MİLLETİ "DEVLET İÇİNDE TEHDİT" GÖRENLER!

25'leri…

50'leri…

70'leri…

80'leri…

28 Şubat'ı…

2007'yi…

Taksimi…

17-25 Aralık'ı…

Ve 15 Temmuz'u, önceki gece, "film" şeridi yaptım…

60'ları yaşamadık…

Ama sonrasını, "hep görüp yaşadık!?"

***

Cumhuriyet resepsiyonu vardı…

İl Valiliğinin organizasyonu…

Ev sahibi, Vali Hasan Basri Güzeloğlu…

Salon dolu…

Her kesimden "davetli" var…

Resmin geneline baktığımda; "işte millet" dedim!

Ve ağzımdan çıkan son sözcük; "nerden nereye?!"

***

Öyle ya!

Daha bir yıl öncesine kadar…

Dün dahi…

Milleti "devlet içinde tehdit görenler" vardı…

Ki azınlıkta olmalarına rağmen…

Hâkimiyet…

Hükümranlık…

Dedikleri dedik, astıkları astık idi!

Yani, "millete rağmen" milleti yöneten bir "işgaliyet..."

***

Milletinin…

Dilini…

Dinini…

İnanç değerlerini…

Örfünü…

Âdetini, geleneğini, göreneğini…

Hele ki, kültürünü…

Yaşam felsefesini, "elinden" alan bir anlayışın hükümranlığı!

Laiklik adına; "dinsizliği" dayattı…

***

Yani…

Bu milleti, "bin yıllık" tarihinden…

Kültüründen…

İnancından ve dininden etti!

Başörtüsüne el attı…

Camilerini kapattı…

Mescitlerini, "ahıra" çevirdi…

İslam ülkesini…

Müslüman milleti, "batılılaşma" adına batıla devşirdi!

***

Ve tüm bunları…

Demokrasi adına…

Laiklik adına…

Atatürkçülük adına…

Batılılaşma…

Modern(!) ülke olma adına yaptılar…

Millet iradesi "hep hiçe" sayıldı…

***

Ki onun için de…

Her 10 yılda bir darbe "işgali!"

Her 5 yılda bir "muhtıra!"

Her yıl, 29 Ekim'de, "milleti" milletin mekanından dizayn ederdi…

***

Nice resepsiyon savaşları yaşadık!

Ülkenin başbakanı…

Ülkenin Cumhurbaşkanı…

Resepsiyonun ev sahibi olmasına rağmen!

"Laiklik" adına despotluk arzıyla; "başörtülü" giremez…

Abdullah Gül…

Recep Tayyip Erdoğan'ın "eşleri!"

Kaç resepsiyonu, "yalnız başlarına-eşsiz" icra ettiler…

***

Diyarbakır'da…

Nice apoletliler…

Nice Hava kuvvetleri mensupları…

Kaç resepsiyona; "boykot"  mührü vurarak, "aba altından sopa" gösterdiler…

Neymiş?

Davet edilen şehit askerin "annesinin başı örtülü" imiş?

Şehitler Derneğinin başkanının "eşinin başı örtülü" imiş?

Demokrasiye…

Laikliğe "aykırı imiş?!"

 

***

Ama bugün öğle değil…

Bir daha da, öyle olacak değil…

Çünkü…

O işgalciler…

O azınlık zümre…

O laiklik havarisi kesilenler…

O Atatürkçülük adına, "dinsizliği, Seküler yaşamı" dayatanlar!

Şunu gördü…

***

Bu millet…

Bu ülke insanı…

7'den 70'e herkes, yekvücut vaziyette!

Devletin bekası…

Ülkenin toprağı…

Vatanın bölünmez bütünlüğü "söz konusuysa!" gerisi, teferruat…

Kenetlenir…

Ve onlara rağmen; "devletin" güvende olduğunu, haykırır!

***

İşte, önceki gün bunları kendi içimde film şeridi gibi izledim!

İzlerken de…

Ev sahibi Vali Güzeloğlu,

Başörtülü eşi Ayşe Güzeloğlu…

Resepsiyon salonun girişinde; davetlileri "karşılaması!"

Tokalaşması…

Sevecen ve samimi duruşları…

İşte "halktan biri" dedirten tablo!

Hele ki davetliler.

Her kesimden…

Çekilen resimler.

Yapılan sohbetler...

Görüntü; "kaynaşmanın" en üstün motivasyonu!

***

Özetlersek…

Milletin gücü artık; "pranga" altında değil…

Özgür…

Hür…

Ve bağımsız bir mekanizma olarak; "işliyor!"

Her ne kadar…

Anayasa…

Yasalar…

Kanunlar hala da arıza-i duruma sahipse de!

Ne devlet milletten…

Ne de millet devletten artık "uzak" değil…

Kenetlenmiş!

***

ERKEN SEÇİM NAMUS(!) MESELESİ Mİ?

Halk arasında bir deyim…

Özellikle sokak jargonuyla, ifade edilir…

Bölgeye özgü…

Olumsuzluklar karşısında söylenir…

"Namus…

Oldu bağdanuz…!"

İşte Kemal Bey de…

Olduk olmadık her şeyi; "namus" kavramının içerisine sokuyor…

Baksanıza…

Erken seçim için de; "bu iş namus meselesi" demiş…

***

İyi de…

Namus denilen; "Erken Seçimi" gerektiren…

Ya da, "Seçime" dair, bir tecavüz durumu…

Yani, durumu "namussuzlaştıran" ortam vaki mi?

İş, "namus" meselesine döndü.

***

De bakalım…

"Erken seçimi" gerektiren hangi durum var?

Enva-i kumpasa rağmen.

Muhalefetin, "muhalefetsizliğine" rağmen…

İçteki “piyonların!”

Dıştaki “emperyalistlerin” ittifakına rağmen…

Ortadoğu’daki “çatışmalara” rağmen…

ABD'nin yaptırım, hamlelerine rağmen…

Vaki midir?

Ülkede "kaotik" bir durum…

Kriz…

Ekonomik kriz…

İstikrarsızlık…

Güvensizlik…

Parlamentonun işlevsizliği…

Hükümetin icraatsızlığı…

Ve daha bilumum bir ortam yıkıcı hal var mı?

Yok…

**

Yani, Cumhurbaşkanlığı seçimi…

Yani, Milletvekili seçimi…

Yani, Belediye Başkanları…

Yani, İl ve ilçe encümenleri…

Yani muhtarlar seçimini; "gerektiren" bir hal yok iken…

Neden; "erken seçim?"…

Ve neden, "iş namus işi oldu?"

***

Peki, Kılıçdaroğlu'nun kafasındaki tez ne?

Kendisine göre kurguluyor…

İnanışına göre...

İyi parti "AK Parti'den oy alacak…

Belediye başkanları…

İl Başkanlarının "alınmasıyla" oluşan küskünler gurubu oluşturacak…

Bunlar da, "İyi partiye" kayacak…

***

Sormak lazım!

İyi partiye "kayanlar" şuana kadar kimler?

CHP'den giden milletvekili…

MHP'den giden milletvekili…

Teşkilatlarda istifa edenler; "kimin nesi?!"

Velhasıl…

Kemal Bey…

"Namus işini, bağdanuza" çevirdi..

***

SAĞLIĞA KİM GELİRSE?

Günlerdir konuşuluyor..

Yeni Sağlık yapılanmasıyla; "kim başa" gelecek?

Yani İl Sağlık Müdürü kim olacak…

Daha önce çok yazdım…

Ve hep ifade ettim; Diyarbakır'da Sağlık "sağlıksız" işliyor diye..

Şuan ki hal-i durumu…

Kim ne derse dersin; "mevta" misali, ölüm döşeğinde….

Kim kime?

Varsa yoksa, "rant çarkının" döndürülmesi…

İşte bu hakikat ölçeğinde diyorum ki..

Her kim gelirse gelsin…

Aman ha aman!

Davul boynunda…

Tokmak başkasının elinde olmasın!

Atanacaksa…

Adam gibi adam, adam gibi yetki verilsin!

Yoksa "şu adam bizim" bu adam diğerinin" denilirse…

Politize olmuşluktan arınılmazsa…

Gelen gideni aratır misali bir durum ortaya çıkar ki…

Vaziyet daha beter bir hal olur…

Tabi işin ehli ve liyakatliği de önemli..

***