Masamdaki notlar!

 

 

 

 

 

Hayli birikmiş.. Kent gündemi… Vatandaşa "isyan" ettiren hadiseler…

Beri yanda kurumların hantallığı… Ve Bürokrasi'nin "iş bilmezliği"

Doğrusu…

Hangisinden başlasam…Ya da, konu edeceğimden, şaşkınım…

Çünkü her mevzu, "bir başka" olumsuzluğu ortaya koyuyor…

Neyse!… Bir yerden başlamak gerekir…

Bizde başlayalım…

 

 

***

 

 

Elçi suikastı… Soruşturma sürüyor… Deliller…

Kriminal sonuçlar… Telsiz görüşmeleri… Görgü tanıkları…

Yani bir dizi doküman toplanmış vaziyette…

Basına yansıdı; 2 Polisin şehit edilmesi ve Elçi'nin vurulması esnasında kullanılan silah sayısı…

Ve olay yerindeki "boş kovan" sayısı…

 

 

***

 

 

 

28 SİLAH 108 MERMİ…

 

 

Rapora göre; 108 boş kovan bulunmuş…

Bunun 16'sı uzun namlulu olmak üzere 28 ayrı silahtan sıkılmış…

Yine rapora göre iki polisi şehit eden, bir polisi de yaralayan silah; "Glock" marka silah…

Tabi uzun namlulu silahlar kimin?… Diğer 26 silah…

O esnada, 28 silahın birden ateşlenmesi…

Ki bunlar kim…

İki örgüt üyesinin dışındakiler hepsi "Polis mi?" belli değil…

Yoksa, "yasak ve çatışma" hengamesinde oluşan "karambol mu?"

Meçhul…

 

***

 

Dün basına, "telsiz konuşmaları da" düştü…

Savcılığa ulaştığına dair…

Göz attım… Doğrusu o iki polis memurunun "şehit edilmesi"

Ardından gelişen olaylarla, Tahir Elçi'nin "suikasta" uğraması…

Hakikatten zafiyetler "zinciri"

Ki ilk gün ifade etmiştim vahim ve ürkütücü bir "zafiyetin" sonucu, bu kurbanlar…

 

 

***

 

Bakalım dava "her yönüyle" gün yüzüne çıkacak mı?

Yoksa Baro yönetiminin ifadesiyle…

"Faili meçhuller" dosyasına mı konulacak?

Göreceğiz...

Ne diyelim… Türkiye'de hele ki Güneydoğu'da, 17 bin faili meçhul dosyadan söz ediliyorsa…

 

 

 

***

 

Bu arada, önceki gün meselenin 40'ıncı günüydü…

Mevlitler okutuldu…

Elçi'ye…Şehit olan iki polise bir kez daha Allah'tan rahmet…

Ailelerine de başsağlığı diliyorum…

 

***

 

 

 

 

ELEKTRİK KESİNTİLERİ…

 

 

Yine kış.. Kar.. Yağmur.. Çamur… Şehir'de yaşam felç…

Temizlik… Müdahale, kar ekipleri "iş başında" ise de..

Yetersiz…

Tıpkı; DEDAŞ'ın her mevsimdeki hal-i vaziyeti gibi…

Yaz mı?.. Kış mı? Mevsim gözetilmeksizin maalesef; "karanlığa" mahkûmiyet yaşatıyor…

 

 

***

 

İşte son günlerde yine yoğun şikâyetler…

Vatandaş isyan ediyor…

Saatler… Günler… Hatta gitgellerin haftalardır devam ettiğinden söz ediyor…

Gelen giden, soruna muhatap kimse yok…

DEDAŞ santrali hak vere…

 

***

 

 

Bir taraftan meteoroloji uyarıyor… Valilik uyarıyor… Belediye uyarıyor; "dondurucu" soğuklar var diye…

Eee… Elektrikler kesilince…

Haliyle birçok "ısıtma" sistemi devre dışı kalıyor?

Özellikle; "doğalgaz" sistemli olanlar…

Bu noktada "donuyoruz, kimse yok mu?" diyen tepki mesajları aldığım semtlerin başında; "Yenişehir ve Kayapınar" geliyor…

Bağlar kaçağın yoğunluğu noktasında; "tepkiler iki eksende"

 

 

***

 

Sur içi deseniz…

Zaten; hendek ve barikat, operasyon cenderesinde; "hal-i perişanlık" içerisinde..

Yaşam desen yok…

Ki Elektrik ve diğer hizmetlerin varlığının ise "esamisi" okunmuyor…

Yani şu an ciddi bir "enerji" kazanımı var DEDAŞ'a…

Tabi işgörmezlikte...

 

 

***

 

Dün DİKO Başkanı Mustafa Akkul konuştu…

Sur'daki esnaf adına…

DEDAŞ'a veryansın ederek…

Terör… Şiddet… Operasyon…

Ve Sokağa çıkma yasağı kadar; "DEDAŞ'tan da Büyük darbe yiyoruz" açıklamasında bulundu…

DEDAŞ "suç işliyor?"

Ne diyelim…

DEDAŞ bu huyu kurusun… İlla ki, "hayatı her mevsimde" zindan edecek…

Tabi… Vatandaşın da; "Bedduası" kalıyor…

 

 

***

 

 

 

 

O ARAÇ NEREDE?

 

Kadın ve Doğum Hastanesi…

Genellikle… Muamele.. Doğum.. Ve ihalelerle ilgili..

Yani olumsuz "tutumlarla" gündem olurdu..

Konuşulan… Kulisleri yapılan, bu mevzulardı…

Ama bir süredir; "Kurum'a ait" bir araçın sıra kadem basması…

 

 

21 AE… Plakalı araç…

Söylenene göre…

Birileri "aracı" kamyonetin arkasına bağlamış..

Kurum'dan alıp götürmüş…

Kim nasıl, nereye götürmüş belli değil… Hal-i hazırda araç yok..

Çalındı mı, çaldırıldı mı, hurdaya mı ayrıldı, meçhul.

 

***

 

Doğrusu ben de bilmiyorum.. Birileri bilgi verse de mevzuu "aydınlanıp" netleşse..

Bu araca ne oldu diye?

Bilgi bekliyorum… Çünkü, arkadaşlar ilgililere ulaşamadı da..

Buradan ses verelim dedim…

Belki haberdar olup, bizi de ahaliyi de bilgilendirirler..

Bu araç nasıl "sır oldu" gitti?

 

 

 

 

***

 

 

 

KALORİFERLERİ NİYE YAKMIYORLAR?

 

Havalar soğuk dedik ya…

Şu toplu taşıma araçları.. Özellikle, otobüsler..

Tabi minibüsler de, şikâyet konusu edilmiyor değil…

Kaloriferler yakılmıyor?…

Neden!?…

 

***

 

Fatma Tekin'in şikâyete dair söylediği gibi…

"Otobüsler buz kesiyor…Kaloriferi yakın diyoruz.. Şoför yüzümüze bakıyor…

Öfkeli ve tepkili vaziyette.. Kimi de abla arızalı diyor.. Lütfen dile getirin"

 

 

***

 

Biz de buradan ifade edelim yetkili ve etkili birimler, meseleye bir bakın diye!…

Şu an havalar eksilerin altında…

Yasa ve nizama göre toplu taşıma araçları bu noktada "sorumlular"

Kaloriferler yakılsın…

Evet beyler, lütfen kaloriferleri yakıııın…

 

 

 

 

 

 

KENTSEL DÖNÜŞÜM…

 

 

Sur içi Virane… Her haliyle… Yaşamı da, yaşadıklarıyla da..

Hendek ve barikatıyla..  Yürütülen operasyonlarla…

Şu an için Gazi caddesinin aşağı kısmına dair; "yapılar için" eser kalmadı diyebiliriz…

Yakılıp-yıkılmış, tarumar edilmiş…

 

 

***

 

Yara derin.. Ve sarılacak gibi değil…

Şimdi deniliyor ki..

Burayı yeniden inşa edebilmek için; "Kentsel Dönüşüm" başlatılacak…

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı..

TOKİ işbirliğiyle, böylesi bir çalışma içerisine girecek…

 

***

 

Karşı reflekste de Gültan Kışanak ne diyor?

Maşallahı var!…

Sur'a "hiç bir proje" kabul edilmez…

Yani, "biz yoksak, kimse de olamaz"

Tablo vahim… Ve hala da "acı ve tahribat" üzerinde yürütülen iki politika…

 

 

***

 

Hakikat penceresinde, "al birini vur ötekine"…

Çünkü, Sur içiyle alakalı "Kentsel Dönüşüm" projesi, 6 yıl önce başlatılmıştı…

Tüm kurumların da imzası var…

Peki, bu altı yıl içerisinde, "ne yapıldı?"

Bir arpa boyu kadar hiç bir şey…

 

***

 

Bazı evler istimlak edildi.. Bazıları mahkemelik..  Bazı evler metruk hale geldi..

Sonuç şu an tüm bu yapılar; "şiddeti ve terörü" bağrında tutuyor…

Diyeceğim o ki; "önce acılar dinsin, çatışmalar dursun" ondan sonra, tahribatın tedavisi ve rehabilitesine geçelim...

Tabi ki, "siyasi ve yerel merkez iktidarının" hırsına kapılmadan…

Çünkü bu hırsınız…

Diyarbakır’ımıza çok ama çok, "ağır tahribat ve bedellere" neden olmaktadır.

 

***

 

 

Velhasıl…

Masamdaki notlardan bazılarını böyle erittik…

Daha var.

Onları da, "hengameden" fırsat bulursak, hasb-i hal ederiz.

Özellikle, Sağlık alanıyla ilgili çok ama çok konuşulacaklar var.

Şimdilik bu kadar diyelim.

Hayırlı cumalar…