Muhatabına iki ihbar mektubu!

Üç gün önce,

Peş peşe aldığım iki e-mail önümde!

İçerik;

Tamamen "İçkale'deki" restorasyonla alakalı.

Ve oradaki İşçilerin çalışma "beceriliği" ve "sökülen" taşların bilinmeyen yerlere götürülmesi.

Tabi, e-mail şahsıma gönderilmişse de.

İlk muhatap;

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü!

Mektup,

İçerik yönünde buraya hitaben kaleme alınmış.

***

Dilekçelerin altında ki imza;

Star Mimarlık.

Yani, yazıyı kaleme alan Muzaffer Erik!

Mimar.

Adres, her şey var.

Şikâyet-i bir vatandaş,

Bir Diyarbakırlı olarak, "değerlendirmek" üzere kaleme alıp, ilettiğinden söz ediyor.

Mektubattın içeriğinde,

Yer, tarih, mekan verdiği gibi "restorasyon" mevzuatından örnekler sıralıyor.

***

Doğrusu,

İlk önce gelen "ihbara" dayalı dilekçelerin içeriğine temkinli yaklaştım.

Hani farklı bir amaç güdüyor mu?

Husumete dayalı mı?

Ya da "suç teşkil" eden bir hal-i durum vaki mi diye!

Okudum.

Bir hayli üzerinde; "gaye ve içerik" düzeyinde, fikri münakaşa ettim!

Sonra şu karara vardım;

İçeriğin tamamen masumane bir şekilde kaleme alındığı.

Ve icra ettiği gözlemlerinin,

İçerisinde yer alan, "bazı olumsuzlukların" araştırılması ve hakikatin ortaya çıkarılmasının, amaçlandığına kanaat getirdim.

***

En önemlisi de,

Bu sektörde bilgi ve alakalı olma noktasında "vatandaşlık" görevini yerine getirip, "yetkili makamları" uyarıyor.

Bunu yaparken,

Bizi de, hassasiyet açısından haberdar edip, "kamuoyu" oluşturmak istiyor.

Bundan dolayı da;

Her iki dilekçeyi "ihbar" niyetine, buraya almak istiyorum!

***

Ancak buradan çağrım var.

Özelliklen de,

İçkale'deki, "Restorasyon ve İşçi çalıştırmayla" sorumlu makamlara.

Yani, her kim sorumlu ise.

Müze Müdürlüğü mü,

İl Kültür-Turizm Müdürlüğü mü?

Velhasıl;

Muhatabına diyorum.

İçeriğe,

Karşı olumlu-olumsuz cevap bekliyorum.

En önemlisi de; "araştırılmasına" yönelik, hassasiyet!

***

Malum,

İçkale'deki restorasyon

Ve yeni yapılanma, yıllardır süre gelmektedir.

Her ne kadar,

Zaman zaman yetkili makamlar "tarih ve farklı gerekçeler" öne sürüyor ise de.

Üstadın ifadesiyle; "bu iş yekûn olarak "yılan hikâyesine" dönmüş vaziyette!

Tabi, bu hikâyeye ek olarak da,

Hayli "şaibe ve söylentiler de" yok değil.

Yıllar geçti.

Milyonlar harcandı.

Hatta onlarca "insan iskeleti" fışkırdı.

Ama hala; "ortada" işte Diyarbakır'ın açık hava müzesi yok!

Öyle kanaat getiriyorum ki,

Bugün muhatabına sorulsa bile, "bu iş ne zaman" bitecek?

Vereceği cevap, "kem-küm'den" öteye gitmez.

***

Gelirsek mektuplara.

Birinci mektup!

İçerik,

Uzun olması münasebetiyle özetlemek istiyorum!

Şöyle diyor;

Tarihi Diyarbakır İçkale de bina restorasyonları kazı çalışmaları sur onarımları devam etmektedir.

Bu uygulamalar İçkalede hizmet binası ve personeli bulunan Müze müdürlüğü denetimindedir.

19/072012 ve 20.07.2012 tarihlerinde cezaevi binasının arka tarafındaki burçlara yakın yerden 60 NG 187 plaka nolu römorklu traktörle taş alınıp alan dışına çıkarılmış. Bu taşların moloz olarak mı alındığı yoksa başka yerde kullanmak için alındığı meçhul.

Moloz olarak alınması mümkün değildir.

Çünkü arkeolog denetiminde müze personeli işçilere seçilerek römorka yüklenmiştir.

Bu taşlar büyük oranda yıkılan burç ve sur duvarı kalıntılarıdır.

Bu taşların moloz olarak alınması mümkün olmamakla beraber nereye ve hangi amaçla götürüldüğü belli değildir."

***

Özeti bu.

Ama ardından, "cevap istenen" sorular var.

İşte cevap istenilen sorular;

İdarenizin bilgisi var mıdır?

Söz konusu yer müze müdürünün veya bir yakınının bina veya onarım inşaatına mı aittir?

Bu taşlar inşaatta mı kullanıldı?

Binlerce yıl tarihe tanıklık eden surların burçların taşlarının onarımlarda tekrar değerlendirilmesi veya muhafaza edilmesi gerekirken alınıp alan dışına götürülmesinin mantığı nedir?

Koruma dersleri vermesi gereken bir kurum ve yetkilileri hem de kamu personelini kullanarak hem tarihe hem de kamuya zarar vermiş olmuyor mu?

 ***

Gelelim,

İkinci mektubun içeriğine.

O da, çalışan personellerin mesaiye olan riayetleriyle alakalı.

Şöyle diyor;

İçkalede alan araştırması ve kazı yapılması için müze müdürlüğüne bağlı personel çalıştırılmaktadır.

Bu personelin saat yedi otuzda başlayıp saat 10 gibi işi bıraktıkları tespit dâhilindedir. Tüm bu süre boyunca herhangi bir denetim mevcut değildir.

Aylardır hatta yıllardır yapılan kazı miktarı bellidir.

Böyle bir çalışma anlayışı kamu kaynağının verimli kullanılması ilkesiyle ne kadar bağdaşmaktadır.

Söz konusu durumu incelemek üzere kurumunuzun tespit yapması durumun vahameti açısından önemlidir.

***

Hepsi bu.

Hadi etkili ve yetkili zevat.

Verin bakalım sorulara cevap.

Vatandaş sordu,

Biz kaleme aldık, siz de araştırıp hakikati bildirin.

İstenilen bu.

Yani olup-bitenin hakikati.

***

Aldatmış,

Ama devam etmemiş!

Ne hallere düştük demek mi gerekli.

Yoksa,

Olur, böyle şeyler.

Burası Türkiye demek mi gerek.

Doğrusu;

İkisinin de, vardığı nokta, "toplumsal" dengesizlik!

Baksanıza,

Yargı bile "çapkınlığa ve aldatmaya" okey verdi.

Hem de; "ne olmuş, bir kere yapmışsa!"

Öyle ya; "Bir kere aldatmış-aldatılmış." önemli mi o kadar!

***

İnanın,

Mevzudan ilk haberdar olduğumda, "sıradan" sandım.

Ama bilahare,

Habere odaklanıp, satırları bir bir indirirken, "hop" dedim!

Bu ne facia.

Bir yanlışlık var;

Burda aldatan koca, aldatılan kadın değil mi?

Mahkeme de,

Erkek aldatmış, "olabilir" hükmünde dedim kendi kendime.

Bencilikle; Erkek'ten yana tavır alarak.

***

Ama sonra;

Dediğim gibi faciaya vakıf oldum.

Meğer aldatan erkek değil, kadınmış.

Kendisi; "masumane(!)" bir çapkınlık yapmış.

Tıpkı, çapkın erkekler gibi.

Sakın; "eşitlik" diye birileri böbürlenmesin mevzuuyla alakalı.

Ben iki tarafın da; "aldatanı-aldatılanına" karşıyım.

Nikâhlı çiftin,

Evliliği "kutsal" değerlere sahip olduğu gibi, ikmali de öyledir.

***

Evet,

Davayı açan, aldatılan erkek.

Dikkat kadın değil.

Erkek;

Dilekçe vermiş "beni aldatan eşimden boşanıyorum" diye!

Mahkeme de, davayı görüp karara bağlamış.

Beş'e beş'te imza konulmuş kararın altına!

Hükmü;

“Kadın aldatmış ama süreklilik yok, boşanmaya da gerek yok!”

Sonra da; davayı reddetmiş, "boşanamazsın" demiş!

***

Alsana, gel de işin içinden çok.

O koca,

O aile ve çevrenin, "mahalle" duygusu ve baskısı.

Peki, çıkmaz olan hal-i vaziyetin saadeti ne olur?

Koca içine sindirecek mi, sindiremeyecek mi, "birlikteliğin" devamını!

***

Eee.

Boşuna söylenmiş değil ki;

"Toplumsal dengesizlik, ahlaki çöküntüyle" pik yapmış.

Anlayacağınız,

Ne ailevi,

Ne ahlaki,

Ne toplumsal

Ne de kutsal değerler, "artık" yaşanılan çağ ve atmosfer açısından, galiba pek önem taşımıyor.

Onun için de,

Bu mevzuu, herşeyimize "kapak olsun" mahiyetine sahip diyorum.