hem de öyle inanıyorum ki toplum "onu" baş tacı eder.
Ama olmayan,
Bir zevatı ne biz "baş tacı" ederiz, ne de bu halk ona teveccüh gösterir.
İster,
Dün olsun, ister bugün olsun. Ya da sonra ki zaman dili olsun.
Ama;
Yok, öyle değilse. Zaten; onlara ilgi ve alaka gösterecek olan varsa da o da; malum "onların" çapında olanlardır.
Yine üstadın ifadesiyle söyler isek.
Hırsızlığı,
Üçkâğıdı, yolsuzluk ve usulsüzlüğü sabit olan, hatta suçüstü olmuş biri.
Hiç te, ahlaki derece ve savunacak yani bulunmayan hadiseler zincirinde "arz-ı endam" etmişse düşünmek lazım.
* * *
Daha da ileri noktada,
Adli ve idari ceza bile almış bir, "şahsiyeti" siyasetçi "toplumun" baş tacı etmeye kalkarsak "ne olur?"
Ve onun toplumdaki algısı neye hikmet yazar.
Hele bir de; onu koruyup-kollama açısından etkili yetkili makamları arayarak kartvizit olması.
"Benim çok yakın dostum ve arkadaşımdır. Haberiniz olsun" notunu düşürmesi.
Kabil mi?
Apayrı bir garabet!
Şimdi,
Gelin de o siyasetçiye ve siyasetçilere "ahlaki" dereceyi siz verin?
Boşuna halk arasında söylenmiş bir deyim değil;
"Arkadaşını söyle bana, senin kim olduğunu söyleyeyim."
Tabi,
Beni bu yazıyı yazmaya iten en büyük etken de..
Bir,
Burokratın "enva-i" ahlaksızlığı vuku bulan birine, "siyasetçinin" keyif olma gayretkeşliğini anlatmasıydı.
Burda,
İsim vermek! Veya söyleyeni belirtmek, doğru olmayacağı için..
"Duvarım sana, gelinik sen anla" minvalinde, söyledik.