Kime güveneceksin!

Çevremizden,
Son yıllarda sıkça duyduğumuz bir *serzeniş* ifadesi.
Öyle ki,
Her sohbetin, her düşünce ifadesinin, başında söylenir.
"Kime güveneceksin!".
Maddi,
Manevi, günlük hayat akışı içerisinde, fark etmiyor.
Yaşanılan,
Yaşatılan, özelliklen de "olumsuzlukları" ihtiva eden mevzularda, söylenir.
Bu devirde;
"Kime güveneceksin.

Ne diyelim;
Hazin bir hal-i durum.
Güven,
Duygusunun *maddi ve manevi" bir erozyona uğraması.
Güvenilmek.
Güvenilir birisi olmak.
Emanet edilir olmak.
İtimat edilir olmak.
Dürüst,
Doğru,
Ve gerçekçi olabilmek.
Bunları,
Hayatın "idamesinde", yaşatabilmek, yaşatan olmak.

 

Hiç kuşkusuz ki,
Bireyi,
Aileyi,
Cemaati,
Toplumu,
Milleti,
Ülkeyi
Ve Devlet nizamını "ayakta" tutan en büyük etken, "güven" olsa gerek.
Çünkü
"Güven, güvenebilmek", istikrarın da teminatıdır.
Toplumun,
İnşa edildiği *temel" istikrara dayalı güvendir.

 

Yer küresine,
Baktığınızda "güven duygusu" gelişen.
Geliştirilen,
Ve yaşamı için "istikrar" sağlanan toplumlarda, "huzur ve mutluluk, barışçıl ortam" kaçınılmazdır.
Aile içerisinde;
"güven" tam olduğu gibi, istikrar da sağlamdır.
Esnaf,
Çalışanına,
Fabrikatör işçisine,
Devlet milletine,
Halk,
Siyasetçisine,
Velhasıl herkes karşısındakine "önce" kendi güveniyle, sonra onun güvenirliğiyle, "emeğe" bakar.

 

Ama
Aksi istikametteki toplumlarda var olan "güvensizlik" tahribattır, yıkımdır.
O toplumlar için,
Dış düşmanların, ülkelerin istilalarının, savaş açmalarına gerek yok.
Çünkü
En büyük yıkım ve savaş kendi içinde yarattığı "güvensizliktir".
Ki bugün,
Türkiyemiz'in, bölgemizin "yaşadığı" hal-i durum bu güvensizliğin, gerçek kanıtı olsa gerek.

Diyebilir miyiz ki,
Anne babaya,
Baba, anneye,
Anne-Baba evladına,
Esnaf,
Çalışanına, işveren işçisine,
Millet,
Devlet ve Hükümetine,
Devlette
Milletine "istikrarı" teminat altına alan bir "güven duygusuna" sahip mi?

Sanmıyorum ki,
Hepiniz ortak bir cümleyle "yok böyle bir güvensizlik" diyebilesiniz!
Lakin
Hal-i âlem ortada.
Anne, babayı, baba anneyi, evlat ikisini de "gözünü" kırpmadan öldürüyor.
Esnaf,
Çalışanına, işveren işçisine iki yönlü olarak "güvenmiyor".
Millet,
Devletine, devlet milletine.
Ahali,
Siyasetçisine. Ciddi bir güven erozyonu yaşıyor.

 

İşte,
Dün Sur ilçesinde Kuyumcu Hacı Şeyhmus'un yaşadığı hal.
Siz,
Yanınıza bir çırak alıyorsunuz.
Babalık vasfıyla sahip çıkıyorsunuz.
İş, aş temin ediyorsunuz.
Evlat,
Görerek "evlendirip" imkân tanıyorsunuz, tıpkı çocuğunuz gibi.
Sonra bi sabah,
O evlat bildiğiniz çırak "elinde susturucu" silahla sizi öldürüyor.
Sonra,
İşyerinde "ne kadar altın varsa" alıp götürüyor.
Belki,
Münferit olarak bakabilirsiniz duruma.
Ama,
Günün hadiselerini irdelediğiniz de, durumun vahameti daha barizleşiyor.

 

Söylenilmiyor muyuz?
Güneydoğu'da,
30 yıldan buyana süre gelen bir "kirli savaş var" diye.
40 bin insan katledildi.
17 bin faili meçhul cinayet.
Kayıplar.
İşkence hanelerde ölenler.
Cezaevinde bulunanlar.
Eline silah alıp dağa çıkanlar.
Evinden,
Yurdundan edilerek göç edenler.
Ülke dışına kaçmak zorunda kalan.
Ve dün,
Bismil'de bir polisin şehit edilmesi, birinin de yaralanması olayı.

 

Çıplak,
Gözle, arınmış bir beyinle bakar isek.
Görürüz.
Hepsinin "ana" istikrarsızlığı "güvensizlik" üzerine kurguludur.
O nedenle,
Bu ülke, bu millet, bu aileler ve bu coğrafya.
İstikrarın,
Teminatıyla, huzuru, mutluluğu, barışı ve kardeşliği istiyor ise.
Yaşanılan,
"Güven" erozyonuna, dur diyerek "güveni" tesisleştirmelidir.

Tabi,
İlk hamle bireyden aileye, aileden topluma, toplumdan millete.
Ve milletten devlete.
Aynı istikamette,
Geri dönüşümle "kendimize" güvenerek, güven ortamını yaratalım.
Üstat,
Boşuna söylemiş değil bu sözü.
Biz,
Bizler kendimize güvendiğimiz müddetçe "toplum ve devlet" güven içerisindedir.
El hak.

 

DİVAN BAŞKANLIĞINDA EL ÇEKTİRİLEN BİRİ!

Önceki gün,
AK Parti’nin kongre serisinin, “Suriçi” ilçe kongresi vardı.
Bir hayli,
Renkli ve önem arz edici, mesaj ve görüntüler, bize yansıdı.
Bakan Eker’in, “İnadına, ölümüne barış” demesi.
Milletvekillerinin,
Diyarbakır için, “gönüllerinden” geçenleri anlatması.
Disipline,
Vaziyette “kongrenin” son bularak, tek liste halinde seçimin yapılması.
Şafak Yöntürk’ün ‘güven tazelemesi”.
Yöntürk’e başarılar diliyorum..
Hepsi güzel.

Ama,
Garibime giden.
Bu ne “yaman çelişki” dedirten bir görüntü.
Daha doğrusu,
Oluşturulan “divan” ve “divan başkanı” seçimi.
Niye diyeceksiniz;
Divan, Başkanı olarak Cevdet Kara seçilmiş.
Şimdi diyeceksiniz ki, “neden olmasın” diye.
İfade edeyim.
“Neden, olmaması gerektiğini”.

Şöyle ki,
Cevdet Kara daha iki hafta önce AK Parti Bağlar ilçe başkanıydı.
Parti Genel merkezi,
Ve İl Teşkilatının da istemiyle, “bu görevden” alındı.
31 Aralıkta,
Bağlar ilçe Kongresinde Erdal Erdal adlı kişi üzerinde “uzlaşı” sağlanarak, tek liste halinde seçime gidilecek.
Yani,
‘Bir daha’ görev verilmek istenilmeyen.
Parti,
‘Disiplin’ kurallarına uymadığı için, ‘görevden’ el çektirilen biri.
Neye hikmet.
Ve hangi “disipline” düşünceyle, “divan başkanı” olarak, seçilir.

Tezat bir hal değil mi?
Bir taraftan diyeceksiniz ki.
“Biz artık seninle yokuz”.
Bir taraftan da diyeceksiniz ki,
“Gelin, kongrede divan başkanı olun.”
Garipsedim.
Hem İlçe kongrelerinin seyr-ü seferinden sorumlu olan İl Başkanı Halit Avdan için.
Hem de,
Görevden el çektirilen Cevdet Kara’nın, “Divan başkanlığına” balıklama gelmesine.
Siyasetin,
“ince hesabı” mı bilemiyorum.