MELEK'İ KİM VURDU?

Soru şu...

Melek Alpaydıncı'ı kim vurdu?

Ve hangi "mühimmatla" bunu yaptı?

Cevap yok.

Yerel ve ulusal medya'da farklı söylemler var…

Kimi, PKK örgütünün "roketatarı" diyor…

Kimi "havan" topu diyor?

Kimi de, tanktan atılmış? Herkes kendi cenahına göre konuşuyor?

***

Yani birçok, iddia havada uçuşuyor.

Önceki gece yarısı.

İl Valiliğinden de bir açıklama geldi; "mevzunun meçhul" göründüğüne dair…

Açıklama özetle şöyle…

"Patlama bilgisi alınmış. Olay yerine intikal edilmek istenilmiş.

BTÖ mensuplarınca, EYP atılmış…

Uzun namlulu silahlarla ateş açılmış, bir müddet engellenmiştir.

Bilahare ikametgâha girilmiş…"

***

İlk araştırmaya göre…

Melek Alpaydıncı 42 yaşındaki bir vatandaşımız hayatını kaybetmiş…

51 yaşındaki bir vatandaşımız da yaralı… Yaralı, Ambulansla hastaneye kaldırılmış…

İncelemelerde…

İkametin 1'inci katında bulunan duvarlarda iki ayrı delik tespit edilmiş…

Olay yerinden numuneler alınmış…

Ayrıca olay yerinde ve çevresinde "meydana gelen olaya" ilişkin olarak patlamaya sebep olan herhangi bir materyal elde edilememiştir.

Konu savcılıkça incelenmektedir"

Sonuç itibariyle…

Valiliğin beyanına göre; "patlamada" büyük bir belirsizlik var…

Şimdi…

Objektiflere yansıyan; "bu cisim" nedir?

Eğer bu cisim kullanılmamışsa, kim nasıl ve nerden getirip oraya bıraktı?

Basına servis edilmesini kim sağladı?

Neden, roketatar, neden havan topu, neden tanktan atılan top diye bilgi; "kirliliği?"

***

Önemli bir ayrıntı da…

Melek'in "başından" vurularak, öldüğü belli…

Mermi mi, patlayıcı mı, diğer bir mühimmat mı bu belli değil?

Nasıl oluyor?

Ayrıca, bu bölgede herhangi bir çatışma olmadığı gibi herkesçe bilinmekte.

Ki "Sokağa çıkma" yasağı da bulunmuyor…

***

Bir de, komşuların bir çok iddiası var..

Kısa süre önce Alpaydıncı ailesi Sur'dan göç etmiş.

Kardeşlerinin evine sığınmış… Eşi ise, Hastanede tedavi görüyor…

O esnada çocuklar nerde?

Neden, emniyetin intikaline engel olunmuş?

Cevap isteyen bir dizi soru söz konusu…

Umarım, "faili meçhuller" hanesine kaydedilmez…

***

Eee, kaotik ortamın ağır faturası hep masumlara kesilmiş…

Şiddet. Terör. Ve çatışma…

Birilerinin nam-ı hesabına yürütülen şer…

Ne yazık ki yaşamı da, insanlığı da, "işte böylesine" yok ediyor.

Ve iki ateş arasında kalan…

Tabiri caizse; "iki arada bir derede kalan" sivil halk hep "bedel" ödüyor?

***

İşte Melek Alpaydıncı da böyle biri…

Üç çocuklu bir anne…

Sur'u yaşanılmaz kılan atmosferden kaçıp, kardeşine sığınan bir aile.

Yer sofrasında…

Bir iki zeytin, çay ve kuru bir ekmek. Başka da bir şey yok.

Her kare bir dram.

Ne var ki, "hendeklere" gömülen, gömdürülmek istenilen bir zihniyetin sonucu; "sofrasında" katledildi.

Velhasıl biziler her yönümüzle "tarumar" edilmiş durumdayız.

***

 

HDP'NİN EMANET OYLARI!

 

HDP’ye verdikleri yüksek oyla "tartışılan" Etiler, Bebek, Nişantaşı ve Cihangir’de "u" dönüşü var…

Yani emanet oylar geri!

ORC Araştırma Şirketi araştırma yapmış bu noktada…

Sonuç ne diye?

Çarpıcı sonuçlar elde edilmiş…

29–30 Aralık tarihleri arasında çoğunluğu üst gelir grubundan oluşan bu semtlerde 920 kişiyle yüz yüze görüşülmüş…

Anket, HDP’ deki büyük erimeyi işaret ediyor.

Şöyle ki…

7 Haziran seçimlerinde CHP’ye oy verenler yüzde 58,

HDP’ye oy verenler yüzde 18,1,

AK Parti yüzde 12,5, MHP ise yüzde 7,6 çıktı.

1 Kasım seçimlerinde ise HDP ve MHP’de azalma buna karşın CHP ve AK Parti’de de artış görüldü.

‘1 Kasım’da kime oy verdiniz?’ sorusuna;

Yüzde 66,1’i CHP,

Yüzde 16,5’i AK Parti,

Yüzde 12’si HDP, yüzde 4,6’sı da MHP cevabını verdi.

***

Peki…

‘Bugün seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?’ sorusuna;

Yüzde 63,5’i CHP,

Yüzde 20,7’si AK Parti,

Yüzde 6,5 HDP,

Yüzde 4 MHP, yüzde 0,7 diğer, yüzde 4,6’sı da hiçbiri cevabını vermiş…

***

HDP'ye yönelik ciddi kaybın…

Hendek ve Özerklik olurken.

Özellikle Demirtaş'ın da siyasi alanda "Kandil'e endekslenmesi" kan kaybının nedenleri arasında…

Ankete göne oy vermekten vazgeçme nedeni

Yüzde 62’si ‘PKK’ya destek verdikleri için’,

Yüzde 17,4’ü ‘Selahattin Demirtaş’ı samimi bulmadığım için’,

Yüzde 10,5’i ‘HDP’nin PKK üzerinde yaptırım gücü olmadığını gördüğüm için’,

Yüzde 7’si ‘Çözüm ve istikrar için HDP’nin baraj geçmemesini istediğim için’,

Yüzde 3,1’i ise ‘Diğer’ cevabını verdi.

Sonuç itibariyle.

HDP'ye tavsiye olacak olan; "Kendini siyasi alanda çek etmesi" gerekir…

Gidişatın, neden tahribat ve zarar verici olduğuna dair…

 

 

***

 

NERDEN NEREYEEEE?

Bir kaç yıl önce olsaydı.

Görsem bile…

O esnada bulunsaydım dahi; "inanmakta" güçlük çekerdim…

Evet…

Genelkurmay Başkanlığı Akit gazetesini aramış…

Merhum Hasan Karakaya'nın vefatı nedeniyle…

Başsağlığı dilemiş…

Ve şu övgüde bulunulmuş;

"Dik duruşlu Hasan Karakaya"

***

Düşünün…

Akit'in "irticacı" diye, okunmasından imtina edilirken.

Askerin.

Garnizonların "içeri" sokmadığı. Okuyanın, "meslekten" atılma gerekçesi olduğu…

Hele ki, 312 General'le ilgili attığı manşet.

Ve Askeri mahkemede açılan dava serileri, yüklü tazminatlar…

Yani o günlerden bugünlere…

Nerden nereyeeeee?

***

Merhum Karakaya'ya…

Bir kez daha bu vesileyle Allah'tan rahmet dilerken…

Sevenlerine de başsağlığı diliyorum.

Bu arada, Kılıçdaroğlu ve diğer muhalif siyasiler de; "taziyede" bulunmuş.

Taşlar mı yerine oturuyor?

Yoksa Türkiye hakikaten "gerçekler" karşısında, değişim mi geçiriyor?

Her ne ise bu noktada, güzel şeyler oluyor.

 

 

Sözcü gazetesi!

Pek, Okumadığım. Kale de aldığım bir gazete değil…

Çünkü fikirden, zikirden, çok "küfür" içeren bir mevkute.

Kara çalan, çirkinlik arz edici. Zaten gazetenin çıkış nedeni de herkesin malumu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "hasımlık" olsun da, ne olursa olsun.

İşte böylesi "bir zihnin" savunucu… Ulusalcı… Paralelci. Vesayetçi. Ergenekoncu.

Türkçü. Tekçi… Yani enva-i bukalemun bir ruhu ayakta tutabilmeye çalışmaktadır…

***

Yeni yılın; ilk gününde attığı bir manşet. İki gündür kamuoyunun gündeminde…

Tartışma nedeniyle, gazeteyi alıp okudum… İğrenç bir manşet. Ne mesleki, ne de basın özgürlüğüne "uyan" utanç verici, ifadeler…

2016 Falınız. Küfürler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ismi.

Manşetin manzarası rezilce. Haberin spotuna bakın… "Tabloda gördüğünüz ilk üç isim bu yıl da hayatınızda olacak"

Ve bir de; "ÖLRECEP" cümlesi…

İrkildim…

Bir tehdit mi, bir temenni mi, bir beddua mı, her ne ise Sözcünün dileği "Ölümdür"

***

Doğrusu.

Bugüne kadar, Sözcü hakkında söylenenlerin "yerden göğe kadar" haklılık içerdiğini…

Hatta bu manzara karşısında; "deve de kulak bile değil"

Öncelikle şunu ifade edeyim…

Ne basın özgürlüğü…

Ne de, basın ahlak ilkeleri "hiç bir gazeteye, mevkuteye" böylesi bir hak ve imtizaç tanımaz…

Ortada suç var. Küfür var. Hakaret var. Ölümle tehdit etme var…

Hatta "ölüme, öldürmeye, cinayete" azmettirme var.

Kısacası ahlaksızlık, her yönüyle diz boyu!

***

Erdoğan’ı seversiniz sevmezsiniz.

O ayrı bir şey. Ama sırf ona muhalifsiniz.

Karşısındasınız. Onu sevmiyorsunuz… Bulunduğu makamdan, icra ettiği uygulamalardan hoşnut olmayabilirsiniz.

Tüm bunlar size; "iğrençliklerinizi" salyalarınızı, ahlaksızlığınızı ortaya koyan saldırganlığınıza haklılık vermez…

***

Sonuç itibariyle…

Sözcünün bu iğrenç "dili" karşısında.

Kim ne der bilmem.

Ama medyanın acil ve ivedi olarak "yeni dile ve zihne" ihtiyacı var.

Tıpkı su ve hava gibi…

Ne yazık ki;

Fikri derinlikten,

Üslup nezaketinden,

Meslek ahlakından hızla uzaklaşılmaktadır…

***

Ötekileştiren.

Kini, nefreti, bölücülüğü körükleyen…

Toplumsal dinamikleri "temelinde" sarsan…

Ahlaki değerleri.

İnsanı vasıfları "içi boş ve anlamsız" sürece kurban ettiren…

Kinin, peşin hükmün,

İnsan harcamanın, pespaye çıkarların motive eden bir yapıya dönüştü…

***

O'nun için…

Basın ya da çağın ifadesiyle medya!

Çok ama çok ivedi bir şekilde…

Hem kendini "otokontrol" sistemine almalı.

Hem de yönetimde, kalemde, haber ve yorumda "üslup devrimi" yapmalı…

Bir avuç menfaatperestin şahsi kavgasıyla.

Rantına imkân yaratma gayretiyle; "Basın ve emekçileri" harcanmamalı, yozlaşma girdabına sokulmamalı.