Küçük Çakal'ın Fendi, Vezir Tilki'yi Yendi
Zamanın birinde; Şehr-i Azamda Aslan hükümran olmuş!
Yani Padişah!
Ahali, evveliyatındaki hükümranlardan hayli muzdaripti.
Çünkü Hak, hukuk, adalet “hak” getire.
Fakr-ü zaruret, yolsuzluk, usulsüzlük, hırsızlık “o biçim”
Gücü yeten yetene!
***
İşte,
Bu hal-i derbederlikten kurtulmak için, “Aslan’a” gönül konulmuş.
Olsa olsa Şehr-i Azam’da, huzuru, güveni, adaleti “Aslan” sağlar diye.
Ve böylece, Aslan’ı “Padişah” olarak seçmişler Şehr-i Azam’a.
Doğrusu, Aslan’ın adaletinde, “beklendiği” gibi olmuş.
***
Şehr-i Azam da
Hak, hukuk, adalet, fakr-ü zaruret, büyük ölçüde bertaraf edilmiş.
Öyle ki, Aslan üst üste “hükümran” olarak seçilmeye başlanmış.
Ülke sath-i mailinde, bolluk, bereket ve zenginlik de kısa sürede, hızla hâsıl olmuş.
Hak, hukuk ve adalet “güven” almış.
Yani, memnuniyet oluşmaya başlamış.
***
Ama Velâkin, Aslan’ın iktidarında bir de Vezir Tilki varmış.
Aslan’ın, kabinesini nasıl, sızmış, bilinmez.
Lakin, bu Vezir Tilki çok maharetli..
Kurnaz mı, kurnaz.
İş bitirici mi, bitirici, yani “enva-i” düzenbazlığa sahip!
Tek ayak üzerinde, yüzlerce yalanı sıraladığı gibi, ciddi de “ikna” kabiliyetine sahipmiş.
Aslan’a, çevirdiği dolapları “çaktırmayan” biri.
***
Çünkü,
Ne ahalinin Aslan’a ulaşmasını, ne de rakiplerinin, buluşmasına “imkân” vermezmiş
Sarayın, baş müşavirlerini, “himayesine” almış, hazinesinden nemalandırıyordu.
O nedenle, kapılar “kendiyle” alakalı durumda aşılmaz olurmuş.
Neyse!
Tilki Vezir, bir hayli “şatafatlı” görev ikmalinde kalmış.
***
Tabi, bu becerikliliğine iki de, “Çakal” ortak etmiş.
Yaverim ve iş bitiricilerim diye!
Bu iki Çakal,
Kısa süre içerisinde arz-ı endam ederek Şehr-i Azam’daki tüm “hile ve desiseleri” himaye eder hale gelmişler.
Nemasız, iş yok!
Öyle ki,
Bir kibrit çöpü dahi alınsa.
Ya da, Ahali’ye dağıtılsa, hizmet olarak sunulsa.
Veyahut Saray çalışanlarda “yer değişikliği” dahi yapılsa.
İllaki, Vezir Tilki’nin “yüzdeliği” ödenecek.
Yoksa “kuruş” çalışmaz!
***
Derken;
Kendisine biçilen “görev” zamanının sonuna doğru gelinmiş.
Eee.
“Emeklilik yaklaşıyor.
Çaldığımız, çırptığımız, servet-i hazinede.
Bunu nasıl himaye etmeliyim.” diye düşünmeye başlamış.
Hem Vezir Tilki,
Hem de 2 Çakal yaver.
***
Malum,
Tilki kurnaz olduğu kadar da korkaktır!
Padişahtan,
Korktuğu için de Çakalların topladığı ganimetleri “pek” sorgulamazmış.
Güvenirmiş.
Vezir de, iki Çakalda, Şehr-i Azam’da “hayal” bile edilemez oranda mal, mülk, servet sahibi olmuşlar.
Kasaları, dolup-taşmış.
***
Derken,
Vezir Tilki’nin Çakal yaverlerinden “en güvendiği” bir hile de yakayı ele verir.
Padişah da,
Saray muhafızları da, meseleden haberdar olmuş.
Ve büyük Çakal derdest olup, zindana atılır.
Tilki panik içerisinde.
Hazineden.
Ve kendisinin tabiri caizse “Kara kutusunu” kodesten kurtarma arayışına girer.
Hayli uğraş verir.
***
Bu zaman içerisinde Vezir idaresinde kaos ve boşluk oluşur.
İşte bu hal-i vaziyeti;
Küçük Çakal fırsat bilerek, hazineye dadanır.
Çaldıkları, onun gözünü doyurmamış.
Vezir Tilki’nin,
Ve Büyük Çakalın uzun yıllardır biriktirdikleri “ganimeti” kapar.
Kendisine has;
Çakallığıyla büyük bir vurgun gerçekleştirdikten sonra, “kader birliğinden” ayrılır.
Döner memleketine!
***
Tabi;
Para-pul ve Vezir’in yaverliği ona nam sağlamıştı.
Çöplükten gelen,
Çakala kazandırdığı “itibar” büyüktü.
Küçük Çakal,
Tilki’ye “kurnazlıkta” parmak ısırtan, “akılla” kendine has saltanat oluşturmaya başlar.
Şehrinde,
Mal, mülk ve saygınlık kazandıran hatta “iş adamı” vasfına sahip olur.
***
Zaman bu.
Vezir Tilki’de,
Büyük Çakalda “bunun peşine” düşerler.
Bizden çaldıklarını geri ver diye!
Derler ya;
“Hırsız, hırsızı soyarsa” kıyamet o zaman kopar diye!
Öyle de olmuş.
Kavga, gürültü, tehdit, dövme ne derseniz.
Çakal bu,
Çöplükten yetişmiş, “ganimeti” bulmuş, itibar elde etmiş tez be tez bırakır mı?
Ne mümkün?
***
Birde;
Çakal kendini korumak ve güven kalkanı oluşturmak için çağa ayak uydurmuş.
Kalkan olarak bir de mevkute sahibi olmuş.
Neşriyat alanına girmiş.
Artık; “dili” uzun!
Her seferinde Çakal, sert çıkmış.
Yıllarca;
Yaverlik yaptığı Vezir Tilki’ye,
Ve aynı aşı paylaştığı Büyük Çakala.
“Size kırt-tık yok. Hep siz yediniz biraz da ben yiyeyim.”
***
Hatta;
Der ki “Üzerime gelirseniz, çevirdiğiniz dolapları ahaliye anlatırım.
Aslan Padişah’a afişe ederim.
Zaten, emekliliğinize az kalmış, hayatı size zindan eder.”
Ava giden avlanır misali.
***
Gelelim;
Bu masalı niye yazdım sorusuna?
Biliyorum ki,
Mırıldanıyorsunuz, durduk yerde bu masal neye hikmet; aşina değiliz böylesi masallara!
Doğru.
Ama içimden geldi.
Ne diyeyim hikâyeden “pirelendiyseniz” o zaman ince zekânızı kullanın.
Ve şöyle çevrenize bakın;
Böylesi Vezir Tilki ile kaç Çakal yaver var bu Şehr-i Azam da?
Çıplak göze, ince zekâya gerek var; hali per melalin görülebilmesi için!...