KİM ARTIK İNANIR Kİ?
Newroz kutlandı…
Ancak eskiye oranla kalabalık..
Coşku.. Samimiyet.. Ve barışa dair bir beklenti, ne yazık
ki düşüktü…
Nedeni; "herkesin malumu"
Çünkü bölge ve ahali, "vahim" bir şiddet
sarmalı içerisinde.
Ki ülke dahil.. Son bir yıl.. Kürtler ve Güneydoğu için
"tufan" misali..
Hendek, barikat.. Öz Yönetim.. Öz Savunma..
Ve Kobani "konseptiyle", bölgede yaratılmak
istenilen hal…
***
Ne yazık ki…
A'dan Z'ye kadar; "zelzele" yarattı…
Terör.. Şiddet.. Çatışma.. Yakma, yıkma ve öldürme
"şehirlere" taşındı..
Canlı bombalar.. Toplu katliamların girişimiyle;
"yaşam yaşanmaz" oldu..
İşte böylesi bir tablonun dışa vuruşu Newroz'da kendini
gösterdi.. Aslında, beklenen bir durumdu…
Ki, bölge halkı tüm bu olup bitenlere anlam veremediği
gibi…
Yaşananlardan da, siyasal iktidarı değil… Tamamen, Kürt
cephesindeki yapıları sorumlu tutuyor…
***
Bunlar her ne kadar yüksek sesle ifade edilmiyorsa da…
Yılların "korku imparatorluğuna", boyun eğici
durum var ise de..
Son dönemlerde… "Yeter artık, bıçak kemiğe
dayandı" noktasında…
Evinden, barkından, işinden, aşından olması nedeniyle…
"Ses vermeye" başladı…
***
Ki HDP'nin de.. PKK'nın, KCK'nın da çağrılarına…
Toplumsal hareket beklentisine..
"Serhildan" denilen, başkaldırıya
"destek" vermiyor..
Arka çıkmıyor.. Çağrıya gelmiyor.. Şunu diyor; “Her şey
siyasetle çözülür” deniliyordu..
Öyle de inanıyoruz..
***
7 Haziran'da "oy istediniz" verdik.. 80
Milletvekili aldınız..
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, "Biz Kürtler için bir
ilk oldu?"
Milattı.. Ama, kişisel "ihtirasların" kurbanı
ettiniz..
Türk solunun.. Alevi kesimin "dümen suyuna"
gittiniz…
Sonra, 1 Kasım oldu… "Bizim" sırtımızdan
devleştirdiğiniz yapılar..
"İş bitti, ortaklık bitti" diyerek çekildi..
Ama Kürtler yine "arkanızda" durdu, oyunu
verdi..
HDP Meclisin üçüncü partisi oldu.. 59 Milletvekiline
sahip oldunuz..
"Siyasi mekanizmaları" işletmeniz, iktidarı
"meseleleri çözmeye" zorlamanız gerekirken, aksi politika ortaya
koydunuz..
***
"Güven ve samimiyetten" uzak..
Şiddeti.. Terörü "körükleyen" bir serüvene
girişildi..
Yani bizi, bize katlettiniz…
Kandil… PKK… Yapı
itibariyle, "elinde silah" olan bir güç…
Silahla, silah konuşuyor.. Ama biz dedik ki, "silah
değil, siyaset siyasetle" konuşsun…
Yapmadınız!
Hendeğin, barikatın, silahın arkasına geçtiniz…
Ve bugüne geldik..
Eee.. İktidarın da canına minnet…
Karşında Devlet… Ve gelinen, hal-i hazırdaki
"flu" atmosferin zelzelesi..
Yani her adım,
HDP için.. KCK için.. PKK için.. Ve diğer oluşumları için
"bir intihar" süreci, “kendini imha etme zamanı” olarak işledi..
***
Tabi diyeceksiniz ki…
Tüm bunlar yaşanırken, "iktidarın, devletin"…
Ya da diğer siyasi muhalefetin.. Hiç mi kusuru, samimiyetsizliği,
yok..
Hepsi "ak sütten çıkmış ak kaşık mı?"
diyeceksiniz…
Hayır!
Hiç kimse, "masum" değil.. Tek masum olan var,
o da "bu millettir"
Diğeri herkes kendi çapında, "oluşan" yıkımın
müsebbiplerindendir..
***
Şimdi, böylesi bir atmosferden "yeni bir
samimi" hava çıkar mı?
Doğrusu çok zor..
Newroz'da, HDP ve PKK'dan "yeni bir yelpaze"
esintisi geldi..
Tabi ki, "ne kadar iyi niyet, ne kadar halis bir
samimiyet"..
En önemlisi de.. Karşı tarafa "güven tesisi"
noktasında, ne kadar etkileyici?
Aynı minvalde; "çelişkilerin de" yarattığı
fikir bozgunu…
***
Şöyle ki… Kandil'den Murat Karayılan ne diyor?
Ajanslara da yansıdı.. Diyor ki, "Biz çözüm için
hazırız.."
Ardından, "tehditlerini de" ifade eden,
beyanları geliyor.
Yani ikilem…
Selahattin Demirtaş'ın, söylemi.. "Yeni bir
sayfa" açalım..
Ve atıfta bulunuyor.. Kendisinin "bir şey
çıkmaz" dediği; "Dolmabahçe mutabakatına" dair yola bağlıyız
diyor…
Bu noktada müzakere olabilir, buluşabiliriz…
***
İmralı Heyeti adına konuşan Sırrı Süreyya Önder..
"Kaçak çay içer gider" sözünün sahibi..
O ne diyor; "Gerekli ciddiyetle yaklaşılırsa
çatışmasızlık bir haftada sağlanabilir..
Açın İmralı yolunu.. Müzakereler nerede kalmışsa oradan
devam ederek, bir haftada ülkemizin çehresini değiştirelim"
Önder bunu sıralarken, iddiada da bulunuyor..
"Çağrımız cevap bulursa, bir haftada barışı
sağlarız. 8 gün olursa beni Diyarbakır meydanında çarmıha gerin.."
***
Şimdi, tüm bu beyanları başlıklar altında sıralarsak…
Evveliyatı da dikkate alırsak…
7 Haziran öncesi, 1 Kasım sonrası, 21 Mart Newroz'unun
ardındaki "seyrin" çelişkiler yumağıyla…
Sahi nasıl okunabilir? Ve art arda gelen; sorular nasıl
halisçe cevap bulabilir?
Biraz zor…
***
Sorular silsilesi… PKK şehir terörünü bırakacak mı?
Canlı bomba, saldırılarından vazgeçecek mi?
Eldeki silahı tutmada ısrar edecek mi?
Hendek, barikat.. Öz yönetim, öz savunma, "Kobani
konseptli" saha çatışmasını terk edecek mi?
Eylemlere, işgallere korku imparatorluğu yaratan
"vesayetçi" anlayıştan çark edecek mi?
Kendinden olana yaşam hakkı… Kendinden olmayana yaşam
hakkı tanımama gibi; "anlayışı" terk edecek mi?
***
Ha bir de.. Cemil Bayık'ın bir kaç gün önceki, beyanını
da hatırlarsak..
"Vekalet savaşını" gün yüzüne çıkaran,
ifadesi..
Ne diyordu Bayık..
"Erdoğan devrilene kadar.. AK Parti iktidardan
alaşağı edilene kadar savaşı yaygınlaştıracağız.. Hedefimiz, Erdoğan ve AK
Parti"
Yine, PKK'nın.. Türkiye'de özellikle "derin
yapıların" zaman içerisinde kullandıkları "örgütleri" tek çatı
altında toplaması..
***
Hal böyle iken…
Barış ve çözüm müzakeresine dair çağrılara "kim
inanır ki?"
Bir halk deyimi var.. "Nerde samimiyet?"
Elde silah, Sokakta canlı bomba, Öz Yönetim, Öz Savunma
adı altında, "şehirlerin yakılıp-yıkılması",
İnsanları evinden barkından eden bir şiddeti savunurken,
"BARIŞ" söylemi ne kadar, hakkaniyet içerir.
Ne mümkün?
O'nun için;
Kürt harekâtının aktörleri kısa süreli "aynayı"
kendilerine tutmaları lazım.
***
Dün, Diyarbakır'ın göbeğinde..
Halk HDP'li Ziya Pir'e "evimizi başımıza"
yıktınız deyip, tepki koyuyorsa..
Oy verdik..
Ama siz bize "kurşun diye" geri döndürdünüz..
Ne ev kaldı, ne iş kaldı, ne huzur kaldı.
Söyleyin..
Tüm bunları "bizim haklarımız için mi,
yaptınız?"
Eğer öyle diyorsanız..
Ne demokrasinizi,
Ne bizlere dair hakları,
Ne de sizlerin istediği Kürtlere özgürlüğü istemiyoruz.
Alın size olsun...
Hayırlı Cumalar…